ZZ Beyin Oyunları ve Uyarıcılar ZZ
Fiziki koşullarına hapsolduğumuz, beş duyu organımızla algılayabildiğimiz dünyanın yanında, beynimizin birtakım algıları farklı yorumlaması sonucu oluşturduğu ayrı bir dünya daha vardır. Bu dünya, genel itibariyle korku ve arzuların yoğun tesiriyle oluşmuştur.
İnsanlar, günlük yaşantısı sırasında, psikolojisini etkileyecek önemli bir olay yaşadığında, beyinleri bu olayla ilgili çeşitli durumları ya uyku halinde yaşatır ya da iradesine etki ederek kendini kontrol edemez hale getirir.
Bu yoğun korku durumu, uyku sırasındaki şahsın, beynin senaryolarıyla korkunç bir kâbus görmesine sebep olabilir. Ya da aşırı istek ve arzular bilinçaltına etki ederek konuyla ilgili çeşitli rüyalar görmesine neden olabilir.
Çok kötü bir gün geçiren kişi, uyuduğunda irade ve vücut fonksiyonlarının bir kısmı devre dışı kaldığı için beyni dış uyarıcıları kullanarak bir takım kâbuslar gösterebilir. O gün yakından geçen bir aracın kornası uyku halindeki kişinin zihninde yırtıcı bir kuşun ötüşünü oluşturabilir. Ya da televizyon, radyo gibi müzik fonksiyonu olan cihazların çıkardıkları sesler, yakınında bulunan uyku halindeki kişinin bilinçaltında farklı olayları seslendirebilir.
Uzun yıllar önce mahallemden taşınmış bir arkadaşımdan hatıra kalan köpek, yavru doğurmuştu. Bu beş yavrudan sadece biri erkekti. Arkadaşım öğle yemeği sırasında nefes nefese evime gelmiş ve yavruların üzerinde yılan gördüğünü söylemişti. Başta inanmak istemediğim için “kertenkelenin kuyruğunu görmüşsündür ya! Ne yılanı?” diyerek gülmüştüm. Israrla “gelip görmen lazım” deyince aceleyle yavruların oluğu yere koştuk. Yavruların yanına vardığımızda üzerlerine örttüğüm örtüyü kaldırdım ve yarım metre boz bir yılanla karşılaştım. Çocuktuk daha ve inşaat halindeki eski bir serseri mekânından üç abiyi çağırmaya gittik. Gelenler ellerinde bir değneği paylaşamayarak “ben öldüreceğim, sen çekil! Hayır, ben!” diyerek anlaşmazlığa düşmüştü. Yerden yumruk büyüklüğünde bir taş alıp yılana fırlattım. Yılan, başına yediği taşın etkisiyle oracıkta ölüverdi. Yılanı ben öldürünce etraftaki büyükler çok istediği bir şeyi ellerinden kaçırmış gibi üzerime gelmeye başladılar. Beni korkutmak istiyorlardı. “Bu yılanın eşi seni rahat bırakmayacak! Nereye gidersen git seni bulup öldürecek! Gece yatağına girecek!” diyorlardı. Yılan, tek erkek köpeği bacağından ısırarak felç etmişti. Köpekleri farklı bir yere taşıyıp eve gittim. Belli belirsiz bir korku vardı içimde. Yılanın eşi hakkında söylenenlerin gerçekliğini bilmeyişimden kaynaklanıyordu bu korku.
Gece uyumaya çalıştım; fakat somyanın kıvrımları, dışarıdan gelen ışıklarla yılana benziyordu. Yorganın kıvrımları yılan olmuş üzerime üzerime geliyordu. Her şey yılana benziyordu o gece. Sabah olması ve güneş doğması için ne kadar dua ettiğimi hatırlamıyorum. Ertesi gün olduğunda her şey normale dönmüştü; fakat o gece yılanın eşi varlığını hissettirmişti zihnimde.
Korku ve arzu, insanın bilincine öyle işler ki gerçekler olduğundan farklı görünmeye başlar. Hayat için de bir gerçektir bu. Anlık sinir ve öfke insana her şeyi olduğundan farklı gösterir. Bu yüzden sakinleşmeyi beklemeli ve sağlam kafayla karar vermeliyiz yapacaklarımıza.
