- 608 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMIN EŞİ ÖLSÜN - 5
Ertesi gün okulda dört gözle Ece öğretmeni aradı. Fakat bulamadı. Diğer öğretmenlere sorduğunda, evinde istirahat ettiğini öğrendi.
İki arkadaşıyla birlikte, müdürden hem izin hem de ev adresini alıp ziyarete gittiler.
Ece hanım öğrencilerini karşısında görmekten çok mutlu oldu. Sevinçle karşılayıp içeriye davet ederken Halil’in elinden aldığı çiçeklere çok teşekkür edip vazoya yerleştirdi.
- Çocuklar , gelmeniz beni son derece mutlu etti ama kıyafetimi mazur görün lütfen. Biraz dinlenme ihtiyacı hissettiğim için yatıyordum.
- Ne demek öğretmenim ! Asıl biz özür dileriz. İstirahat etmenize engel olduk.
Gülümsemeyi yüzünden eksik etmemeye özen göstererek ayağa kalktı .
- Ben size bir çay koyayım, deyip mutfağa doğru yürüdü.
- Siz zahmet etmeyin öğretmenim. Biz demlerdik çayı.
Yine gülücükle cevap verip mutfağa gitti.
Çocuklar oturdukları salonu incelemeye başladılar. Salonun bir köşesindeki kitaplık dikkatlerini çekti en çok. Üçü birden ayağa kalkarak yaklaştılar kitaplığa. Çok ilginç kitaplar gördüler orada. Ömer Seyfettin, Necip Fazıl, Orhan Veli, Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Tolstoy, Dostoyevski, Emile Zola, Balzac, Marx, Lenin, Stalin....
Çeşitlilik çok şaşırttı onları. O sırada salona dönen öğretmen onları kitaplığın başında görünce tekrar gülümsedi.
- Kitaplığımı inceliyorsunuz ha ! Söyleyin bakalım ; sizce ben neyim ?
Ne cevap vereceklerini bilemedi çocuklar. Gördükleri kitaplar, anladıkları kadarıyla tek bir ideolojiye ya da akıma, siyasi görüşe ait değildi.
- Sizce ne olabilirm ben ? Milliyetçi mi, Komunist mi, ya da başka ?
Ne cevap vereceklerine bir türlü karar veremedi çocuklar.
- Gelin oturun bakalım şöyle, deyip salondaki koltuklara davet etti tekrar çocukları.
- Çocuklar, size tavsiyem ; asla madalyonun tek tarafına bağlı kalmayın. Asla bir tek görüşün, fikrin, akımın tutsağı olmayın. Eğer bir tarafa kendinizi daha yakın buluyorsanız, o yoldan yürümeye karar verirseniz bile karşıt fikirlere asla gözlerinizi, kulaklarınızı, beyninizi kapatmayın.
Şimdi bir şeyler anlamaya başlamıştı çocuklar. Öğretmenleri her fikre açık, saygılı, hoş görülü biriydi. Sağı, solu, ileriyi, eskiyi hepsini okuyup anlamaya, doğru olanı bu şekilde bulmaya çalışan biriydi.
- Siz kitap okumayı seviyor musunuz bakalım ? Neler okuyorsunuz ?
Utandı çocuklar, başlarını öne eğdiler.
- Şey öğretmenim. Doğrsunu isterseniz, derslerimizden pek fazla vakit bulamıyoruz.
- Kesinlikle bu doğru olamaz ! Eğer kitap okumanın ne kadar önemli olduğunu bilseydiniz, mutlaka ayıracak zamanlar bulabilirdiniz ! Sizinki zamansızlık değil çocuklar, kitap okumanın ne kadar önemli ve yararlı olduğunu bilmemek.
Tekrar ayağa kalkıp az önce demlediği çaylardan getirmek için mutfağa gitti kadın. O kadar hararetli konuşmasının arasında bile halâ yüzündeki gülümseyi ihmal etmemeye özen gösteriyordu.
Çocuklar kendi kendilerine konuşmaya başladılar.
- Öğretmen çok haklı çocuklar. Kitap okumak çok güzel olmalı. Mutlaka okumalıyız.
- Doğru.
-Bence de doğru.
Az sonra çaylarla salona döndü kadın.
- Buyurun bakalım, deyip hepsine tek tek ikram etti. Sonra da karşılarına oturdu tekrar.
- Bakın çocuklar ; eğer kitap okumaya karar verirseniz, ben size kitaplarımdan emanet verebilirim.
- Çok seviniriz öğretmenim.
- Okuruz öğretmenim okuruz.
- Çok iyi olur gerçekten.
- Yalnız çocuklar, bir şeye dikkat edeceğiz. Bu kitaplardan bir kısmı yasak bir kısmını da uluorta yerlerde okumak, göstermek tehlikelidir. Onun için siz şimdilik öykü ve romanlardan başlayın okumaya.
- Tamam öğretmenim.
