- 1263 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YUSUF YÜZLÜ
"Kimi gülistanda gonca gül olur"
"Kimi gonca gülde har olur gider"
Ahizelerini parlatması gerekiyordu camiinin. Yarın Cumaydı çünkü. Şaban hoca her defasında tekrarlamanın bir anlamı olmadığını, bu yüzden her cuma öncesi bir talebesinin bu işleri yapması gerektiğini söylemişti. Kontrol edilmediği müddetçe anlaşılmazdı ama Yusuf hiç atlamazdı sırasını ve kendisine benim için yapıver diyenlere de hayır dememişti hiç.
Daha çok küçük bir çocukken, elinde sapan, yaz yağmurlarının yeni yeni başladığı zamanlarda, okulun tatil olduğu bir dönemde tanıştılar Şaban hocayla.
- Hey Yusuf ne yapıyorsun bu yağmurda dışarıda. ?
- Kuş vuruyorum.
- Hadi ya sen avcımısın ?
- He avcıyım.
- Ee bize de öğretsene Yusuf.
- Orada nasıl öğretem hocam, çık dışarı öğretem.
- Şimdi yağmur yağıyor Yusuf, sen şimdi bizimle sohbet et, yağmur dinsin sonra bende seninle ava çıkayım olmaz mı ?
Başını hafifçe büküp düşündükten sonra kabul eder Yusuf ve ilk adımını o zaman atar camii den içeri.
Her şeyin başıdır Besmele ki, besmelesiz başlanılan işte hayır aranmaz. Besmelesiz yenen yemek doyurmaz şeytandan başka hiç bir kişinin midesini. Selam ile geldin Bismillah ile otur Yusuf denildi ve nede güzel söylenildi.
Nefsine uyacak yaşta değildi Yusuf, dostlara bend olmaya açtı yelkenini, binlerce kez tevbe eden ihtiyarların ön saflarda namaza durduğu yerde duruyordu, tevbe ediyordu Osman amca Estağfirullah derken, amin diyordu Yusuf.
Leblerinden dökülenleri melekler topluyordu da bilmiyordu Yaradanına sığındığım.
Tesbih çekileceği vakit herkesten önce davranıp tesbihleri dağıtır, duasında ;
" ne diyeceğimi bilmiyorum, lakin sen kalbi en iyi bilensin, benim için iyi olanı benden iyi bilensin, vermek istemeseydin , istemeyi vermezdin hakkımda hayr olan ne varsa istiyorum Ya Rabb" derdi ard arda.
İlk önce içeri girer, en son o çıkardı. Ezberlediği aşır’ların çoğunu kulaktan dolma kayıt etmişti hafızasına. Keza O Mevlasından ilim talep etmişti, malı mülkü istediğine veren Mevlam İlmi isteyene veririm buyurmuştu.
Bir yangın düşünün, bildiğiniz en yakın yerdeki ağaçların yanmaya başladığı. Apar topar, elinizde ne varsa söndürmeye koştuğunuzu hayal edin, ateşin sıcaklığını yüzünüzde hissedin, yaprakları bol olan bir dal parçası ile varın ateşe her vurduğunuzda rüzgar eder hareketiniz, yangın daha çok büyür.
Yusufun yüreği de sizin yanmaya başlayan ağaçlarınızda farksız bir şekilde alev almıştı. Kim el uzatmaya kalksa daha bir yanmıştı Yusuf.
Kimin yaktığını bilmeden belkide yandığını bilmeden, har oluyordu.
Bir yüreğe neler sığmaz; Ana, baba, eş, çocuk, iş, okul, kardeş, sevgili, fırtına, yağmur, kar ve her şeyden yücesi Mevlam.
Cenâb-ı Hak, “Yere ve göğe sığmam; ancak Ben mü’min (bir) kulumun gönlüne sığarım.” buyurmuştur.
"Kimi Ahmed seni uzaktan tanır, kimi yaklaşırda kör olur gider" derken bir güzel sözlü.
Kör olmaya meyletmek için koşuyordu Yusuf.
Pervane yanacağını bilirmi ki ateşinde ışkın, ışkın Aşk olduğunu bilirmi ki ?
Kişi; Aşkın hakiki sahibini, aşkın kendi kalbinde har olduğunu, gülistandaki gonca gülü, gonca güle yanan bir bülbül olduğunu bilirmi ki? Sol yanına sivri uçlu bir şey battığında, ruhunun açlığını bilirmi ki ?
Ben neden bu kadar çok şey istiyorum, neden dünya benim isteklerime kifayetsiz kalıyor? Semaya hiç çıkmadığım halde, bulutlar üstündeki dolaşma hevesim neden ?
Secde eden ağaçları ben mi görürüm yalnız.
Su akarken dereden ALLAH diye akmıyormu hey ha ?.
Kuğu zikre dalarken, bir ezan sesine dinini bırakıp mütedeyyin olan bir yığın insan var.
Ve bir yığın insan var cuma saati keyfine keder vermeden salına salına dolaşan.
Sol yanına bata bata pas tutmuş kalbi taşımaktan muhafaza eyle Yarabbi.
Yusuf’u unuttuk, daha doğrusu Yusuf’a dönmemiz gerekecek ama zaman, zaman bu gün el vermeyecek anlatmaya. Zaman şu saatlerde kelimeleri dökmeyecek geçici bir süreliğine ve izin verilip vade dolmadan dönülürse ve lûtfedip gelirse ilham perisi, İnşallah Yusuf daha güzel şeyler söyleyecek.
ESSELAMU ALEYKUM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATUHU EBEDEN DAİMEN İNŞALLAH.