- 938 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 18
Rıdvan takside giderken düşündü. ‘’Arkadaşlarına her şeyi anlatmalımıydı yoksa sadece Yaren’e mi anlatmalı diye’’, düşündü. Belki Arif hapisten erken çıkar paraya ihtiyacı olabilirdi. Huzurevinde ki arkadaşlarından bu paraya ihtiyacı olanda vardı. Bazılarının çocukları huzurevinin aylık parasını öderken maddi sıkıntı çekiyordu. Çocuğu ya da yakınlarından maddi sıkıntı çekenlerde vardı. Parayı paylaştırırsa bazılarının çok işine yarayacaktı. Arif’in dediği aklına geldi. Rıdvan’a, ‘’Ahmet ile Gül’ün düğününü yapın, isterseniz tatile gidersiniz’’, demişti. ‘’En iyisi Yaren ile konuşmak, o bakalım ne diyecek’’, dedi. Bunları düşünürken taksi huzurevinin kapısına gelmişti. Taksinin parasını verip, taksiden indi.
Huzurevinin kapısından içeriye girdi. Salona geçti, arkadaşları muhabbet ediyor, kağıt okey gibi oyunlar oynuyorlar, gazete kitap okuyorlardı. Rıdvan’ı görünce etrafına toplandılar.Herkes bir ağızdan, ‘’Arif nasıl, neler anlattı’’, diye sordular. Rıdvan para hariç her şeyi anlattı, Arif’in selamını iletti.’’ Huzurevini ve sizleri çok özlediğini’’, söyledi. ‘’Hepimizi hapishaneye ziyarete bekliyor’’ dedi.
Gözleri Yaren’i aradı. Yaren’i salonda göremedi, yoktu. Odasında olabileceğini düşünüp, odasının kapısına gitti, kapısını çaldı. İçeriden Yaren’in sesi geldi, Rıdvan ‘’benim’’ dedi. Yaren hemen kapıyı açtı, içeriye buyur etti. Yaren, Rıdvan’a ‘’ Davetiyeleri aldın mı?’’, diye sordu. Rıdvan’ın kafası karışıktı, önceleri ne dediğini anlamamıştı. Rıdvan, ‘’Ne davetiyesi, ha hatırladım evet aldım işte burada’’, değip gösterdi. Yaren, Rıdvan’ın dalgın halini merak etti. Rıdvan’a ‘’Neyin var senin Rıdvan’’, dedi.
Rıdvan, merakla yüzüne bakan Yaren’e baktı, elindeki torbayı yatağın üzerine koydu. Torbayı göstererek ‘’İçine bak’’, dedi. Yaren torbanın içine baktı, Kabarık bir zarf vardı. Zarfı açtı, içinden bir sürü para vardı. Yaren paraları eline aldı, yüzer dolarlardan oluşmuş para desteleri vardı. Rıdvan’a meraklı gözlerle bakıp, ‘’Bu paralar nereden çıktı’’, dedi. Rıdvan da Arif’in anlattıklarını ve parayı onun verdiğini her şeyi anlattı. ‘’Parayı bize verdi istersen arkadaşlara dağıt istersen, hep birlikte tatile gidin, istersen de Ahmet ile Gül’ün düğününü yapın dedi. Kararı bana bıraktı. Ben de ne yapacağımı, neye karar vereceğimi bilmiyorum. Bana akıl ver Yaren ne yapayım’’, dedi.
Yaren, ‘’Aslında, düğün yaparsak çok güzel olur ama düğünü zaten bahçede yapacağız. Tatil de güzel olur ama banka bizi tatile yollamayacak mıydı?’’ dedi. Yinede bu gece beklemeyi ve düşünmeyi mantıklı buldular. Şimdilik paralardan kimsenin haberi olmayacaktı, en azından bu gün haberleri olmayacaktı.
