Hayat Denen Hikaye...
O kış her zaman ki kışlardan değildi sanki. Kış olmasına rağmen bahar kokusu vardı havada. Bahar kokusu vardı da o baharda her zamanki baharlardan değildi. Çiçek kokmuyordu. Aşk kokuyordu. Üstünde duman tüten çayların ısı verdiği dudaklarda oluşan tebessüm vardı hep . Çay sevmeyen ben bile alışmıştım çay içmeye. Bizim çaylarımız Karadeniz’den gelme kara çaylardan değildi. Cennette yetişen aşk bitkisinin çaylarıydı bizimkisi. Daha gırtlaklarımızdan geçerken sarhoşluğuna kapılırdık. Kokusu... Kokusu bambaşkaydı. Sevgili kokardı
Ve samimiyet paltolarımızı giymiştik. Üşümedik. Üşümezdik. Çatlamış dudaklarda hayat bulan Haluk Levent şarkıları vardı. Şarkının bir yerinde grupça ’’ Nerdesin? Nerdesin? Seni unutamıyorum. ’’ derdik. Zihinden gelen bir ezber değildi bu sözler, gönülden gelen acının dudaklara dökülüşüydü. Hem umut kaplıydı o sözler, hem de hüzün. Vakit geç olur, herkes evlerine dağılırdı. Yataklar soğuktu. Ve uykusuz kalırdı geceler. Çünkü herkes sevdiğini düşünürdü. Mutlu mesut hayaller kurulurdu. Dedim ya, hayaldi sadece. Ötesi yok. Ve hislerini içine sığdıramayanlar alırdı kalemi kağıdı. İşte o zaman başlardı hayat denen hikaye...