- 555 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yakamozmavisi
Senli düşüncelerin derinliğinde kaybolup gidiyor aklım. Biliyordum hayatın bir gün yokluğuna methiyeler yazdıracağını. Seneleri ne de çabuk devirdi içimdeki sevda yangını. Gidişine hazırlamıştım kendimi. Bana geldiğin gün yüreğime sızan umudun karşısında çaresizliğin yazgısıydı adım adım peşimi bırakmayan. Sonsuz maviliklere aşkla kanat açarken ebediyen aynı maviliklerde kalamayacağımızı biliyorduk. Ben denizin kızıydım. Dünyanın yaratıldığı ilk gün ayın kirpiklerinden süzülüp denize düşen yakamoz. Sen ayın kirpiğine asılıp kalmıştın aşkla. Umuttu çizgi çizgi dolunay gecelerinde sevdalı yüreğimi sevgiyle okşayan.
Kış ortası, hoyrat dalgalar sahilleri döverken, mutlu bir çocuktun bana gülümseyen. Tebessümle aydınlanan yüzünde, ışıl ışıldı gözlerin. Sen elinde kitap bana bakarken, dalgalar geri çekilip donmuştu resmin karelerinde. Dalgaların sahile taşıdığı onca yaşanmışlık içinde mağrur, hayat dolu, sevimli bir çocuktu gördüğüm. O sahilde, o karede yanında olmayı dilemiştim o gün. Geri dönemeyeceğimizi biliyorum şimdi o günlere. Ortak bir mazinin izlerini saklıyoruz eski resimler içinde. O resimleri gördüğüm gün senden farkım yoktu. Çocuklar gibi sevinmiştim. Gülerek düşüncelere dalmıştım. Hangimizin içindeki çocuk, daha deliydi acaba. Seni düşündüğüm her an tutunuyorum o karelere. Hayat takviminde yolun yarısını doğacak günü beklemeye alışmışken sesinle dolup aydınlanmıştı geceler. Şimdi “bitmese” dediğim mutlu günlerin hayali, gözlerimden süzülüp gönlüme doluyor. Ömrümün kışlarını bahara çeviren sesinin tınısına amade beklesem de o günlerin artık geride kaldığını anlıyorum. “Artık arama” derken pişman olacağımı bilmiyordum. “Bağlanmaktan korkuyorum”,
demiştin sen, “ben de” diyerek onaylamıştım ben ve bağlanıyorduk biz. Sana göre daha cesur gibi görünsem de aslında bu teklifin senden gelmeyeceğini biliyordum. Sen hiçbir zaman kırmayacaktın beni. Git demeyecektin. Gökkuşağının yedi rengi dolarken içime siyah beyaza talip olmuştum yine. Hangi insan mutluluğunun katili olur ki? Kolay bir karar değildi bu. Biliyordum ruhuma dolan sevginin bizi yürüttüğü yol aşktan geçiyordu ve âşıklar kavuşmuyordu. Birimiz giden, birimiz kalan olacağız sanrısıyla yakmamak adına, yanmayı seçtim. Yaşadığın kırılganlık tüm sesleri bir anda çekip aldı hayatımdan. Bir daha sesini duymamak oldu bedeli.
Yüreğe ekilen sevgi tohumu kolay sökülmüyor. Affı sevmeyen sen, beni affederken ben affına denk pişmanlıkları yaşıyordum. Seven yüreğin ilk kırılış etkisinin üstünden mağrurca atladık birlikte. Sözlerine saklı sitemler yansıyordu. Keskin uçlarımı fark etmiştin. “Anı yaşa” diyordun ısrarla, birden kapatma kapıları. “Korkuyorum” dedim sana. “Biliyorum” dedin kısaca… Soramasam da biliyordum senin de korktuğunu aslında. Sevda denizi deli dalgalıydı ve biz aynı gemide kâh affederek kâh küserek uzun bir yolculuğa çıktık seninle. Hatalardan ders alarak, sınırlara saygı duyarak dengede kaldık. Sevginin şımartan bir yanı vardı ve sen sevgiyi cömertçe sunuyor, çıkardığım kavgalarda, ben bağırırken susuyordun. Susman beni önce öldürüyor, sevgiyi içimde çoğaltıyor, yeniden diriltiyordu. Sevmek zordu, emek istiyordu ikimizde biliyorduk. Oysaki bizim “aşk” olacağımızı ilk baştan söylemiştim sana ve “aşk” kelimesinin özünde yanmak olduğunu. Yaptıklarıma hoşgörüyle bakışından yansıyan aşkın tezahürünü görüyor “aşk kavuşamamaktır ” diyerek uyarıyordum seni. Şarkılar buluyordun bana “aşk her şeye değer” derken sen, “aşk imkânsızlıktır” diyordum inatla.