Paraları Yaren’in odasında bırakıp salona geçtiler. Arkadaşları kendi hallerinde bir şeylerle uğraşıyorlardı. Yemek saati gelmişti, mutfaktan mis gibi kokular geliyordu. Kokular burunlarına geldikçe karınlarının daha çok acıktığını hissettiler. Sonunda yemekler geldi, tabak, çakal kaşık bıçaklar hepsi yerini aldı. Herkes acıkmıştı yemek sırasına girdiler.
Tabağını alan masasına oturdu. Bu akşam yemekte tatlı vardı. Yaren ile Rıdvan’ın tatlı ile arası yoktu. Ahmet tam bir tatlı canavarıydı. Onların tabaklarındaki tatlılara gözünü gitti, revaniler ye beni gibi bakıyorlardı. Rıdvan da Yaren de onun tatlıya düşkünlüğünü bildikleri için yemeseler de tatlı alıyorlardı. Sonrada çocuk gibi onunla dalga geçip tatlılarını Ahmet’e veriyorlardı. Her seferinde bu böyleydi. Rıdvan her seferinde Ahmet’ e tatlı vereceği zaman sordu. ‘’ Gül hanımı mı daha çok seviyorsun? Tatlıyı mı?’’ diye. Ahmet de, ‘’Rıdvan’a ya arkadaşım böyle zor sorular sorma ikisini de çok sevemez miyim? Şunları gözüme sokmayı bırak da ver şu tatlıları’’, desi. Çok keyifli bir yemek yediler.
Bu akşam tombala gecesiydi. Ayda iki kez tombala akşamı düzenliyorlardı. Hepsinin neşe ile vakit geçirdikleri, çok eğlendikleri bir oyundu. Neredeyse herkes bu oyuna katılırdı. Yine herkes tombala oynayacaklarına çok sevindi. Herkes bir tombala kartı aldı. Herkes tombala için bozuk para bulunduruyordu. Herkes bozuk paralarını çıkardı, paralar toplandı. Birinci çinko, ikinci çinko ve tombala için paralar paylaştırıldı.
Aşık Ali sesi gür diye rakamları çekmeye başladı. ‘’Çekiyorum, çekiyorummm’’. Kemal oradan bağırdı, ‘’Çek şunu be kardeşim artık çekiyorum deyip duruyorsun’’, dedi. Ali de, ‘’Heyecan olsun arkadaşım tamam çekiyorum çektimmm 54’’. Suna, ‘’Bende var ‘’ . Ali ‘’ Çekiyorummm çektim 27’’, Fatma ‘’Bende’’. Oradan Suna ‘’bana bir şey gelmiyor arkadaşlar’’, ‘’Gelir gelir merak etme çekerim daha numara dolu’’diye Ali seslendi. Çok eğleniyorlar, çok güzel birlikte vakit geçiriyorlardı. Saatlerce neşe içinde oynadılar.
Saate baktılar saat epey geç olmuştu. Yatma vakti dediler, herkes odalarına çekildi. Yaşlılık zordu, insan çok fazla uyuyamıyordu ama çok fazla da ayakta kalamıyordu. İnsan çok çabuk yoruluyor, gençlikteki gibi vücudu sağlıklı olmuyordu. Günler çok uzundu vakit çok yavaş geçiyordu ama yapacak çok fazla bir şey yoktu. Sıradan, manaton, birbirine benzeyen günler geçiyordu.
Suna kendini hiç iyi hissetmiyordu. Canı çok sıkkındı, içinde bir sıkıntı vardı. Sebebini bilmiyordu, öğlesine canı sıkılıyordu. Uyumaya çalışıyor uyuyamıyordu, canı hiçbir şey istemiyordu. Belki de bahardan böyle olmuştu. Ruh hali değiştendi, bir gün kendini mutlu hissediyordu, erkesi gün ise mutsuz. Kendine sordu ‘’ben ne istiyorum, neler oluyor bana’’, dedi. Uykusu gelmişti, yatağına girdi. Kendini uykunun ellerine bıraktı ve uyku alemine geçti.