Halk arasında Karabasan diye bilinen bir metafizik yaratık olduğunu söylerler. Karabasan’ın uyku halindeyken insanın üzerine çöktüğünü ve nefes almayı güçleştirdiğini hatta hiçbir uzvun oynatılamadığını söylemişlerdi. Bununla ilgili farklı yörelerde farklı çözüm yolları üretilmişti bile. “Yorgana iğne batır bir daha gelmez.” Demişlerdi. Sanırım iğne, üzerimize çökecek Karabasan yaratığına batınca üzerimize baskı uygulamaktan vazgeçecekti. Kendi gözlemlerim doğrultusunda bazı bilgiler edindim. Birkaç arkadaşım onu gördüklerini iddia ediyorlardı. Karanlıkta kırmızı gözleri ve kirpinin dikenlerine benzeyen tüyleri varmış. Hırıltısı kurt hırıltısı gibi ürkütücüymüş. Arkadaşlarımdan birinin hikâyesi şöyleydi:“ Karabasan gece üzerime çöktüğünde nefesim daralmıştı. Bağırıyordum; ama kimse sesimi duymuyordu. Bazen bağıramıyor sadece inliyordum. Ne kadar dua varsa okuyordum ama bir türlü gitmiyordu. Çok sinirlendim bu duruma ve bir küfür savurdum. Bana, sen de bizdensin artık, dedi ve gitti.” Başka bir arkadaşımınki de şöyleydi: “Gece yer yatağında uyuyordum. Bir ara kurt sesine benzeyen hırıltılar işitmeye başladım. Dizlerimi karnıma çekmiş, ellerimle de başımı gizliyordum. Yerde olmadığımı, divanın üzerinde yan yattığımı fark ettim. Ses başımın dibinde, duvarla divanın arasından geliyordu. Korkarak başımı onu görebilecek kadar sesin geldiği yere çevirdim. Kırmızı gözleri, diken gibi tüyleri ve hırıltısıyla dehşete kapılarak başımı kollarımın arasına saklayarak beklemeye başladım. Uyandığımda yer yatağında olduğunu fark ettim.”
Buna benzer binlerce hikâye olabilir; fakat bu durumun genel bir açıklaması olmalı. Bu illetten nasibini almış biri olarak gözlemlerimi yorumlamaya başladım. Aslında Karabasan beynimizin ürettiği hayali bir varlıktır, kanaatine vardım. Çünkü uyuduğumuzda kalp atışımız ve buna bağlı olarak kan dolaşımımız yavaşlar. Uyku, ölümle yaşam arasındaki ince bir çizgi olduğu için vücudumuz ani hareket yapamaz. Kan dolaşımının yavaş olması buna engel olur. Böylesine derin bir uyku uyuyan kişi, dışarıdan gelen bir ses, ışık, ısı ve buna benzer bir dış uyarıcıyı algıladığında beyin harekete geçer. O an insan uyanmak veya hareket etmek ister fakat vücudu henüz buna hazır değildir. Duyu organları beyne, olan biteni iletir; fakat o buna tepki veremeyecek durumdadır. İnsanın yardımına beyin yetişir. Ona ustaca bir senaryo yazar ve saniyeler içinde bilinçaltındaki korkuları kullanarak görmedikleri şeyleri gösterir. Kişi bu senaryodan öyle etkilenir ki bu korku, vücutta adrenalin salgılanmasına ve buna bağlı olarak kalp atışında artışa yol açar. Artık damarlarda kan dolaşımı hızlanmıştır ve böylece kişi, ani hareket yapmaya müsait hale gelir.
Hamile kadınların aşırı derecede hassaslaşması ve psikolojilerinin bozulmasının, hayali varlıklar görmesinin altında yatan sebebin de karnındaki bebeğin, kadının dolaşım sistemini etkilemesi ve beyne yeterli oksijenin sağlanması için beyin tarafından oynanan oyunlardan bir tanesi olduğu düşüncesindeyim.
Gün içerisinde aynı olaylara farklı tepkiler veriyoruz. Işığın, nesneler üzerindeki etkisiyle onları farklı zamanlarda farklı algıladığımız için bilinçaltımızda istem dışı yeni varlıklar oluşturuyoruz. İklimin etkisiyle başımız ateşlendiğinde gerçekleri doğru göremiyor ve sonradan pişmanlık duyacağımız hatta bazen geri dönüşü olmayan şeyler yapıyoruz. Hava sıcakken oksijen az olduğu için daha çok oksijene ihtiyaç duyan beynimiz, olayları farklı şekilde göstererek yanlış yorumlamamıza sebep oluyor ve bize haberimiz olmadan çeşitli oyunlar oynuyor.
Görüldüğü gibi beyin, çok güçlü bir oyuncudur. Onu, yüzde kaç kullandığımız gibi yüzde kaç kontrol edebildiğimiz de tartışılması gereken önemli bir konudur.
Uyarıcıların etkisiyle ve muazzam yaradılışıyla varlığa hareket gücü veren insanoğlu, kendini korumalı, bunun için de beynini kontrol altında tutmayı öğrenmelidir. Her birey, Önünü görmesine engel olan sisin dağılmasını beklemeli, davranışlarını gerçekleştirirken beynin oyununa gelmemelidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.