- 825 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gölge
Hava ne kadar bulutlu olsa da aralardan sızan güneş insanın içini ısıtıyordu. Sokaktan gelen mutlu çocuk gülümsemeleri ile birlikte aileler de çok mutlu ve huzur doluydu. Sokakta ki tüm evler çok lüks olmasına rağmen o sokakta iki katlı ahşap bir ev çok çabuk göze batıyordu. Ev sokağın en ücra yerinde ve ormana çok yakındı. Müteahhitlerin defalarca baskılarına rağmen eski ve çürümüş olan ahşap evlerini vermek istemiyordu Leam ailesi. Zaten kaldıkları muhitte de pek dışarı çıkan ve sevilen bir aile değillerdi. Bay Leam eşini yıllar önce kaybetmişti. Eşinin ölümüyle birlikte onun hatırasını taşıyan ve bakmak zorunda kaldığı 2 oğlu vardı. Ancak çocukların annelerinin ölümüyle birlikte onlardan daha çok nefret etmeye başlamıştı. Sonuçta çocuklar ona karısını hatırlatıyordu ve Bay Leam eşini bir hafta boyunca bodrumda kitleyerek ölüme mahkum etmişti. Yine de hayatını çalışmaya ve oğullarına bakmaya adamış bir babaydı. Geçimini evlerinin arkasında bulunan ormanda ağaç keserek sağlıyordu. İşinde vermiş olduğu stresle birlikte bir hayli aksi, çatık kaşlı, dediğim dedik bir adamdı Bay Leam. Oğullarından biri olan Adam henüz 12 yaşında saçları kısa siyah ve yana doğru taranmış, gözleri denizleri kıskandıracak kadar mavi, annesine çok benzeyen ve onun huylarına sahip, ortalamanın biraz üzerinde uzun boylu, cılız bir çocuktu. Diğer küçük çocuğunun ismi ise Niko ‘idi. Niko henüz 5 yaşında olmasına rağmen aşırı kilolu bir çocuktu ve çok sık sağlık sorunları yaşıyordu.
Evlerinin ormana çok yakın olmasından dolayı kurt ve baykuş sesleriyle birlikte adete o evi yaşanmaz kılıyordu bu gürültüler. Bu yüzden Adam ve Niko geceleri birlikte yatıyorlardı. Evlerinin ahşap ve tahtaların çürümüş olması küçük çocuklar için kötü bir şeydi. Öyle ki babaları gece geç saatlerde işten geldiğinde merdivenleri çıkarken, kulağa gelen tahtaların gıcırdama sesleri çocukları çok korkutuyordu. Ancak babalarının yanına gitmek ya da ona söylemek gibi bir lüksleri yoktu. Aradan bir kaç saat geçmesine rağmen Niko bir türlü uyuyamıyor abisini de uyutmuyordu. Yatakta ona sırtını dönmüş uyumaya çalışan abisine dönerek;
“Abicim ben çok korkuyorum. Lütfen sen de uyuma.” Dedi Niko.
Adam ‘da en az kardeşi kadar korkuyordu ancak bu korkusunu ona göstermeden cevap verdi sessizce;
“Tamam kardeşim. Ben şimdi gider babamla konuşurum. Sen burada beni bekle.” Dedi.
Adam babasının yatak odasına doğru sessizce yürümeye başladı. Kapıyı önce birkaç defa tıklattı içeriden ses gelmeyince kapıyı çok az araladı ve içeriyi gözetledi. Babasının uyuduğu görünce önce geri dönmeyi düşündü ancak kardeşini düşününce sessizce içeri girdi ve ;
“Babacım Niko ve ben çok korkuyoruz lütfen sadece bu gecelik yanında yatmamıza izin verir misin?” dedi Adam korkudan titreyerek. Sesinin tonundan çok net anlaşılıyordu ne kadar korktuğu.
Bay Leam tamda uykuya dalmak üzereydi. Oğlunun bu yersiz gelişi onu biraz sinirlendirmişti. Kaşları çatık bir vaziyette biraz doğruldu ve bağırarak cevap verdi Adam ’a;
“Ne diyorsun sen be çocuk! Kaç yaşına gelmişsin! Neden korkuyorsun! Git yat zıbar yoksa ben seni yatırmasını bilirim!”
Adam babasının bu söylemiyle daha da çok korkmaya başlamıştı. Niko kapının yanında durmuş o küçük aralıktan, babasına hiç belli etmeden gizli gizli izliyordu olan biteni.