Kendini kırlarda buldu. Rüyasında saçları örülmüş kurdela ile bağlanmış küçük kız çocuğuydu. Yemyeşil kır çiçekleriyle bezenmiş bahçelerde geziyordu. Bir ağacın altında otlara uzandı, bulutları izlemeye başladı. Bulutlara bakıp bir şeylere benzetmeyi çok seviyordu. ‘’Mesela şu bulut file benziyor şu uzantıda hortumu. Şuradaki ise patlamış mısıra benziyor. Şu büyük bulut ise deveye benziyor sanki hörgüçleri var’’ dedi.
Suna sonra papatya toplamak, kendime taç yapmak istedi. Ortası sarı beyaz papatyalar topladı. Tacı başıma taktı, deli gibi sekerek koşuyordu. Sonra gelincik çiçeklerini toplamaya başladı. Açmamış tomurcuk gelincikleri kırmızı mı, beyaz mı diye fal baktı. Kan kırmızı gelincik çiçekleri sanki kalbinden damlayan kan damlaları gibiydi. Kırmızı, gelincik çiçekleri. Bütün tarlaları gelincik çiçekleri kapladı ve bütün bahar kana bulandı. Kan damlaları baharın yeşilini kızıla boyadı. Her yer kırmızı oldu, dallar kırmızı, ağaçlar kırmızı, ve yeşil rengi kanadı, kana bulandı. Çiçekler kan oldu, bütün çiçekler tek renge büründü, kırmızı oldu kan oldu. Sadece kırmızı güller açtı, sadece narın çiçeği açmıştı kırmızı. Yer gök kırmızı oldu, ağladı kendini kanattı yeryüzü ve gökyüzü. Neşter attı toprak karnına, gök yırtıldı. Gökyüzü yırtıldı, kalbi çıktı ortaya çıplak savunmasız ve kanlar yağdı gökyüzünden. Yağdı yağmur, ağladı gökyüzü. Yağmur damlaları kan damlaları oldu ve bir çiçeğin yaprağına kandan çiğ düştü.
Sonra rüya devam etti. Suna kırlarda dolaşırken ve ne kadar saçma sapan düşünceler varsa aklına doluştu. Sonra bir dere çıktı karşısına, kırlarda ağaçların arasında salına salına akıyordu. Derenin suyu mis gibi şeker kokuyordu ve dereden su yerine çikolata akıyordu. Su yerine çikolata akan dereden avucunla çikolata aldı. Kana kana çikolata içti, dudaklarının kenarından çikolatalar aktı. Elinin tersiyle akan çikolataları sildi. Sonra ayakkabılarına çıkardı ve yalın ayak otları çimleri ezerek yürüdü. Bir ağaç yükseldi önünde oysa az önce fidandı. Suna düşündü ne çabuk ağaç olmuştu. Üstelik kocaman bir ağaç olmuştu. Sonra ağacın dallarına baktı sanki dallar kocaman devasa saracakmış gibi uzatmıştı. Kuşlar konmuştu dallarına sanki parmaklara takılmış yakut yüzükler gibi duruyordu kuşlar.
Suna yalın ayak yürüdü. Ağzında hala daha dereden içtiği çikolatanın tadı vardı. Burnuna yanık şeker kokusu geldi. Sonra bir ev gördü ve bir ırmak önünde akan. Eve gitmek istiyordu çok yorulmuştu ama ırmaktan geçemiyordu. Sonra ilerde bir tahta köprü gördü. Koştu Suna tahta köprüye tek istediği eve gitmekti. Köprüye vardığında önünde bir köpek vardı. Ağzından salyaları akan bir köpek köprünün başını tutmuştu. Köpek Sunaya doğru hırladı, dişlerini gösteriyordu. Suna bir adım atsa ısıracakmış gibi bakıyordu. Suna köpeğe atmak için yerden bir taş aldı, tam atacaktı ki taş ete dönüştü. Suna elindeki ete baktı, eti tuttuğu elinin parmak aralarından kanlar damlıyordu. Kanlı eti köpeğe attı. Köpek ete saldırdı ve kanlı et kanlı bir cesede dönüştü. Köpeğin parçaladığı cesede baktı, tanıdı.
