BİR GAVURDAĞLI'NIN AMERİKAN MACERALARI-21
Sarah teyze mutfağa bir şeyler hazırlamaya giderken göz ucuyla Monika’ya Sarah teyzeye yardım etmesini işaret ettim.Beni anladı biraz isteksiz de olsa Sarah teyzenin arkasından mutfağa o da gitti.Bizim töremizde yaşlı insanlara yardım edilir,seni anlıyorum ama sende beni anla Monika diye geçirdim içimden.
Bu arada bizde Richard amca ile Alfred’in son durumunu bir kontrol edelim dedik.Hala baygın bir
şekilde uyuyordu.Nabzına baktık çok az da olsa aynı şekilde atıyordu.Richard amca bir cep aynası getirip hemen Alfred’in ağzına doğru tuttu.Ayna az da olsa buğulandı.Nefes aldığını bu şekilde anladık.Richard amca tecrübeli bir adamdı.Ondan daha neler görecektik kimbilir!
-Yemekten hemen sonra ben Samuel’i bir çağırayım da gelsin Alfred’e bir baksın.Bu iş bizi artık aşıyor evlat dedi.
-Samuel kim Richard amca dedim
-Sana söğütlü pınarda anlatmıştım.Bizim üç konak ötede oturan emekli sağlık astsubayıdır kendisi.Birinci Irak harbine katılmıştı.Tecrübeli bir sağlıkçıdır.Bize bir yol gösterir umarım,dedi
-İnşallah dedim
-Daha önce bir çok müslüman arkadaşım da oldu benim.Teksas ta müslüman dernekleri,okulları vardır.Dikkat ediyorum da bir konuşma sonrasında genelde hep "inşallah" diyorsunuz."İnşallah" ne demek evlat?
-Richard amca inşallah demek,"Allah dilerse,Allah nasip ederse" demektir.Bir dua,bir temennidir aslında.Yani Allah dilemezse yapmayı planladığımız bir işi asla yapamayacağımızın bilincinde olarak Allah’tan o iş için yardım dilemek gibi bir şeydir.İnşallah biz müslümanların en çok kullandığı günlük kelimelerden birisidir.Aslında çoğu zaman gayri ihtiyari kullandığımız bu kelime ile dahi içinde Allah kelimesi olduğundan Allah’ı anmış oluyoruz.Siz hristiyanlar da Allah’a inandığınızdan aslında bu kelimeyi rahatlıkla kullanabilirsiniz.
-Doğru söylüyorsun evlat bugünden sonra bu kelimeyi bende daha sık kullanmaya çalışacağım.Hoş ve manalı bir kelime imiş.İnşallah Alfred bir an önce iyileşir diyelim o zaman,nasıl oldu mu şimdi?
-Oldu mu ne demek,tamda yerine oturdu.
Bu arada Sarah teyze elinde bir sofra beziyle içeri girdi.Sofrayı yere serdi.Ben şaşırmıştım.Yanda 12 li masa vardı ama Sarah teyze sofrayı yere seriyordu.Yoksa bizlerin geleneğine saygı açısından mı seriyordu,ya da mutfakta Monika bazı şeylerden mi bahsetmişti bilmiyorum.Merakla Richard amcaya sordum.
-Richard amca siz yemeği yerde mi yersiniz?
-Evet evlat,her zaman yerde yeriz.Masada yediğimiz zaman ayak altlarına dökülen ekmek kırıntıları,ayak ayak üstüne atılarak karşılıklı yenilen yemek sanki bir seromoni gibi geliyor bana.Oysa yer sofrasında yemek yemek çok daha doğal ve daha samimi geliyor bize.Nimetin önünde diz çökerek yemek yemek daha onurlu bir davranış gibi geliyor bana.
-Haklısın Richard amca.Modernleştik dedikçe bırak nimetin önünde diz çökmeyi,önce nimetin karşısında masalarda oturduk,yetmedi ayak ayak üstüne atıp yemek yedik,o da yetmedi ayakta yemeye başladık.Fasfoot’la ra baksana nerdeyse koştura koştura yemek yiyeceğiz.Modern toplum hızlı yaşa genç öl diyor sanki bize.Hayatın ağırlığı,onurluluğu her geçen gün daha da azaltılıyor bu devirde.
-Çok doğru söylüyorsun evlat,söylediklerine katılıyorum.
Bu arada Sarah teyze ve Monika sofraya karınca kararınca bir şeyler hazırlamışlardı.Hep birlikte sofraya oturup iştahla yemeklerimizi yemeye başladık.Sofrada et haşlamaya uzanmada biraz terddütlü olduğumu gören Richard amca beni hemen anladı.
-Evlat korkmadan yiyebilirsin.Helaldir.Domuz eti falan diye düşünme.Geçenlerde bir keçi kesmiştim onun etidir.
-Teşekkür ederim Richard amca çok düşüncelisin,dedim.
Kaldığımız yerden et haşlamayı da zevkle ve iştahla yemeye devam ettim.Sarah teyze hariç üçümüzde bayağı acıkmıştık.Bizdeki iştahı gören Sarah teyze:
-Yemekler sanırım hoşunuza gitti,dedi
-Ne demek güzel olmasalardı,böyle iştahla yiyebilirmiydik,dedim.Hep beraber gülüştük.
(Devamı gelecek...)