- 890 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Damıtılmış Anların Dergâhıdır Hayat
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kendi tasvirini çizemez aşk boş duvarlara, vedasız ayrılıklarla besler kendini
Her insan yalnızlığın o tunç kapısından geçer, bekleyişlerle örseler bedenini
Ölümsüzlüğün kentlere düşer yolu kimi, kendi gölgesiyle sevişir hep geceleri
Damıtılmış anların dergâhıdır hayat, bir simyacının heybesinde ararız gerçeği
Kırık bir iç sesiydi yokluğunda tutunduğum. Yankılarla ruhumu alabora eden, alıp o ruhu çok uzaklara, kuzuların meleştiği yeşil kırlara götüren bir bahar yeliydi sanki kulaklarımdaki uğultun. Umutlar dolayıp dilime, coşkular sürüp bedenime ve aşk dolayıp ellerime o uçurtma şenliğine, o genç kızların kahkahalarla güldüğü mor tepelerde boylu boyunca uzanıp, seni, sesini, nefesini dinlemekti tek dileğim.
Kayıklar geçiyordu denizlerden, sevgililer el sallıyordu bize bir sahilden ve martılar konuyordu dizlerimize, gagalarında ıslak simitler, gözlerinde şiirler, gelişini kutluyorlardı yanık çığlıklarıyla. Uzakta olan ne varsa yakınımızdaydı işte. Hayat boyu irdelendiğimiz bütün olumsuzlukların retinasında güneş batıyor, gözlerin gecelerime doğuyordu. Yoksul bir kent kaçağıydım yanı başında ve bir öykünün repliğini mırıldanıyordum seninle.
Her şey sendin ne yana dönsem, her şey varlığındı ne kadar inkâr etsem. Onulmaz bir düşünüşün raksıyla alev alev olan bedenime vedaları sürdüm, istemeden ve sesinin efsunlu tınısıyla ve beni bağladığın o mor büyüyle kalmayı diledim ve el salladım gidişime, yürek bağladım gidişine ve sarıldık ağladık ilk kez seninle. Türküler anlam bulmuştu sevinle, ülküm sen oluverdin içtenliğinle, sonra yakamoz ışıltılı bir denize daldık, sonsuzluğa kulaç atarak birlikte.
Yorgun düşlerin kuştüyü yastıklarına koyunca başımızı ölümsüz yolculukların kentlerine düşüyordu yolumuz. Kimi bir sevda, kimi bir çocuğun bakışlarındaki vefa, kimi de göğüste demlenmiş şarkılarla yaslanıyorduk hayatın iksirli asasına. Törpülenmemiş siyah perçemlerin uçuşma mevsimlerinde gönlümüze düşlerimizi serpip, bir dokunuşun yıpranmış harflerini yaşlı balıkçılarla birlikte onarırken. Dudaklarımızda dizginsiz atlar koşardı o an ve sayıklamalı bir kesişmenin buluşma noktalarında yüreklerimiz kendi tasvirlerini utançlı duvarlara yazardı.
Gözlerindeki yaşların o hicaz perçemine uzatmak isterdim çaresiz ellerimi, firari kokun coşkulu ruhuma dolunca. Seninle yıllar bir film şeridine saklanır, ellerin bir zemheri ateşi olsa gönlümü dağlamazdı ne yapsan. Parmaklarımı tırnaklarımdan zebaniler çekiştirse yalvarmazdım. Sevdanın yüreğinde dem olmak vakti gelince, sarılıp gönlüne nefesini hissetmek isterdim. O yorgun anların yelesine tutunarak çok uzaklara götürürdü bakışların ve ben ağlayışlarının o ritmik konserine susarak aşina olurdum.
Aşk, yanıtsız kalmış, ya da ertelenmiş bütün söz salkımlarının gönül bağlarında olgunlaşarak badeye damlayıştır. Aşk, hicaz beklentilerin ıslak kalıplarından çıkarılarak güneşe asılan kitaplardaki sözlerin ruha dökülüştür. Aşk, yıkık bir gönüle uzanan el, dudaktaki çiy, bedendeki el, nefesle içimize çektiğimiz yâr kokulu yeldir. Aşk, onulmaz bekleyişlerin kaktüsten yastığı, bedenimizdeki can ısırığı ve bir bütünden koparılan o yaşam hıçkırığıdır. Vakit anlama çalınca gözkapaklarımızdaki seyrelti dik bir mızrak olur, yontulur hedefe ve su buza dönüşmeden gider aşk olur sevilenin göğsünde. Anlam kendi derinliğindeki o yalnız kütleden sıyrılıp yanıta dönüşür bekleyenin gönlünde. Dağ içten içe üşür, gül dalında büzüşür ve an gelir hayat tırnaklarımızın ar damarından sökülerek yakarışlı bir tokat sesi olur yüreğimizin derinliklerinde.