yerde kanlar içinde yatan kendi gençliğiydi. Yerden bir sopa aldı, köpeğe saldırdı. Köpek Suna’ya saldırdı, köpekle Suna boğuşmaya başladı. Suna köpekle boğuştu ve köpeğin kanlı ağzı Suna’nın boğazına yapışıp onu öldürecekti. Suna köpeğin boğazını yakaladı ve köprüden aşağıya köpeği fırlattı.
Suna’nın çocuk hali kanlar içindeydi, yerde yatan kendi genç Suna’nın da her tarafı kan içindeydi. Ali diye seslendi, Ali’nin yüzü kanlıydı, gözlerini açtı, Suna’ya baktı. Ali zor konuşuyordu, ‘’İmdat’’, dedi. Suna köprüyü geçti, koşarak eve gitti. İçeride evin ışıkları yanıyordu. Kapıyı,’’ imdat yardım edin’’ diyerek yumruklamaya başladı. Sonra kapı açıldı ve kapıda bir dev ile bir cüce belirdi. Dev zenci cüce ise beyazdı. İkisi de çok komik gözüküyorlardı. Suna bu kadar komik dev ve cüce görmemişti. Aslında Suna daha önce dev ile cüce görmemişti ve kahkahalarla gülmeye başladı. Kendi kahkahasının sesine uyandı.
Hepsi rüyaymış dedi. Ne kadar saçma sapan rüya bu neydi şimdi dedi. Ali aklına geldi onun kanlı hali aklına geldi korktu çok korktu. Suna’nın sinirleri bozuldu ve ağlamaya başladı. Dışarıdan ezan sesi geliyordu, camı açtı. Ezan sesi odaya ve Sunanın ruhuna doldu ve Suna huzur buldu.
Eray
YORUMLAR
Ablası güzel gidiyor bu olağanüstü seriii...tebrik ve takdirlerimle....selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
efendim ters ediyorsunuz düz ediyorsunuz istediğiniz gibi istediğinizyere götürüyosunuz rüya olayı damgasını vurmuş yazıya heleki sonunu huzurlu bağlamışsınızda bende bir oh dedim sonunda kutlarım yazı güzeldi kurgularınız engin olsun kolay gelsin saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
bekir odaci
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
kalemden akmaya devam dedi cümleler.
kolay gelsin Eray hanım.biz sadece okuyoruz.
ve devamını bekliyoruz.
selam ve dua ile
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Ruhun, Eraydan daha mı hızlı koşmak istiyor sanki.
ve Eray onu durdurmak için bazen harflere fazla basıyor, bazen kelimeleri daha sıklıkla yazıyor.
Bazen, bazen... ve ben inanıyorum ki bu güçlü ruh olmasa; Eray bu kadar muazzam kurgular yapamaz. Yine 10 puanı kaptın haberin olsun.
Tebriklerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ALLAHIM BİRİ BENİ DURDURSUN
NELER OLUYOR BANA
SEVGİLER
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ÇOK TEŞEKKÜRLER KOMUTANIM
SAYGI VE SEVGİLER
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
SEVGİLER
O ne rüyadır öyle Eray Hanım...
Ben 6 ayda veya senede bir rüya görürüm, onu da yarım yamalak anımsarım.
Suna'nın rüyası neredeyse Rüzgâr Gibi Geçti romanı gibi...
Baştan sona heyecanla okudum.
Kutluyorum.
Kadir Tozlu
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
BENDE PEK RÜYA GÖRMEM AMA GÖRDÜMMÜDE ÇOK TUHAF RÜYALAR GÖRÜRÜM ÖMÜR BOYU UNUTMAM
SAYGILAR