“Ama baba kardeşim çok korkuyor lütfen yanında olmasa da en azından bu oda da yerde yatmamıza izin ver” dedi Adam.
Babası bir anda yatağından fırlayarak , iş stresinden dolayı titreyen o kirli elleriyle Adam ’i kavradı ve havaya kaldırdı. Bu sırada Niko hemen babasının bacağına doğru koştu ve ona vurmaya başladı.
“Bırak diyorum abimi. Bırak!”
“Eee.. kes ulan sesini! Küçük piç kurusu!” diyerek bağırdı babası Niko ’ya ve bir tekme hareketiyle çocuğu duvara savurdu.
Bunun üzerine Adam sinirlenerek babasının karnına bir tekme vurdu. Babası tekmenin de acısıyla Adam ‘ı yere bıraktı. Adam yere düşer düşmez hemen toparlandı ve kardeşini alıp kaçmaya başladı. Babası çok sinirlenmişti ve çocuklar iyi bir dayağı çoktan hak etmişlerdi.
Çocuklar babalarından kaçmaya çalışıyor babaları onları kovalıyordu. Odadan odaya sürüyordu bu kovalamaca. Merdivenlerden inerken Niko ‘nun bacağı çürümüş bir tahtanın arasına girdi.
“Abi bacağım!” diye bağırdı Niko. Abisi bir hamle ile çekti ve kurtardı Niko ’nun sıkışmış bacağını. Babası bu sesleri duyunca hemen çocukların yatak odasından çıktı ve merdivenlere doğru söylene söylene ilerlemeye başladı.
“Sizleri yakaladığımda dayaktan öldürücem. İkinizi de!”
Adam babasının bu bağrışını duyunca kardeşine döndü;
“Hadi kardeşim acele et. Babam bizi yakalarsa çok kötü olacak!”
“Abi ben yürüyemiyorum bacağım çok kötü!” dedi Niko.
Gerçekten de o çürük tahta küçük Niko ‘nun bacağında büyük bir yarık açmıştı. Kanlar çoraplarından pis ve tozlu olan zemine süzülüyordu. Ancak Adam ’ın pes etmeye niyeti yoktu. Hemen kardeşini sırtına aldı ve ilerlemeye devam etti. Küçükken evde annesiyle saklambaç oynardı Adam. Evin içinde öyle bir yer bulmuştu ki annesi saatlerce bile arasa bulamazdı. Bir anda o yer aklına geldi Adam ’ın. Hemen oraya doğru ilerlemeye başladı. Ancak yer çok küçük olduğundan sadece bir kişi girebilirdi içeriye. Adam kardeşini sırtından indirerek ;
“Çabuk Niko. Babam bizi bulmadan hemen buraya gir ve sakın ses çıkarma.”
“Ama sen ne yapacaksın abi?” dedi Niko. Korkudan artık sesi bile kısılmıştı küçük çocuğun. Adam kardeşini son kez öptü ve ciddi bir şekilde;
“Merak etme kardeşim babam seni burada bulamaz. Ben onun dikkatini çekeceğim. Babam bana doğru geldiğinde sen hemen babamın yatak odasına git ve oradan dış kapının anahtarını al. Sonra beni beklemeden koşarak dışarı komşuların evine kaç.” Dedi Adam ve kapıyı kapattı.
Babası artık sinirden çıldırmaya başlamıştı. Yüzünde ki o sinirli ifade bazen yerini gülümsemelere ve kahkahalara bırakıyordu. Adam odadan çıktı ve mutfağa kaçmaya başladı. Babası ise diğer odalarda deli gibi çocukları arıyordu. Adam mutfağa girer girmez gürültü çıkarmaya başladı ki babası ona doğru gelsin. Böylelikle kardeşi güvende olacaktı. Babası gürültüyü duyar duymaz koşarak gitti mutfağa.
“Seni piç kurusu demek buraya saklandın ha! Seni yakaladığımda öldürücem!” diye bağırdı babası.
Adam hemen diğer odaya kaçmaya başladı. Babası hemen mutfak tezgahına yöneldi ve dolapları karıştırmaya başladı. Aradığı şey yakın zamanda 100 $ ‘a et kesmek için aldığı gümüş kaplı, çok keskin bir bıçaktı. Dolapları ararken rafları yerlere fırlatıyor bir yandan da söyleniyordu.
“Nerde bu lanet olası bıçak! Nerde?”
