PİKARUS ve TANRI
Yaz hırçındır beyler. Bakmayın naif uzandığına. Saçları kurutan güneşi dalları kurutmaz mı sandınız. Dünya bir anlığına yavaş dönse ve dökülse tüm denizleri dipteki kanatlara…
İyiden iyiye sıcaktı hava, gözlerini cama devirdi Pikarus; ayaklarına küfreder gibi camdaki kedilere baktı.
“Su
Tanrım bir kap su olsaydı”.
Karısı geliverdi salona elinde bir bardak su.
“Ah tanrım yanlış anladın”.
İçti suyu sersem ve titretçe, karısına baktı.
Anlamaz ki kadın, susan adamın derdini neden anlayacak. Bir yıl önce nehirler kıkırdarsa ne olur diye düşünmüştü.
“Ne olacak lan balıklar ölür demişti”.
Nehirler kendilerini içerse peki ölecek olan kimdi. Ben de güldüm o olmadığım için şanslıydım. Takma saçlı heykeltraş şöyle demişti bir alış veriş esnasında.
“Ey Pikarus bir gün sesin çıkmayacak, evlerin zilleri de çalmayacak, o zaman ne halt edeceksin . Ben senin koca kafanı yontarım da sen bana ne bahşedersin.
“Ey heykeltıraş sana resim yapamam, tuzluklara böğürtlen dolduramam ama; bütün kedilerin boyunlarına sesim ölmeden önce, ondan bir çıngırak yapar asarım. Her duyduğunda o ölü sesimi hatırlar koca kafalı heykelime dönüp bir sigara içersin”.
“Eyvallah Pikarus
Kaç çıngırak takmayacaksın onlara say bana. Ya da şöyle düşünmeye hazır mısın? Bir gün ıslanacaksın kendi gözyaşlarınla. Vücuduna bakabilip de ne kadar ıslanmadığını sayabilecek misin? Beni şimdi at git bir mendil gibi. Senle biz çok farklıyız. Ben taş yontucusu, sen beyin çivicisi. Hah sırası gelmişken mendil devri kapandı gitti çoktan bilmiyorsun.
Çocuğum, evladım geçenlerde bir de espri yaptı ki ölürsün gülmekten. Yani ben ölmedim ama mecaz yaptım be Pikarus.
Bak
/Baba peçete kullanma ne olursun/ dedi
Ben ne dedim lan Pikarus, bilmiyorsun değil mi.
Bil o halde.
Neden evladım dedim neden. Onlar çete çete dedi. Olsun, güldürdü beni. Çocuk aklı bal aklı Pikarus, ne derse gülmek lazım gelir/miş”.
Biz de gülelim çocuklara sadece. Ellerimizi taciz için uzatmıyoruz değil mi. Saçtan başka bir şey okşarsak cehennem yaksın bizi vallaha şu sandalyenin bacakları böğrüme girsin ha o kadar kızgınım o sapık heriflere”.
Süper egolarına hiç mi çivi çakamadın lan ölmelerini niye bekledin. Bak neticeye şimdi bacaksız Pikarus bak sonra kediler de sana baksın.
Pikarus koca kafasıyla gülümsedi anısına. Canlanıverdiler işte. O, yıldızlar gibi, tıpkı bir an parladılar, aniden sönüverdiler sonra. Bakındı etrafına, salon kül toplantısı, saatleri bölük bölçük edip salyasını silmeyen karısı.
Etraf kapkara, kadın bembeyaz. Ama şekerleme yapıyor ne yapsın. Ruhani bir adamla ne yapacak başka. Ne sevişiyorlar ne beraber uyuyorlar. Yiyor içiyor örüyorlar hayatın kozasını. Tek bacağı kesik örümcekler gibi hatta tüm bacakları yenmiş böcekler gibi yaşamaya çalışıyorlar.
Tıkır tıkır kıtır kıtır…
Pencerede gene kediler. Bakıyor /bakıyorlar.
“Ey tanrım bir kap yemek” dedi Pikarus. Göz bebekleri yer çekimine razı gelir oldu akıp gittiler mezarlarında. Öyle soğuktu ki onlar için dışarısı geri giriverdiler çıktıkları gibi.
Kadın kalktı ve gitti mutfağa bir kap yemekle döndü. Bir tabak tokluk, öksüz doyuran da ayran ile…
“Ah tanrım yanlış anlıyorsun ki sen beni. Hep yanlış anlıyorsun”.
Sizin tanrıyla olan ilişkiniz evrim teorisi gibi Pikarus. O da anlattı ama zihni yetmedi, süper zekalı olmak iyi değil, çok bilmek iyi değil. Yorar adamı bir vakitten sonra. Beyninin içinde kalp olduğunu hiç düşünmediğine eminim. Ceviz de o na. Evet evet en makulu bu. Hatta dünya hala öküz boynuzunda dönsün senin için. Nasılsa değişen bir şey olmayacak.
O bir şekilde dönecek biz şekilde yaşayacağız. Gerçekler diyorum, gerçekler. Öğrendiğimiz gerçeklerin bize ne faydasını gördün bu zamana kadar. Örneğin ben göğün yedinci katını merak ederdim. Ve bir gece ansızın çıktım oraya.
Ne öğrendim bil bakalım…
../
Pencereye baktı, bana değil. Kediler umutsuzca kafa sallayıp atladılar bahçeye otlara.
Kurtlarla oynaşmak için.
...
Bacakları ölmeden otuz yıl evvel, tam otuz yıl evvel. Kulaklarına düşen saçları vardı, lahana diyorlardı onlara kabar kabar. Oysa saçtı onlar. Hayır, yenilse neyse…
Aman neyse saç saçtır. Lahana değildir. Gerçekler değişmez.
