- 898 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İVO ANDRİÇ (DRİNA KÖPRÜSÜ)
’ivo Andric Drina Köprüsü adlı romanını 1943 yılında yazdı. Konusu Drina ırmağı üzerinde Sokollu Mehmet Paşa’nın yaptırdığı köprü çevresinde geçen yapıt, 350 yıllık bir gelişme içinde Vişegrad kasabasının tarihini ele alır. Olaylar, Bosna’nın Osmanlı egemenliğine girişinden başlar:Osmanlı-Sırp çatışması içinde Doğu-Batı kültürlerinin özellikleri ile bu etkiler arasında değişen kişileri canlandırarak sürer:Birinci Dünya Savaşı günlerinde sonuçlanır. Yugoslavya’da kalan Müslüman bir Türkün, Ali Hoca’nın, köprüsünün bombardıman yüzünden yıkılışı karşısında duyduğu insancıl acı, dünya güzelliklerini yok eden savaşın eleştirisine olanak verir.’
Yukarıda kısa bir özetini sunduğum Drina Köprüsü adlı romanın yazarı olan Yugoslav yazar İvo Andric, 1892’yılında dünyaya geldi. Çeşitli etnik toplulukların iç içe yaşadığı bir bölgede yetişen Andric, Saraybosna’da öğrenimine başlamış ve genç yaşta, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun egemenliğine karşı açılmış bulunan ulusal mücadeleye katılmıştır. Zagreb ve Viyana’da felsefe okumuş;Birinci Dünya Savaşı sırasında, Yugoslav milliyetçisi olduğu gerekçesiyle tutuklanarak hapse atılmış ve Avusturya resmi makamları tarafından ’tehlikeli adam’olarak damgalanmıştır. 1918 yılında Hırvatlarla Sırpların birleşmesini ilan eden Zagreb Ulusal Meclisi’nin sekreterliğini yapan Andric, Yugoslavya’nın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışından sonra çeşitli diplomatik görevler alacak ve bu arada Roma, Bükreş, Cenevre, Madrid, ve Berlin’de bulunacaktır.
Büyük yazar, hapiste geçirdiği günleri, 1918’de yazdığı Denizden adlı felsefi düşüncelerle yüklü lirik yapıtını kaleme alarak değerlendirmiştir. Bu ilk yapıtı, gene bir mensur şiir kitabı olan ve bir günce biçimi içinde yazarın savaş izlenimlerini dile getiren Tedirginlikler, izleyecektir. Andric, her iki yapıtında da, gerek üslup açısından ulaştığı ustalıkla, gerekse psikolojik çözümlemelerindeki derin kavrayışla hemen dikkati çekmiştir.
Gene 1920 yılında, Sırp Edebiyat Habercisi adlı dergide de yayınlamaya başladığı hikayelerle, yazarın edebiyat hayatında yeni bir dönem başlamaktadır. Öyküler başlığı adı altında, 1924-1936 yılları arasında topladığı hikayelerinde, içinde yetiştiği yörenin halklarını, geleneklerini ve hayat tarzlarını gerçekçi bir gözle dile getirmeye yönelen Andric, büyük bir ustalıkla çizilmiş değişik ve son derece canlı tiplerden kurulu geniş bir dünya yaratmıştır. Osmanlı paşalarının ve maceracıların , Katoliklerin, Ortodoksların , Musevilerin ve Çingenelerin, keşişlerin ve yoksul köylülerin, dervişlerin, tacirlerin ve zanaatçıların dar hayat çerçeveleri içinde sınırsız özlem ve hayalleri, bu yapıtlarda olağanüstü çarpıcı bir biçimde dile gelmektedir. Bir yandan dinsel inançlarının, öte yandan da, maddesel ve cinsel gereksinimlerinin ezici baskısı altında bölünmüş olan bu tipler, büyük yazar tarafından, en belirsiz ayrıntıları bile saptamadan geçmeyen bir gözlem gücü ve insan ruhunun en karmaşık düğüm noktalarını aydınlatabilen kavrayıcı bir çözümleme ustalığıyla işlemektedir.
Ama Andric, sanatının doruğuna, İkinci Dünya Savaşı sırasında kaleme aldığı ve savaştan sonra art arda yayınladığı Drina Köprüsü ve Genç Kız adlı romanlarıyla ulaşacaktır asıl. Yazar bu iki dev yapıtı 1945 yılında yazmıştı. Büyük yazar, 1955 yılında yayınladığı Uğursuz Avlu adlı romanında da aynı üstün başarıyı sürdürmekte olduğunu göstermiştir. 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ve başta büyük Amerikan şairi Walt Whitman’ ınkiler olmak üzere bir çok yapıtı Sırp diline çevirip kazandıran İvo Andric, Avrupa kültürünün Yugoslav fikir hayatı üzerindeki etkilerini ele alıp incelediği felsefi yapıtlarıyla da etkili olmuştur.
Büyük yazarın en büyük özelliği kitaplarında geçen olayları tarafsız bir gözle anlatmasıdır. En acımasız hatta insanlık dışı sayılabilecek eylemlerde dahi yazar yalnızca olayı, o sırada insanların ne düşündüklerini ve hareketlerinin sebeplerini anlatmakta; fakat her hangi bir görüş belirtmemektedir. Gerçek bir hümanist olan İvo Andric, eserinde çeşitli dinlerin ve soyların kaynaştığı bu bölgede en küçük din ve ırk ayrımı yapmadan anlattığı olaylarda yer alan bütün kişilere eşit bir sevgi ve ilgi göstermiştir.
Bu güzel insan 13 Mart 1975 yılında öldü, Arkasında birbirinden güzel eserler bıraktı. Işık içinde uyusun.