Çocuk aklım sevmemişti “imkânsız” denen kelimeyi. Sevdiklerini hayat yolunda erken kaybetmiş çocuktum ben. “Ölüm” vardı sevdiklerinin peşinden gitmeyi imkânsız kılan. İmkânsız kelimesiyle eşti çaresizlik benim için ve “aşk” hepsini birden kapsıyordu… Engel olamıyordum, sarmaşık misali yüreğime sarılıp, ruhuma umut tohumu eken “sevgi” denen adım adım “aşka” yürüyen bu duygudan. Üstelik seni de koruyamıyordum bu yangından. Attığım tüm yumrukları görmezden geliyor, çığlıklarımı umursamıyordun. Oysaki her defasında öfkelenip gitmeni bekliyordum. Üstelik öfkeleniyordun ama sadece sabırla susuyordun. Söyle sevgili neden taşmıyor senin sabır bardağın.
Bir kez “git” demen yeterliyken her defasında susarak, susturdun beni. Alışmıştık dengede kalmaya. Yaktığım tüm yangınlardan kendince sınırlar koyarak korunduğunu sandın. Öyle çok sorguladım ki seni “yapma katili olacaksın bu sevginin” demiştin pek çok kez. “Bağışlama beni” diye haykırdım sana. Tüm kapıları kapattın yine susarak. Bayramlar girdi araya barıştık tüm küskünler gibi... “Şeker istiyorum ama en çok mavi olsun” dedim çocukça. Badem şekeri yollamıştın bana. Kocaman bir pakette gelen şeker değil, yüreğindi gelen. Çakıl taşı benzeri küçücük kahverengi şekerler, beyaz badem şekerleri ama en çok çikolata kaplı mavi şekerler… Neden hiçbir şeyi unutmuyor, neden umursamamayı denemiyor, neden özeniyordun sevgili. Aşktı işte bu ve aşk zor sevgili. Bu yüzden çözümsüzdük seninle. Bu yüzden düğüm düğüm dolaşık, dikenli sarmaşık gülleriydik aşkla kanayan.
Sayılı günler var aramızda. Beklentisiz geliyorum şimdi sana ya bana ömre bedel aşkı öğreteceksin ya da çocukluğumun mavi misketlerini geri vereceksin. Dalgaların sevda taşıdığı o sahilde, gülen gözlerinden küçük yüreğime bir bakışınla akan, aşk yakamozlarının seyrine birlikte dalıp, hüzün ve özlem yüklü gecelerin mehtabında birlikte yıldız sayacağız. Ya ufuk çizgisinin sınırlarıyla başka mavilere savrulacak yüreğimiz ya da silinecek sınırlar sonsuz maviliklere uzanacak bu aşk…
06 Mayıs 2012 – Zeynep Özmen
YORUMLAR
şairim çok ağır bir yazı kaleme almışsınız.satırı kaçtımı tekrar başa dönmek gerekiyor.Vurgular tanımlamalar ne güzel.aşk böyle güzel tarif edilir işte.
ancak bu duyguyu hazmedenler bu yazıyı zevkle okur.
okumak çok güzeldi.derin deryalara daldık,yakamozlarla dans ettik,sahilde sabahladık sevgiyle.
kutlarım kalemi.
yazı için çok şey yazılırda ben ancak bu kadar yazabildim.