- 729 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüm kent kanıyordu…
Dünden biraz daha fazla kanıyordum, biraz daha anımsayarak gerçekleri kabullenmeye çalışıyordum. Bir balıkçı teknesinde rakımı yudumlarken farkına vardım, kendi kendime verdiğim sorumlulukları… O an kimseyle konuşmak istemediğim için dalgalarla hafif hafif sallanan tekneye suya hiç buluşmadan rakımı yudumlamak, bir türküyü dilime dolayıp çaresiz yatağıma uzanmaktı isteğim.
Kendimden kaçmak isterken omuzlarımdaki yük beni bana yeniden anımsattı, daha tatsız yudumladım rakımı. Belki de kısa bir tatile çıkmalıyım, önemsemeden zamanı kısa bir tatil olduğunu kendime haber vermeden küçük bir çanta hazırlayıp ağaçların gölgesine saklanmalıydım. Güneş aya küsmeden oltamı denize sallayıp rakıma meze olacak balıklar tutup ellerimle yemeliyim. Sabah yataktan çıkmak için saate bakmadan uyanmak istiyor ve birileri tarafından uyandırılmak istemiyordum.
Küs müydüm kendime? Çocukken kardeşimle kavga ettiğim anlar geldi aklıma; işaret parmağıyla başparmağını birleştirir boz, derdi. Sanırım kendime küstüm, ne zaman barışacaktık.Çok uzun bir ayrılık oldu bu, uyandığımda yine mi gelmedi?,diyeceğim. Bu tekneye gelirken kimsenin oturmadığı bir bankta üç kişi şaraplarını yudumluyordu, kimseyi önemsemiyorlardı. Yanlarından geçerken onlara imrenerek bakan gözlerimi,180 boyundaki cılız bedenimi fark etmemişlerdi bile. İşte o an tekrar kanadım, kapanmayan yaralarım biraz daha acıdı. Yapmam gereken işler tekrar aklıma geliyor, erken yatıp iyi görünmem, çok fazla içmemem gerekiyordu. Aslında bu gece bir banka oturup sabahın olmasını beklemek uzun uzun uzaklara bakmak, görmediğim yerleri görmek istiyordum. Bir kahkaha attım masamda rakım ve mezemden başka kimse yoktu. Niye güldü bu adam diyen olmadı. Derin bir sohbet ve kulağımda bir birine karışan sesler beynimi kemiriyordu. Burada daha fazla durmak istemiyordu ağrıyan başım. Ayaklarım beni taşıyabilecek miydi acaba? O kadar ağırdı ki bu cılız beden yalnız olmak istiyordum bu yüzden tek başıma gelmiştim giderken kendimi eski bir şarap mahzenine kilitlemeliydim, şarap kokusuyla uzun zamandır hatırlayamadığım kendimi kendime getirebilirdim. Mahzende yok.Kesinlikle bu bankta üşümeliydim titremeliyim yorgun ceketime sarılıp bu bankta kıvrılmalıydım. O an bir anlık refleksle garsondan hesabı istedim. Evine erken gitmek isteyen garson bir müşteri daha gidiyor diye seviniyordu. Sallanan tekneden suya bulaşmayan rakımı ardımda bırakarak üşüyen bir banka oturdum. Çevremde kimse yoktu dalga sesleri bana eskiyi hatırlatıyordu. Eksik kalmış çocukluğumdaki acı tekrar sızladı sırtımda. Babamdan izin almadan 14 yaşımda dört arkadaşımla birlikte denize gitmiştik. O günde böyleydim sahil kenarında ayaklarımı suya sokup vuran dalgaları izliyordum gözlerimin görmediği uzakları görmeye çalışmıyordum, güneşten yanan vücudumdaki yanıkları babamdan saklayıp uslu bir çocuk gibi bir köşeye oturdum. Babamın büyük ve güçlü elleri omzumda patlayınca tüm vücudum sızlamıştı ve acımı babama fark ettirmemek için dişlerimi sıkıp sessizce avazım çıktığınca bağırmıştım. Babam beni severken canımı yakmıştı. Şimdide sırtımda aynı acı titreyen vücudum çıkmayan avazım var.