Sabrın uzak iklimlerindeyim şimdi. Yüreğimdeki ışıkların, ekseninden bir kadının nidası dökülüyor yüreğime, can parçalarıyla ovuluyor yüreğim ve sabırsız bekleyişlerin kapılarını çalıyor yumruğum. Damıtılmış bir öykünün sabır değirmenlerinde hayretle gözlerini açıyor o kadın, gönlünün derbendine bir yağmurun damlası ve kaldırıp bedenini gönlüme seriyor. Dağ oluyor yalnızlığım, bağ oluyor yüreğimdeki haylazlığım ve bir çadırda sevişmelere göğsünü açıyor yalnızlığım. Dumanlar kalkıyor o mor dağlardan, gece utangaç elbisesini yeniden soyunuyor ve rüzgarın getirdiği kadın kokusu ta içime işliyor.
Yorgun düşlerin kuştüyü yastıklarına koyunca başımızı ölümsüz yolculukların kentlerine düşer yolumuz. Kimi bir sevda, kimi bir çocuğun bakışlarındaki vefa, kimi de göğüste demlenmiş şarkılarla dayanırız hayatın iksirli asasına. Törpülenmemiş siyah perçemlerin uçuşma mevsimlerinde gönlümüze düşlerimizi sereriz, bir dokunuşun yıpranmış harflerini onarırken. Dudaklarımızda dizginsiz atlar koşar ve sayıklamalı bir kesişmenin buluşma noktalarında yürek kendi tasvirini duvarlara yazar.
O daralmış göğsümüzün aşkla kabaran katmanlarında en soylu hıçkırığımızdır sevgi. Duaya açık ellerimizin incecik çizgilerinde kalın bir tabaka vardır ve aşkla boyanır o hazin çizgileri. Yıldız alacalı bir mevsim geçişidir yaşam, hızla akan nehirler gibi sürükler içerisinde bizleri. O yürek haritamız değil midir, olmazları güzel eden, cümleleri anlama kul köle eden. O yaşam coşkularımız değil midir, gönlümüzün yelkenleriyle bizi uzak ülkelere götüren, ardından iç sesimizi bir yangının tam ortasında bile dillendiren. Biz hayatın bezirgânıyız, heybemizde bir dolu yaşanmışlıklar. Yürek beğenisiyle değiş tokuş ederiz aşkı ve sevda deriz asırlardır adına.
O geç kalmışlık atlasında maviş yarınlar toplamak için ve o özlemin kışlasında dizginsiz düşleri kavramak için yol alırız biz, yanıtı sonraya bırakılan onlarca sorunun peşinden sürüklenerek. Her acı hüznü tasvir etmez belki, o yaşam sevdasının koyu dalgalarına yürek renklerimizi serperek ne aşkı açabilir, ne de sevdanın gergefinden mutluluğu geçirebiliriz. Dudağımızdaki korsan afişlere bir çiçeğin poleni düşer arada, kelepçeler vurulur yüreğimize böylesi anlarda. Bir kavuşmanın resmi ve bir omuzda ağlamanın hıçkırık sesi dökülür yüreğimizin kaynaklarından, onulmaz bir sarsılış destanı olur bedenimizden akan ter ve işte o an kendimiz oluruz aşkın zirvelerinden düze yuvarlanan.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
sevgili aşk şairi..
canı gönülden tebrikler..
yüreğiniz hiç susmasın..
selamlarımla..
Selahattin YETGİN
Teşekkürler.
Selahattin YETGİN
Sevgi ve saygımla.
Yokuşlara bölünen bir ömrün o iniş eksenine sevgi soluklanmalarıyla yöneldiğimizde dönüp bakmak gelir ardımıza, ne çok ömür törpülenmiş nasırlı ayaklarımızın derinliklerinde diye. Masallar, düşler ve öyküler repliğimizdi bir zaman, seyircisi bol bir sahne aradık yıllarca kendi hikayemize ve düşler ektik o engebeli yaşamın kıraç makilerine... Sevgi ve yaşam hep aynı, değişmez bir finalle belgelendi umudun ve mutluluğun göz hapsinde...
Varlığınıza teşekkürler. Sizler oldukça yüreğim hiç üşümeyecek ve yorgunluk hissetmeyecek.
Baki selamlarımla...
Bir solukta okudum güzel bir denemeydi her zamankinden..
Güne yakıştınız Selahattin bey..
Saygı ve hürmetlerim;
Tebriklerimle..
Selahattin YETGİN
Ömrün yıpranmış harflerini hepten suya versek
silinir mi o vakit hayıflanmalar?
nasılsa kağnısı yok hayatın
haybeden yaşamaklar...
Yazı adıyla müsemma...
Çok çok çok beğendim....
yetkin kalemnizin işciliğine saygıyla.