- 1330 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ayağınızın Altında mı Yok?
Nasıl yapıyordu.İki ölçü selülozik vernik,bir ölçü mavi ispirto karıştırıyor.Onu pamukla sürüyor. Ama onun sür-mesi çok ilginç. Sürdüğü yere bir daha sürmüyordu. Biraz geç kaldınız mı sürdüğünüz yeri sıyırıp alıyordu. Öyle sürerek göğsü bitirdi. Coşkun Bey buna sorular sordu. Yusuf usta çalışırken beni dışarı aldı:
-Yılmaz iyi ki bu adam okumamış.Okusa ordinaryüs profesör olurdu. Bu herifin kafası çok iyi çalışıyor. Kor-kunç bir şey. Ben bu adamdan bir saattir neler öğrendim neler.Sana anlatacağım bunları dedi. Adam gerçekten müthiş bir adamdı. Çok ilginç bir kulağı vardı. Sesi iyi tanırdı. Güzel bağlama çalardı. Örneğin göğsü buldu,sesi buldu mu öyle bırakırdı. Olduğu yerde bırakırdı. Bir tane saz vardı. Bir göreceksin göğsünde testerenin izleri vardı. Olduğu gibi bırakmış. Ben buna dedim.Ne yaptın böyle Yusuf? Neden böyle bıraktın? Dedim.Böyle çirkinlikte olur mu ? Dedim. Siktiret dedi çirkinliğini. Telledi. Bir çaldı. Of aman Allahım ne güzel sesi vardı. Ulan ne adamdı.
Fakat onu da kırk hayaller yedi ya. Öyle adamlar geldi, Tavşancıyla da ortak çalıştı. İçkiye kendini verdi.Alkolik oldu. Ve alkolik olarak kömürlükte öldü.
-Tavşancı kahveye düşkünmüş.Onu kızdırmak için olmadık kişileri üzerine gönderirlermiş.Rahmetliyi kızdırırlarmış.
-Tavşancı çok garip adamdı.Onun şoförlüğü de var. O zaman tır şoförüydü. O yurt dışına da giderdi. Yabancı ağaçları onun yardımıyla öğrendim. Zamanla yeni ağaçlar getirirdi. O zaman çok iyiydi. Söylediği zaman getiriyordu.Çok iyiydi.
*****
Bir gün Coşkun beye bir tekne yaptım. Şöyle bir vengi tekne yaptım. Dedim ki: “abi tekneye bak. Nasıl olmuş? ” dedim. Aldı böyle baktı. Kanepenin üstüne attı. Bundan saz olmaz dedi. Hemen kağıdı aldı eline. Çizdi kağıda ,böyle yapacaksın tekneyi dedi.
Ondan sonra tekneyi aldık.Musa’yla çıktık ordan. Dükkana gittik. Bunu bir saz yapalım dedi. İkimiz oturduk. On beş günde sazı yaptık. Musa da öğretmendir.Musa Yenilmez şimdi kulakları çınlasın Antalya da. Onun Yukarı Ayrancı da dükkanı vardı. Saz muhteşem oldu. Hemen çıktık geldik Coşkun beye. “Abi bu tekne,bu saz nasıl olmuş” dedik. Coşkun bey şöyle bir baktı.Bir çaldı.Adam değişti birden.Kendinden geçti çalarken. Lokum dedi. Götürdü içeri astı. Ordan bir çok para getirdi. Bayağı çoktu. Verdi bize. “Olur mu abi. Sana da mı ?” “Hayır Fransa’dan bir sipariş vardı. Adamlar parasını verdi. Ben de size verdim. Tamamdır güle güle harcayın.”
-Abi on beş gün önce bu tekneyi sana getirdik.Sen beğenmedin. Kanepe üstüne atmıştın. Şimdi de korkunç para verdin?
- Bizim eşek saatimize denk gelmiştir. Dedi esprili bir şekilde.
Çok iyi bir insandır Coşkun bey.Onu hiç kimse Ankara da sevmez. Beni de sevmezler. Ben onu söyleyeyim. Ankara da ne kadar sazcı varsa beni söyleyin,beni sevmez. Niye? Ben de ondan öğrendim. Dobra,açık ve net konuşuyoruz. Ya baba getirmiş bir tane saz, döküntü. Ben hatır için o sazı methedemem ki. Niye bu saz iyi diyeyim ki. Öyle dersem kötülük yaparım. Yaramaz dedin mi o zaman adamın zoruna gidiyor. Onun için kimse sevmiyor.