Ancak sonunda aradığı bıçağı dolabın en üst rafında bulmuştu. Hemen bıçağı kaptı ve Adam ‘ı tekrar aramaya başlayacakken gözünü masadaki viski şişesine dikti. Viski şişesini eline aldığı gibi kafaya dikti. İçebileceği kadar içti ve eliyle ağzını sildi. Adam bu sırada üst kata çıkmış babasının yatak odasından dış kapının anahtarını almış şekilde saklanıyordu. Babası ise alt katta Adam ‘ı arıyordu.
“Adam… Niko… Neredesiniz benim canım oğullarım? Gelin bir şey yapmayacağım söz veriyorum!”
Babasının bu söyleminin ardından iki dakika geçti ve alt katta büyük bir gürültü koptu. Adam gürültüyü duyar duymaz çok korktu ve dikkatli bir şekilde, aşağıya bakmak için sessizce merdivenlerdeki korkuluğa doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada kardeşi babasının bu iyi niyetli çağrısına kulak vermiş ve saklandığı yerden çıkmıştı. Babası yakaladığı gibi çocuğun boğazını kesip yere atmıştı. Babası Niko ‘nun yanında diz çökmüş ağlıyordu.
“Hayır..! Oğlum bunu kim yaptı sana! Benim canım oğluma kim kıydı!?” diye kendi göğsüne elleriyle vuruyordu. Bir anda kafasını sağa doğru çevirdi;
“Hayır! Ben yapmadım böyle bir şey! Siz! Sizler yaptırdınız bunu bana! Ben çocuklarıma asla böyle bir şey yapmam!” dedi ve oğlunun kanlı cesedinin üzerine doğru uzanarak ağlamaya başladı.
Adam aşağıdaki manzarayı gördüğünde büyük bir çığlık attı. Öyle ki, ormanda ki kuşlar bile bu çığlığı duyup kaçıştılar dört bir yana. Babası hemen kafasını yukarı doğru çevirdi, yerde ki kanlı bıçağı aldı ve Adam ‘a doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da söylenmeye devam ediyordu.
“Seni şerefsiz! Sen kardeşinin ölümüne sebep oldun! Sen de öleceksin! Senide öldürücem!”
Adam ‘ın korkudan ayak bağları çözülmüştü ve artık kaçacağı bir yer de kalmamıştı. Babası gittikçe yaklaşıyor, yaklaşıyor ve yaklaşıyordu. Adam gözlerini kapattı ve şöyle dedi babasına ;
“Babacım lütfen acı bana. Ben bir şey yapmadım ki sana. Babacım lütfen..!”
Babası tam o sırada bıçağı havaya doğru kaldırmış, tam çocuğunun kafasına doğru savururken bir anda durdu ;
“Adam çabuk kaç oğlum! Çabuk kaç! Hepimizi öldürecekler!” dedi Bay Leam.
Adam bir an duraksadı anlam verememişti babasının söylediklerine. Ancak durup düşünme zamanı değil kaçıp kurtulma zamanıydı. Hemen dış kapıya doğru koşmaya başladı. Merdivenlerden indiğinde babası büyük bir çığlık attı ve yüzünü Adam ‘a doğru çevirerek gülümsedi. Sonrasında tekrardan Adam ‘ı kovalamaya başladı. Adam dış kapıya ulaştığında anahtarı kapının deliğine sokmaya çalışıyordu ancak korkudan titreyen elleriyle bu pekte kolay olmuyordu. Sonunda başardı ve kapıyı açtı bu sırada babası merdivenlerden yeni inmiş Adam ‘a doğru ilerliyordu. Adam bir hamlede kapıdan çıktığı gibi tekrar geri kapattı. Arkasını döndüğünde ise dışarıda ellerinde el fenerleri ile bekleyen komşular vardı. Kimse içeriye girmeye cesaret edememiş ve gürültüyü duyduklarında hemen Springfield polis merkezini aramışlardı.
“Adam… bu sen misin ? Ne oldu yavrum hemen anlat bana ? Kardeşin ve baban nerede ?” diye seslendi komşusu Maggie teyze. Tam bu sırada sokağın diğer ucundan polis alarmı ve kırmızı-mavi renkler görünmeye başlanmıştı bile. Dış kapıya öyle sert vuruyordu ki Bay Leam. Sanki kırılacak gibi oluyordu. Polis hemen olay yerine geldi bu sırada Adam ‘a komşular battaniye ve su getirdiler bir yandan da ne olup bittiğini öğrenmeye çalışıyorlardı. Polisler hemen arabadan indiler ve arabaların kapılarını açtılar. Hazır vaziyette elleri silah tetiğinde bekliyorlardı. Bir yandan da eve doğru seslendi iri yarı bir polis ;
“Hey sen evde ki! Sakın bir delilik yapayım deme.”Dedi.