Bu sabah koşmayacaktım. Spor olsun diye koştuğumu sanıyorlardı, onlara gerçeği söyleme gereği duymuyordum. Ben sabahları rahatlamak için koşuyordum gerçi buda artık beni rahatlatmıyor ya bir süre daha kendimi avutabilirim. Her an her saniye bir şeyleri anımsıyor bazen yüzümde bir tebessüm bazen de kırış kırış kararmış düşünceler beliriyordu. Yaşlı bir adam oturdu yanıma sigaradan sararmış uzun sakalları arasında yüzü görünmüyordu. Bana bakmıyordu oda benim gibi uzaklara bakıyordu, yüzüme bakmadan terk mi etti seni, dedi. Onun aradığını bende aramış gibi gözlerimi görmeye çalıştığım uzaklara diktim. Evet, terk etti onun gelmesini bekliyorum, yaptığı suçun farkına varan çocuklar gibi küçük bir köşeye sıkıştım. Bilirim ben o sıkışmayı dedi yorgun ve umutsuz sesiyle. Yıllar önce girdim o köşeye. Herkesin bir acısı yaralı bir geçmişi vardı, bu yaralar kiminde sık sık kanıyor, kiminde ise varlığını hissettirmiyordu. Yanımda oturan yaşlı adam konuşmak için beni seçmişti. Kim bilir bana anlatacağı acıyı daha önce kaç kişiye kaç defa anlatmıştı. Karım beni yirmi bir yıl önce işsiz kaldığım için karanlık bir adamla terk etti. Ondan sonra her şeyi boş verdim, gerçi bir ara onları bulup kafalarını mermilerle doldurmak istedim son mermiyi de kendime ama silah alacak param yoktu. Zamanla unuturum dedim acım dindi ama izleri çok ağır oldu. Onu anlamaya çalıştığımı anlayınca daha da derine inmeye başladı. Sıradan bir hikâyeydi günümüzde bunu yaşayan yüzlerce insan vardı ama yanımdaki adam kendini o gidişe adamıştı, acısının dindiğini söylerken bir an bile unutamadığı o anı defalarca yaşadığının farkında değildi. Öylesine alışmıştı ki yaşadığına. Meraklanmıştım sonra bir daha karşılaştın mı, diye sordum? Gözlerini göremediği uzaklardan ayırmadan boşlukta kalmış bir cevap verdi. Geldi yıllar sonra geldi, yüzü kırış kırış geldi. Yırtık ceketinin cebinden filtresiz bir sigara çıkarıp yaktı. Derin bir nefes aldıktan sonra…Beni terk ettiği adam onu başka biriyle terk etmiş.Çaresizdi geldiğinde. Onunla büyük bir aşkla evlenmiştik. Yüzüne baktığım zaman içim hoplardı, o an yüzünü gördüğümde Azrail görmüş gibi oldum, korktum çok korktum yine benden ne alacaktı kaç kere daha öldürebilirdi gözlerine kinle bakarken bunları düşündüm. Yalvaran gözleriyle bana bakıyordu yaptığı hatanın farkına varmıştı. Bu sefer ben onu terk ettim. Öyle emin adımlarla yürüyordum ki sırtımı döndüğümde arkamdan seslenemedi bile. Artık o eve gitmiyorum evlendiğimizde tutmuştuk orayı… Ona bıraktım o iki odayı ve acıları. Kendime dair ne varsa unutmuştum. Bu yaşlı adam çok mu korkaktı, aşk, bir kadın insanın hayatını bitirir miydi? Bence kendisiyle kavgalıydı; hayata küskünlüğünün altında bu terk ediliş yoktu. Uzun bir süre konuşmadı. Sigarasını söndürmeden yenisini yakıyordu ve soğuğa aldırmıyordu. Yine kendimle kalamamıştım. Seni niye terk etti, dedi. Beni ben terk etmiştim, her gün aynı şeyleri yapıyordum. Bir zamanlar çok sevdiğim bu iş şimdi bana tarifsiz sıkıntılar veriyor. Hayallerimi gerçekleştirmek için önceden savaş verirdim ve hep kazanırdım. Şimdi hayal kurmak bile zor geliyor, oysa yazın gelmesini bekliyorum, çokta umutsuz değilim aslında bunlar değil sıkıntılarım adını bilmediğim acılarım kanayan yaralarım var. Uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra yaşlı adam sırtımı okşayarak yanımdan usulca ayrıldı, ağır adımlarla gözden kayboldu. Biz acılarımızı öyle benimsemiştik ki onları şefkatle seviyor, zaman zamanda kanamasına yardımcı oluyorduk. Sabahın erken saatlerinde insanlar sokağa dökülmeden yatağıma girmek istiyordum, bir yandan da bütün gün burada oturup insanları seyretmek onları, yüzündekileri, söyleyemedikleri acıları anlamak istiyordum. Yatağıma girdim seçimi yaptıktan sonra, uzun bir gece olmuştu benim için. Yaşlı adamı düşündüm onu terk eden kadını geri dönmesi için beklemişti, onu seviyordu yaptığı hatanın affını dilemesini beklemişti, gururuna yenildi. Onu sevseydi affedebilirdi her şeye rağmen. Yaşlı adamın yaşadığını yaşamak istemezdim, o yaşlı adam yıllarca geri dönmesini beklemişti çünkü içinde büyük bir kin vardı, oda onu terk etmeliydi ki;istediği de olmuştu. Ama acılarını dindirememişti.