Ali Galip öğretmen:
-Kültür Bakanlığında çoğu onun öğrencisidir.Kimse Coşkun hoca benim hocam demez.
-Ankara radyosunun yarısı Coşkun hocanın öğrencisidir.
-Bağlamada tezene ve tavırları kaseti geçti elime. Mükemmel bir çalışma olmuş. Okan Murat Öztürk, Bircan Pullukçuoğlu, Mehmet Üçer, Sümer Ezgü iyi bir topluluk oluşturmuşlar .
Coşkun beyin çok önemli özellikleri var.Coşkun beyi yaşamak ve tanımak gerek. Tanımadan, onu yaşamadan anlayamazsınız. Bana göre Coşkun bey çok büyük bir adam. O kasetinde iki tane Azeri parça var. Ben Kafkasyalıyım, Karslıyım. Ben ona çok Azeri parçalar verdim. O parçaları yaparken banda kaydettirmiş. Beni çağırdı. Gel dedi bak dedi doğru mu çalmışız. Bir bak dedi. Ben baktım bazı yerleri hatalı. Kritik ettim, bunlar olmamış öyle değil. Ondan sonra onu düzelttik.Çaldığı şeyler benim okeyimden geçtikten sonra orijin hale geldi. Son halini aldı.
-Ali Galiple zeybek çalıyoruz.Ali Galip sen çalıyorsun kızanlar çatır çatır oynuyor. Ben çaldığım zaman adam tüfeğini alıyor beni vurmaya geliyor sanki. Bu ona benziyor . O müzik benim kulağımda. O kasette Kocaarap zeybeği var. Bir de Talip hoca çalmış. Talip hocanınkini dinledim mi saçlarım diken diken oluyor.
Benim oğlum gitar çalıyordu.Hacettepe mezunu.Gitar çalıyordu. Bu bağlamayı yaptım “Oğlum dedim, biraz da bağlamayla uğraş” dedim. “ben uğraşmam” dedi. Ben ona o kasetteki Kocaarap ı dinlettim.Coşkun amca güzel çalmış bunu dedi. Bir de Talip hocayı dinle dedim. Talip Özkanı koydum. Bir de onu dinledi. “Aman Allahım bu çok farklı” dedi. Ondan sonra saz çalmaya başladı.
Musa Eroğlu bağlamaya bir dokundu mu doğru Mut’a gidiyorum. Harika çalıyor. Ama Meram bağına, Gesi bağına gitti mi başkasından farkı kalmıyor.
Bir Ahmet Gazi Ayhan, Everek dağını çaldı mı bir başka oluyorum. Nasıl bir çalmadır? Nasıl bir okumadır? Gözlerimden yaş iniyor.
Olay bu! Talip Özkan bu! Bir Yağar Yağmur çaldı mı? Dinlemeye doyulur muydu?
Coşkun hoca yıllar öncesine listesinin başına Talip hocayı, Nida hocayı koymuş. Coşkun abiyle Talip hocayı yan yana koyduğunuzda Coşkun hoca nota dışına çıkamıyor.Talip hoca öyle mi? Zeybek tavrının hakkını veriyor.
*****
-O mektuplar gerçek biliyor musun?
-Biliyorum Ali Galip! Özay Gönlümle ilgili olanı değil.
-Çocukluğumuzda dinliyorduk. Mehmet Yılmaz hocayı da yad etmek gerek!
Yeni sanayide bankadaydım.Özay Gönlüm çıktı geldi. Şok oldum .Hemen kalktım,karşıladım. “e ben bi lastik alıvecem” dedi. Kocaman bir impala. “alalım abi” dedim. Gittik karşıda Ömer Güvenç ustanın yerine. “Ömer abi Özay abini arabasına lastik alalım” dedim. Çektiler arabayı. Lastiği falan sormadık . Taktılar. Küçük bir miktarı fatura etmişler. Özay abi “olmaz sizin verginiz algınız var. Maliyetine olur mu ?” dedi. “Ya Özay bey sen niye düşünüyorsun? Senden sonra gelen düşünsün?”dedi şakayla karışım Ömer usta. Özay Gönlüm çok güldü. Gitti arabadan gıdıgıdı getirdi. Çalıverdi ayak üstü.Kim ne derse desin Özay abi müthiş bir insandı. Cebinden bir mızrap çıkardı kalınlığı 2 milimden fazla. Lan bi baktım odun gibi mızrap. Dangırdungur eder diye düşündüm mızrabı. Çok güzel bir çalma tekniği vardı.