Diğer bir polis hemen Adam ‘ın yanına doğru ilerledi ve olup biteni sordu ;
“Ne oldu evlat burada anlat bana. Ben polisim.”
“Kardeşim… Niko… Niko…” ağlayarak hep kardeşinin ismini kekeledi.
“Ne oldu kardeşine anlat bana hadi. Korkmana gerek yok, artık güvendesin.”
“Babam…”
“Evet içerde mi o şuan? Evde kimler var?”
Adam pek konuşamıyor polis soru sordukça daha çok korkuyordu. Yanında duran Maggie teyze polise dönerek ;
“Görmüyor musunuz memur bey yavrucağız korkudan konuşamıyor.”
“Ama hanım efendi içeride olup biteni öğrenmemiz lazım...” Dedi polis ve birkaç saniye düşündükten sonra cümlesinin devamını getirdi ;
“…Peki. Şöyle yapıcaz evlat. Ben soru soracağım sen kafanı sallayarak evet – hayır diyeceksin. Tamam mı?”
Çocuk kafasını sallayarak evet dedi.
“Evde baban ve kardeşin mi var?”
Çocuk ağlayarak kafasını salladı evet olarak.
“Peki ailenden başka kimse var mı evde?” dedi polis. Çocuk kafasını sağa sola salladı.
“Peki. Baban mı yaptı tüm bunları?”
Çocuk ağlayarak kafasını yukarı aşağı salladı ve Maggie teyzeye sarıldı.
“Tamam anlaşıldı. Artık güvendesin bunu unutma” dedi ve arabasına doğru yöneldi. Eline polis telsizini aldı ;
“Merkez, merkez…”
“Burası 25-12. Tekrarlıyorum burası 25-12.”
“Burası merkez. Sizi dinliyoruz 25-12.”
“Bir evde 72-56 vakası var. Tekrarlıyorum 72-56 vakası.”
“Anlaşıldı 25-12.”
“Olay yerine ambulans yollayalım mı?”
“Evet. Bir çocuk kaçmış evden. Travma geçiriyor olabilir. Diğer çocuk ise evde ve durumu belli değil.”
“Anlaşıldı 25-12. Ambulans yola çıktı.”
“Anlaşıldı merkez.”
Evden bir süredir ses çıkmamıştı ve bir anda dış kapı kendiliğinden açıldı. Polis hemen silahına sarılarak tetiğe geçti. İçerisi çok karanlıktı ve hiçbir şey belli olmuyordu. Üzerinde beyaz ve kanlı bir gecelik olan biri yaklaşmaya başladı kapıya doğru. Bu Adam ‘ın babası Bay Leam ‘di. Elinde kanlı bıçak kapının dışına doğru adımını attı. Polis bağırarak ;
“Bayım hemen elinizde ki bıçağı yere bırakın ve diz çökün!”
Bay Leam bu çağrıya aldırış etmeden yürüyor ve kendi kendine söyleniyordu ;
“Ben bir şey yapmadım. Onlar yaptı. Onlar yaptırdı bana bunu.”
“Bayım son kez tekrarlıyorum elinizdeki bıçağı yere bırakın ve hemen diz çökün! Yoksa ateş edicem!”
Bay Leam ilerlemeye devam ediyor ve devam ediyordu.
Polis son bir kez daha uyarısını yaptı. Bay Leam yürümeye devam edince bir silah sesi duyuldu. Polis alnının ortasından Bay Leam ‘i vurmuştu ve olan biteni Adam izlemişti. Bay Leam yere düştüğünde vücudunun üzerinden kapkara bir gölge çıktı göğe doğru. Ambulans daha yeni olay yerine gelmişti. Aradan bir gün geçtiğinde ise acı gerçek daha iyi anlaşılır olmuştu.
Bir evde baba cinnet geçirmiş ve bir çocuğunun boğazını kesmiş diğer çocuğu ise zar zor babasından kaçabilmiş ve babası polisler tarafından öldürülmüştü. Bir de babası öldüğünde vücudundan göğe doğru çıkan kapkara gölge vardı ancak bunu sadece Adam görmüştü ve kime söylerse söylesin inanmıyordu. Adam ise yetimhane ’ye bırakılmak üzere yola çıkarılmıştı…