0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
911
Okunma
Egodan mı, unutkanlıktan mı yoksa başka bir sebepten mi bilinmez; insanlar kendilerini unuturlarda başkalarını eleştirmeye bayılırlar.
Başkası yaptığında çirkin olan bir şeyi kendileri yaptığında eleştiriye de gelemez, nefs köpeğini eleştirenlere saldırtmaktan çekinmezler. Kendilerini savunmakta kullandıkları bahaneler hazırdır zaten…
- Mecbur kalmasam yapar mıydım.
- Ama önce o başlattı.
- Ben ne yaptığımı biliyorum.
- Sen kim oluyorsun…
- Böyle olacağını bilmiyordum.
- Sevdiğimden yaptım.
- Kıskandığımdan yaptım.
- Nefret ettiğimden yaptım.
Vesaire, vesaire, vesaire… Sebep gösterilen bahane ne olursaolsun fazla önemli değil aslında. Önemli olan “Acaba kınadığınız insan hatayı keyfinden mi yapmıştır?” sorusunu sormadan eleştirmenizdir.
Psikolojide buna empati kurmak diyorlar. Empati; kendinizi oinsanın yerine koyup, olayları onun penceresinden irdelemeniz, şartları, zorunlulukları göz ardı etmemenizdir.
Başkalarının bizi anlamasını ve anlayışla karşılamasını beklerken acaba bizler onlara aynı anlayışı gösterebiliyor muyuz?
Olayın birde yanlış anlama boyutu var ki durum daha içler acısıdır…
Bir çok şey gözüktüğünden farklıdır ama; içinde bulunduğumuz psikolojik durum, önyargılarımız ve diğer etkenler bakış açımızı etkilediği için durumumuza uygun şekilde algılama eğilimimiz vardır. Bu durum algıda seçicilik denilen şeyin ta kendisidir. Atalarımız “Namazda gözü yok ki ezanda kulağı olsun” sözüyle durumu veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kendimizi sorgulamadan, öz eleştiri yapmadan başkalarını eleştirmeye, sorgulamaya (ve daha aşırısı) yargılamaya devam ettiğimiz sürece toplumumuz her geçen gün biraz daha toplum olmaktan çıkıp kalabalık insanlar topluluğu haline gelmeye devam edecektir.
Fahrettin Petriçli.