Bir Delinin Son Farkındalık Anları
Zaman kendini kışa hazırlarken, yoğun kar yağışlarına ve dondurucu soğuklara hazırlanırken; içimde onca zaman sonra kutbun ilk güneşi doğmaya hazırlanıyordu, duygularım ısınıyordu hissediyordum. Sanırım o günden belliydi kaderim. Duygularımın zamanla tezat duruşu, takvim tutmayacak bir öyküye yelken açışım ve zamanın kışa hazırlanışı gibi, senin bir geçiş dönemine rast gelişim...
Bir hayatı ardında bırakıp yeni birine başlamaya hazırlandığın o sancılı dönemde karşılaşmıştık seninle. Ruhunu, fikirlerini, duygularını, tutkularını kısaca manevi varlığını tamamlayan tüm o parçaları bir hayattan öbürüne kırmadan, yıpratmadan taşımaya çalışıyordun. Benliğini koruyarak gidiyordun hayatından. Seni sen yapan onca seneyi ardında bırakıp ama yine de tüm benliğinle gitmeye çalışıyordun. Mümkün sanıyordun... Ardında bıraktığın insanlarla, evlerle ya da tüm o hengameyle her şeyin değişeceğini ve bambaşka bir hayata başlayacağını sanıyordun. Araftaydın henüz. Hiç rast gelmek istemeyeceğim kadar karışıktın, canımı yakmaya öyle davetkar...
Birbirine değmesi imkansız gibi görünen hayatlardaydık, aynı dünyadaydık evet ama dünyaya açılan pencerelerimiz birbirine çok uzaktı. Bir gün, bir dost hayatta misafirken karşımdaki pencereye takıldı gözüm. Sen oradaydın. Karşı pencerede...
Bakışlarımız birleştiğinde, aşkçekimine yenik düştük ikimiz de...
Aynı dünyaya birbirine uzak, ayrı pencerelerden bakan insanların anlaşma biçimi çatışmadır. Bizde de öyle olmuştu. Nadiren fikir birliğine varsak da aramızdaki tatlı çatışmadan kendimizi alıkoyamazdık. Ama zamanla pencerelerimizi birbirine yakın kılacak köprüler inşa etmeye başlamıştık. Birbirimizin hayatlarına gidip gelmek eskisi kadar zor olmuyordu artık. Zamanla tüm didişmelerimiz birer alışkanlığa dönüşmeye başladı. Rutinin karşı konulmaz davetine kulak tıkayamaz olduk ve gündelik birer uyuma dönüştü birlikteliğimizi anlamlı kılan ne varsa.
Tüm bu heyecanın, yeni birini hayatıma sığdırmaya çalışmanın karmaşası arasında gözümden ve gönlümden kaçan çok önemli bir ayrıntı vardı. Belki de bilinçaltım görmezden gelmemin daha iyi olacağına karar vermişti ve benim haberim yoktu. Sen araftaydın henüz. Hiç rast gelmek istemeyeceğim kadar karışıktın, canımı yakmaya öyle davetkar...
Bir hayatı ardında bırakıp öbürüne gitmeye kararlı bir göçebeydin sen. Senin bile ait olduğun bir yer yokken benim sana tüm aidiyetsizliğimle yerleşmeye çalışmam ne büyük aptallıktı. Var olduğunu sandığım yerden, çoktan yeni bir başlangıca gitmiş olacaktın. Bense zamanın durabileceğine inanmıştım, çok kısa bir an için…
Araftaki iki kaybolmuş ruhun birbirine tutunarak yaşanacak yeni bir hayat yaratma çabasıydı bizimki. Yeni bir hayata, daha en başından yaralı başlayanlar gibi savunmasızdık biz de. Hayat zırhlarla yaşamayı göze alabileceğimiz kadar acımasız görünmedi ki hiç gözüme. Derinliklere bodoslama dalmak zırh kuşanmaktan daha davetkar değil miydi zaten…
Şimdi, bir mevsimin doludizgin çağladığı bu vakitte, gözümü çevirdiğim her yan beyazlara bürünmüşken; araftaki ruhumun yön bulamazlığına inat doğum sancıları çekiyor yüreğim. Yüreğimden kalemimin ucuna dökülecek bir yaşanmışlık, tüm dünyanın duymasını istediğim kaotik bir terk edilmişlik, ruhumun karanlıkta kalan yanlarını aydınlatsın diye bıraktığın can yakıcı miras… Anlatacak şeylerim var, ama en çok da sana…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.