Berber Kemal dedi ki
“Pikarus kesip atalım bunları , bak gözlüklerin havada kalıyor. Onlar saçlarına ait değil gözlerinde durmalı bana göre.
Hissizce, sağ elini saçlarına sol elini gözlüklere götürdü. Ezilip büzüldü koca çivici.
“Ben takarım onları gözlerime de; saçlarıma kıyamıyorum, çok alıştı ezikliğe zülüflerim eğer gözlük sapı olmazsa yaban otları gibi coşarlar.
Haklıydı Pikarus şu kadar satır boyunca bence ilk defa haklı olabilitesi vardı. Çünkü saçları çok olan insanlara çivi zorlaşırdı bir gün ölecekti bunun farkındaydı. İşte saçları en asil silahı olacaktı. İnsanların beyinlerine doğduğu andan itibaren çivi çakıyordu. Öldüklerinde de çıkarıyordu geri. Şimdi odası doluydu, çivilerle öyle ölen doluydu, öyle dirilen yoktu. Çivilerden kan akmıyordu ama uçlarında kemikler oluyordu çoğunlukla. Kediler sık sık gelip çivilere yanaşınca çıngırakları çalıyordu.
Kendilerinden korkup kaçıyordu hayvanatlar…
Pikarus
Ne zaman doğacaktı bir daha. Kendini öldüren aynalarda artık suretini değil, aklının raylarına devrilen trenleri görüyordu. Trenden bir kara kız el sallıyordu. Gözleri ışıl ışıl tanrıdan güzel.
Ama içinde ölü kuşlar, sinekler. O baktıkça uçuşuyordu. Kız daha da güzelleşiyordu o çirkin şeylerin arasında.
Çaresiz Pikarus öyle derince o nu izliyordu. Sustu birden, koltuktaki karısına baktı paspas örüyordu kadın. Yatak odası yoluna. Kim basacaksa o paspasa ayaksız evde ayak altlığı ne komik… Cam çatladı, bir at gibi yarıldı ayna. Pikarus un alnının ortasından yüzyıllar geçti. Günlerden kasım oldu aylardan Pazar. Öyle çocukluğunu hatırlar gibi. Elini alnına götürdü.
“Ben dirilmişim, oysa ölmeyi bekliyordum dedi”…
Ah tanrım dedim. Güldüm ikisine de. Neden bu adamcağızı yanlış anlıyorsun.
Pikarus beynimin ortasına bir çivi çaktı, sandalyeyi fırlattı attı. Bir anlığına yürüyebilecekti.
İşte fırsattı...
Sevişen ama susuz kedilere baktı.
“Şimdi göreceksiniz keratalar” diye tuvalete yürüdü. Koca boruyu çıkarıverdi cama dayadı, içine de bir hortum yerleştirdi. Açtı suyu sonuna kadar. Mis. Su şarıl şarıl akar.
O su nere akar…
Doya doya içti kediler. Kedilerin boyunlarındaki çıngıraklardan sesler geliyordu.
“Sen bizi öldürme
Sen bize çivi çakma
Hep su ver
Hep doyur”
Pikarus duydu ve şöyle dedi.
“ Artık yapmayacağım; sesim ne güzelmişsin, ne güzel. Ama yazar haydi söyle bana yedinci katta ne gördün”
Pikarus göğün yedinci katında cennet var demişlerdi ya; işte ben çıktım ve o cennetin içimizde olduğunu orda öğrendim. Orada bir şey yok o yüzden daha fazla debelenme cennet için…
Tam yedinci katta fark ettiğim gerçek Pikarus u yediye böldü. Gerçekler birer yorgun gemi gibi denizde süzüldü.
/Gördün mü Tanrı m ben asıl mucizeyi anlamıştım yerde veya gökte; ama sen yarattığının esas derdini anlamadın/
Her istediğini yaptın ama
Yanlış yaptın …
YORUMLAR
çok iyiydi...okurken film gibi de izledim...ama bişey var bunu söylemek istiyorum; pikarus ve tanrı sanki başka bir yaşam formunda hayal ederken her şeyi ben, birden berber kemal ortaya çıkınca şaşırdım... neden? pikarus türkiye de mi yaşıyor...berber kemal mi orada diye düşünüyor insan :) yani olay saçı kesmek olduğundan bahçıvan antuan filan olabilirdi gibi...bunu yanlış algılama...paylaşmak istedim...bunun dışında harikaydı kutlarım...
waratte
hikayede çok ani gelişti kurgu falan düzenlemeye girmedi. berber kemal in nesi
var ben sevdim elemanı... renk kattı...
teşekkürler efendim ))
Saat kaç olmuş
derdim ne mi
mia mın karnı acıkmış
kısırlaştığından beri kilo aldığına bakmıyor
ciğer istiyor her gün
pikarusa yolluyayım mı hayvanatı
benim de ayaklarım yorgun..
çöldeki kelebek
mianın çıngırağı yok
o kendini pitbull zannediyor
ve tasması çivili..
bana da acil cennet lazım
karnım acıktı bi de..:)
Beynimi taradın bebetoooo
bak soyut ve somut karmaşası karnımıın ortacığını guruldattı..
Seviyorum seni.
waratte
ve ne garip benım kedi de kendını kaplan sanıyor bu ara bulaşmıyorum
ellerim çiziklerinden henüz kurtuldu:d
bunlar evcil sözde evde kedi var sokakta kedi sevıyorum
ne lahana ne turşu perhizi mıydı öle bişey vardı)))))))))