Anya ve Yılan
Bardağa votka doldurdu ve tek yudum içti. Mutfaktan küçük salona geçti. Televizyonda Vilma’nın en sevdiği belgesel kanalı açıktı. Televizyonun tam karşısında yeşil kanepe üzerinde eğitimli piton Vilma yatıyordu.
45 yaşındaydı Anya ve hayatını bu şekilde kazanıyordu. 3 metrelik sarı pitonu Vilma ile gösteriler yaparak. Önceleri sirklerde çalışmıştı. Daha sonra ilgi görmüş, yerel televizyonlarda, özel gecelerde ekstraya çıkmaya başlamıştı. Ulusal bir kanalda canlı yayına bile çıkmıştı bir dönem. Fena kazanmıyordu hani. Kirasını ödüyordu en azından. Bankada üç beş kuruşu vardı. Fakat hızla yaşlanıyordu. Güvencesi yoktu bu işin. Aynı şekilde erkeklerin….
Anya, çok sevdiği ve koruyucu meleğim dediği Vilma’yı kucağına aldı. Boynuna doladı sarı ve kalın gövdesini. Salonda dans etmeye başladı üç metrelik yılanla.
“Benim Vilma’m. Misafiri gelecek annenin. Anne seviyor onu. Sen de seveceksin. Benim güzel Vilma’m.” dedi ve öptü yılanı.
Bu sırada kapı çaldı. Vilma’yı kanepesine bıraktı Anya ve koşar adım kapıya gitti. Gelen Anya’nın sevgilisi Ferhat’tı. Otuz yaşında genç serseriydi Ferhat. Ne iş yaptığı belli değildi. Sürekli iş değiştiriyordu. Anya, kendine son kez baktı aynada. Göğüslerini kontrol etti. Olması gereken şekilde ve yerdeydiler. Herşeyiyle iyi göründüğüne inandırdı kendini ve beklemeye başladı. Kısa süre sonra elinde bir şişe votkayla Ferhat belirdi kapıda.
Yatak odasının kapısı açıktı. İçeride yatağın yayları acıyla inliyordu. İyi çalışıyordu Ferhat. Anya ve yayların sesi aynı anda sustu.
“Yiyecek birşey var mı?” diye sordu, Ferhat.
“Dondurma var dolapta. Getireyim mi sevgilim?” dedi Anya.
“Ben alırım.” dedi Ferhat ve çıplak çıktı yataktan. Anya’nın arkasından bakacağını, genç ve atletik vücudundan etkileneceğine emin adımlarla çıktı yatak odasından. Karanlık salondan mutfağa geçti. Dolabı açtı. Bir kutu dondurma ona bakıyordu. Bir kaşık aldı ve yemeye başladı.
“Lanet karı! Senin buruşuk kıçına ve votka kokan nefesine katlanıyorsam bankadaki paran için.” dedi içinden ve ağzına büyük top çikolatalı dondurma attı.
Sonra dolabı kapattı ve elinde dondurma kutusuyla mutfaktan çıktı. Salona geldiğinde birden tökezledi. Yumuşak ve soğuk bir şeye basmıştı.
“Ağzına sıçayım! Bu da nesi?” dedi.
Vilma, yerde hareketsiz bekliyordu.
“Lanet olası sinsi sürüngen!” dedi Ferhat ve yılanı güçlü kollarıyla kavradı. Bir tur kendi etrafında daire çizdikten sonra bütün gücüyle duvara vurdu yılanı. Bir gürültüyle duvardan sekti Vilma ve odanın en karanlık köşesine düştü. “Aldın mı babayı?” diye fısıldadı yılana…
Ferhat, yatak odasına girince “Ne oldu sevgilim?” diye sordu Anya.
“Bir şey yok sevgilim. Karanlıkta ayağım takıldı.” dedi Ferhat. Sonra kendi üzerine iki top dondurma sürdü ve yatağa girdi…
Anya, ertesi gün alışverişe çıkacaktı. Bankadan da biraz para çekecekti. Ferhat’ın borcu vardı. Aslında yoktu. Sadece kumar ve hovardalık için paraya ihtiyacı vardı.
“Uslu oturun ben yokken tamam mı?” dedi Anya. Önce Ferhat’ı sonra Vilma’yı öptü. Onları yeşil kanepede bırakarak mutlu bir şekilde çıktı evden.
Kapı kapandıktan sonra Ferhat kumandayı eline aldı ve belgesel kanalını değiştirdi. Vilma, başını yavaşça kanepeden kaldırdı.
“Ne oldu lan? Rahatsız mı oldun sarı bok?” dedi Ferhat ve bir tokat patlattı yılanın başına.
Vilma, yavaşça kanepeden aşağı süzüldü.
“Ödlek sürüngen! Annenin parasını alayım ikinizden de kurtulucam!” dedi Ferhat. Sonra bir telefon numarası tuşladı.
“Alo, naber lan? Benim olum, Ferhat… Ooo keyfim kıyak… Hani rus vardı ya? Evet, onun evindeyim. Karıda para çok. Bilirsin bu yaştaki karıları. Biraz ilgi yeter. Aynen. Bankadan para çekiyor bana. Ahaha... Evet, çok saf. Yarın sendeyim. Paralıyım oğlum. Hatunları ayarla. Tamam. Yavaş yavaş oğlum. Ceylanı ürkütmeden. Hahaha… Anlatırım gelince. Ha. Nasıl? Tabi… Hahaha… Daha neler yapıcam ona… Ne? Tamam... Hassss…………….. ”
Ferhat, elinden ahizeyi düşürmüştü. Tahmin bile edememişti bu kadar hızlı olacağını. Bacaklarından yukarıya doğru bir kuvvetle sarılmıştı. Dizlerine kadar sarmıştı yılan. Santim santim yukarı ilerliyordu. Ferhat, ağırlık çalışan, atletik bir adamdı ancak bir pitona karşı gelemezdi. Vilma, adamı beline kadar sarmıştı. Ferhat, nefesinin kesildiğini, yavaş yavaş ele geçirildiğini hissetti. Yerdeki telefona ulaşmaya çalıştı. Ferhat, halı üzerinde çırpınıyor, dönüyor, pitona karşı koymaya çalışıyordu. Üç metrelik piton boynuna kadar sardı Ferhat’ı. Bağıramıyordu. Gücü kesilmişti. Vilma, son olarak Ferhat’ı tam çenesinin altından sardı. Şimdi gözgözeydi yılanla. Anya’nın kapıdan girmesi için çaresizlik içinde dua ederek bekliyordu. Vilma, sakin görünüyordu, olması gerektiği gibi.
Ferhat’ın boyun damarları şişti, yüzü morardı. Ve Ferhat’ın kemiklerinden kısa bir çatırtı duyuldu. Ferhat, son kez sıçtı, işedi, kustu, kanadı ve boşaldı dünyaya…
Anya, kapıyı açtığında Vilma kanepedeydi. Televizyonda belgesel kanalı açıktı. Anya, hiçbir şey söylemeden alışveriş torbasıyla birlikte oturdu Vilma’nın yanına. Diğer elini yılanın şişkin vücuduna koydu ve okşamayı başladı.
“Bu kaçıncı Vilma? Ha, bu kaçıncı? Bu kaçıncı?...” dedi Anya, sonra Rus halk ezgisi mırıldanmaya başladı...