-Özay Gönlüm ustayı herkes seviyor ama Denizli de öyle değil kazın ayağı.Adına yapılan Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi bir iki yıl yaşadı. Yapısı değişince Yeşilköy’e taşındı Hakkı Dereköylüoğlu Anadolu Lisesi oldu.
Ali Galip in sözünü ettiği mektuplar Mehmet Yılmaz öğretmenin(Allah rahmetini eylesin) Ümmühanım Ninenin Mektupları ninenin ağzından yazılmış,yayımlanmış bir eseri görmezlikten gelerek kendi çabasıymış gibi gösterilir olması ve iş hukuk sorunu olarak öğretmen lehinde sonuçlanmasıyla kapanmamış bir yaradır yüreğimizde.
Acıpayam’ın Dedebağ köyünde/ksb. Hüseyin Aktekin’den derlediği Dudu Gız türküsü Uşak türküsü olarak Bahçenizde Püren var adıyla kayıtlara geçmiştir.İşin ilginç yanı Duduyu kaçırdığı söylenen Mehmet Maden 1,5 yıl ceza istemiyle mahkemeye verilmiş. Oğlu Avni Maden Denizli de bir yerel televizyonda bu durumu açıklamıştır Hüseyin Aktekin’le birlikte.
-Sobalarında Guru Meşe Yanıyor türküsü rahmetlinin kendi bestesiymiş.
*****
Denizlinin bende çok özel yeri var. Denizliyi çok severim.
Bodrumda yazlığa giderken Denizliden geçmeden uğrarım. Ayağımdan çoraba kadar çok değişik eşya Denizliden alınmıştır. Bir sürü dostluğum var.Bir çok kişi tanırım. Hatta bir gün geldim ki sizin o meşhur çarşınızda hanım dedi ki orada çok şey var imiş. Vallaha bir girdik. Denizlinin en kalabalık yerin sandım.Tıklım tıklım insan dolu tüm katlarıyla. Araba park edecek yer bulamıyorum. Şöyle bir dolandım.Adamın biri çıkmış: “bir dakika
beyefendi” dedi, durdum. İçerden çocuk geldi verdi arabanın anahtarını “çıkar şu arabayı” dedi. Araba çıktı. Ondan sonra bana “gelin buraya girin” dedi. Ve ben şok oldum. Meğer araba kendi arabası. Ben yer bulamıyorum. Kendi arabasını çıkartıyor. Arabasını otoparka bıraktırıyor . Benim arabam yer gösteriyor. Akıllı da adam
dükkanına gittik alışveriş de ettik.
Ben Denizli de kimle çalıştıysam, alışveriş yaptıysam kimden kazık yedim ya da kötü sözünü duydum. Benim yanımda Denizli ve insanlarının ayrı bir yeri var. Ne bir ters laf gördüm. Hepsinden iyi şey gördüm. Gönlümde ayrıdır hep.
-Pazarlıklı yere gidin beş liralık malı elli liraya satanda olur, kırka, otuza, yirmiye ,ona, beşe denk geliş alışverişe de rastlarsanız yargınız değişir. Birinde pazarda pazarlıklı bir kazağı yirmi altı liraya güç bela alabildik. Birisi dalga geçer gibi “yedi buçuk liraya mı aldın kazağı? ” dedi. Beynimde şimşekler çaktı.Gülümsedim. Garajda yol üstünde aynı kazağı aynı markayı gördüm. İnan dedi İnanamadım. Gittim gördüm. Yediğim kazık bir hayli de varmış hani!
-Hocam ben orasını bilemem. Olabilir. Ada çoraba gideriz. Bütün ailenin çorap çamaşır gereksinimini alırız.
Kaleye gideriz. Orada bir benzinlik var. Oraya gittik. Benim kızım elmayı pek sever. Oraya gidince kızım elma bahçesini görmüş.Pıtrak gibi de elma. Şuradan elma alabilir miyim dedi. “Tabii tabii” dedi. Bizim kız aldı. Ondan sonra pide yerine gittik.Çok güzel pide yapıyorlar . Pide söyledik. Pide yiyoruz. Ana adam bir geldi. Yemin ediyorum size. Bahçede ne varsa çuvala doldurmuş. Elması, armudu, şusu, busu, efendime söyleyeyim kavun, karpuz getirdi . Ya benim bunları koyacak yerim yok dedimse de adam bir de fırça attı. Ayağınız altında mı yok?Koyun ayağınızın altına!
020512karahayıt
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.