- Yalnız benim size ilk sorduğum sorunun cevabı halâ söylenmedi ? Hani, ben neyim demiştim ? Bakın çocuklar, izninizle söyleyeyim ne olduğumu :
Ayağa kalktı kadın. Duvardaki Atatürk posterinin yanına gitti.
- İlk önce ben, Atatürk’ün bu ülkeye kazandırdıklarını görebilen, bunları inkâr etme gafletine asla düşmeyecek olan, onun bıraktığı mirasın değerini bilen, korumak için elimden geleni esirgemeyecek olan, vatansever, insan sever bir Türk kadınıyım !
Birden alkışlamaya başladı çocuklar. Duygulanmışlardı.
- Gerek yok çocuklar. Sadece dinleyin lütfen. Bu topraklar kolay kazanılmadı çocuklar. Bu özgürlükler kolay elde edilmedi. Hepimizin dedeleri, nineleri bile can verdiler, kan verdiler bu uğurda. Bunları inkâr etmek de, değerini bilmemek de, korumamak da nankörlüktür, ihanettir.
-Ben Milliyetçiyim, Atatürk’ün tarif ettiği gibi. Ülkemi, insanımı, vatanımı severim, korurum, sahip çıkarım. Halkçıyım ; ülke toprakları üzerinde yaşayan herkesi sever ve kollarım, eşit sayarım. Asla ırkçı olmam. Bir zümrenin diğer bir zümre karşısında üstün, ezici, egemen olmasını savunmam. Ne köken ayrımı yaparım ne ırk ne de cinsiyet ! Çağdaşım ; dünyadaki tüm olumlu yeniliklere açığım. Yararlı olanlarından insanlarımın da yararlanmasını isterim.
- Peki hocam, din konusunda ne düşünüyorsunuz ? Atatürk galiba biraz dine karşıymış diyorlar !
- Öyle bir şey asla yok çocuklar. Atatürk bilinçli bir müslümandı. Gerçek anlamda dinimize de en güzel hizmetleri yapmıştır. Fakat o bir lâikti ve herkese de laikliği tavsiye etmiştir.
- Lâiklik ne demek öğretmenim ?
- Bir defa şunu iyi bilin ki çocuklar ; lâiklik asla dinsizlik ya da din düşmanlığı demek değildir. Peygamberimiz (SAV)’ in benzer bir soruya örnek olarak gösterdiği, ’’ Senin dinin sana, benimki bana ’’ anlamına gelen o ayeti duymadınız mı ?
- Evet öğretmenim, duyduk.
- İşte o ayette anlatılmak istendiği gibidir aslında lâiklik. Bir çok kişinin iddia ettiğinin aksine, lâiklik aslında Kur’an’ın emridir.
Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olması, devleti yönetenlerin tüm dinlere eşit mesafede olması, halkın din ve inanç hürriyetinin olması, herkesin başka din, mezhep ve inançtan olanlara karşı saygılı, hoş görülü olmasıdır aslında lâiklik.
- Çok güzel bir şey demek ki. İnsan olan herkes bence lâik olmalı.
Tekrar ayağa kalkıp kitaplığa yaklaştı kadın.
- Bu kadar nutuk yeter bu günlük. Şimdi birer tane kitap seçin bakalım.
Halil’in ilk gözüne çarpan Maksim Gorki’nin Ana adlı kitabı oldu. Biri Yakup Kadri, diğeri de Yahya Kemal’i seçti.
- Her şey için çok teşekkür ederiz öğretmenim. Hem anlattıklarınız hem de bize kitaplığınızı açmanız çok güzeldi. En kısa zamanda okuyup yenilerini almak için tekrar geleceğiz.
- Güzel olan sizlersiniz çocuklar. Ziyaretiniz beni çok sevindirdi. Şimdiden canlandım. Yarını iple çekiyorum , koşarak geleceğim okula.
- Allahaısmarladık öğretmenim, bekliyoruz sizi .
- Güle güle çocuklar, görüşmek üzere...
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Değerli arkadaşım.
Yine çok güzel bir bölüm olmuş. Lakin bir yerde ufak bir düzeltme gerekiyor '' Senin dinin sana, benim dinim bana '' ifadesi Peygamberimizin bir sözü değil, Kur'an-ı Kerimden bir ayettir. Kafirun diye bildiğimiz surenin son ayetidir. Dolayısıyla Peygamber değil, Allah kelamıdır.
Selam ve saygılarımla.
Fikret TEZEL
Öğretmen bir mum gibi aydınlatmalı eriyen kendisi aydınlanan sınıfı olmalı.Tebrik ederim saygılarımla.
Fikret TEZEL
Atatürk zamanın orta doğunun müslüman aleminin en büyük din alimi elmalı hamdi'ye Kuran-ı Kerimi çevirtmiştir. Latin harfleri gelince yeni yetişenler Kuran-ı Kerimi en iyi en doğru ağızdan okusun öğrensin diye Elmalı ya çevirtmiştir ve dinle ilgili bir çok vecizeleri vardır.
Evet bende Atatürk milliyetcisiyim halkçıyım devletçiyim çok güzel bir yazı tebrikler
saygılar