- 543 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Atmosfer
dünyamı hedef alıp, son gücüyle atmosferime çarpan gök cisimlerinin sayısını aklımda tutmayı bırakalı milyonlarca yıl oldu...
senelerce yıldızları seyrettim, karanlıgın içinde. var gücümle dünyama çektim tek tek,
dünyamın atmosferine dayanamayıp parcalanan yıldızları
kayan yıldızlar zannettim uzunca zaman...
arkalarından tuttugum dilek her zaman aynıydı
mutlu ol...
bir gün bir yıldız gördüm,
o benim gördüğüm en parlak yıldızdı
gördügüm en son yıldız
öyle parlaktı ki
öyle aydınlık
öyle sıcak.
kendime çekmeye calıstım uzunca zaman,
çekemedim
yer çekimim yetmedi
atmosferime carpıp parcalanmayan yıldızların dünyamda bıraktıgı yara izlerini
okyanuslarımla örtüp sakladım
ve
onun çekim alanına girdim,
etrafında döndüm uzunca zaman adını güneş koydugum yıldızın
aşkla döndüm uzuuunca zaman.
yoruldum dedim, kendimi bıraktım
hayatı bıraktım,
etrafmda donen yıldızları bıraktım
ama dönmeyi bırakamadım
kendimi bıraktıgımda bile kendiligimden dönüyordum zaten etrafında güneşimin.
artık gökyüzümde hiç yıldız yoktu
artık heryer karanlıktı kalbim bile
artık tek aydınlık güneşimdeydi
zannettim ki, herkes aydınlıgını oraya verip kendi kararıyor
ardından güneş onları aydınlatıyor
güneş benide aydınlatır zannettim
verdim tüm aydınlıgımı güneşe, aydınlanmadıgım gibi karanlık kaldım.
etrafımda dönen yıldızlar vardı,
yörüngemden ayrıldılar bir bir,
güneşin etrafında donen bi dünya istemiyoruz dediler.
aradan milyarlarca sene geçti
çarpmanın etkisiyle şoka girmişim, etrafında döndügümü zannetmişim
farkına varmam için milyarlarca yıl gerekti
kendi dünyama çekip, atmosferimde parcalanan yıldızlara son dilegim mutlu ol iken,
ben parcalandıktan sonra dilenen son dilek -ne halin varsa gör- olmuş...
YORUMLAR
bence aşk; aşık olduğunun farkına gözlerinin önünden geçen film şeridini izlerken varmaktır.
aşk eşittir ölüm diyebilirim. aşık olana kadar yaşar insan, aşık olduğu an öldüğü andır.
ölüm gibi gelir aşk, öldüğünün farkına varmazsın. bu yüzden hiç bir aşık ölmez.
o halde şunuda söyleyebilirim ki: yaşayan hiç bir aşık yoktur.
yazımda bir insanın ölüm resmini çizmek istedim. çarpmanın etkisiyle şoka giren, ruhu bedeninden ayrıldığı halde hala bedeninden bahseden bir insan.
eğer aşık olmasaydı eminim parıltısını vermezdi.
ben ona aşık olurum, hayatımı tepsi yapıp parıltımı onun üstünde sunarım, o da aynısını yapar ve ikimizde parıltımızdan birşey kaybetmemiş oluruz.
teoride böyle ama, pratik birazcık farklı.
tubylique
vel hasil cevabina karsilik sunu diyecegim:
- bilakis, ask bir uyanistir. asik olana dek yasadigini sanar insan. Asik olduktan sonra acilir iki aleme de gözler. her zerreni hissedersin; bazen bir aciyla bazen mutlulukla....
neyse konu dagilmasin, yazina gizledigin senaryoyu nazarimda canlandirabildigim icin begenimi belirtmistim zaten.
sadece bundan feyz alarak kendi yorumumu ekledim.
kolay gelsin...
Insanlar unutuyorlar zira.
Insanlar kendi pariltilarini kaybetmeyi fedakarlik saniyorlar.
Halbu ki günes bile pervane olan yildizlarindan, en parlagini en basina buyrugunu secer;
goz kirpmak icin ona...
Gunes ya da yildiz ve hatta samanyolunun çirkin ordegi bir gök tasi bile olsa insan;
pariltisini kaybetmemeli..
El mecbur pervaneyse bir seylere; ahengini bozmamali..
Ki, o salindikça, Gunes, Gunes oldugunu unutmali da seyre dalmali pervanesini...
O salindikça aska gelmeli geri kalan tüm alem....
Fedakarlik kendini kaybetmemektir zira...
Bilmem anlasabildik mi ;)
Güzel yaziydi.. Tebrikler..