Telefonumda en az benim kadar kanayan bir arkadaşımın sesi geliyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla beni kahvaltıya çağırıyordu.”Geceden beri sabah olmasını bekliyorum, uyuyorsun diye rahatsız etmek istemedim” diyordu. Bütün gece gözlerimi kırpmamıştım, o benim bebekler gibi uyuduğumu düşünüyordu. Bir saat sonra hiç bilmediğim bir yere çağırdı. Gitmek zorundayım sanki bu bir görevmiş gibi sıcak yatağımdan zorlukla çıktım, uykularımı geceye emanet ederek. Denizin dibinde buluştuk kahvaltılarımızı söyledik:
”Kötü görünüyorsun” dedi.
Hiç uyumadım dedim. Yüzünde çaresizlik vardı. Yine yeni bir şeyler yaşıyordu. Benim kadar uzaklarda değildi. “Sana önemli bir şey soracağım “dedi. Gözlerini yorgun gözlerime dikerek ağzından çıkacak sözleri bekliyordum, susarsak seni dinliyorum dercesine bir ifadeyle. “Benimle evlenir misin “dedi. Bu hiç beklemediğim bir soruydu. Şaşkınlığımı gizleyemedim.”Beni seviyor musun? Bak aynı duyguları aynı acıları yaşıyoruz” dedi. İki senedir tanıyorduk birbirimizi. Uykusuz gecelerde rakımı paylaşmıştım ve yaralarımızı biraz daha kanatmıştık. Gözlerine bakarak ciddi bir ifadeyle “Ben henüz kendimi bulamadım, ben olmadan bunlara cevap veremem. Eğer bir cevap bekliyorsan keşke aynı evi paylaşabilsek ama benim dinmeyen sürekli kanayan yaralarım var sana acı vermek istemem bir süre daha yalnız yürümek istiyorum.” Çaresizlikle etmişti bu teklifi bana son umuttum onun için onu mutlu etmek adına istemediğim bir ilişkiyi yaşamak istemiyordum. Gözlerime baktı ve masadan kalktı. Bu bir daha görüşmeyeceğiz anlamına gelen bir vedaydı. Kalabalık sokakta kayboldu. Soğumuş çayımdan bir yudum daha alarak sigara yaktım. Gidenleri düşündüm çaresizlikle bana sarılanları… Yakından bir ses geliyordu, güzel bir keman sesi… Kaldırımın karşısında dün gece yanımda oturup sohbet ettiğimiz yaşlı adam keman çalıyordu. Bir süre onu dinledim sonra yanına oturdum hiç konuşmadı. Kemanından gelen ses yüreğindeki acıya denkti. Sormadan yapamadım:“Onu affedemeyecek misin ?” Onu affetmeden hiçbir şeyi dindiremeyeceğini oda biliyordu, boşuna savaşıyordu. Affetmek istiyorum ama nasıl yaparım dercesine yüzüme baktı. O an anladım onu sevmediğini. Terk edip gitmişti kadın onu kanayan yarası hiç dinmeyecekti. Dizlerine kapanmasını bekliyordu. Kinle beslenmişti yıllarca… Onun savaşı bir zafer kazanmış komutan edasıyla güçlü olduğunu ispatlamaktı. Onun bana yaptığını şimdi ben ona yaptım, ben onu terk ettim, dedi. O kimseyi terk etmemişti, edememişti. Kinle doldurduğu yılları bir gün onun o eve gelmesini bekleyerek geçmişti. Gelmişti de yıllardır beklediği an. Ve o terk etti. Başımı kaldırıp kalabalık sokağa baktım herkes biraz kanıyordu. Yanımda oturan adamda benim gibi kendiyle küstü, ama ben o an kendimle barıştım çünkü tüm kent kanıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.