- 962 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SU
Ben, ne anlarım kimyâdan, felsefeden, matematikten, edebiyattan! Ne anlarım bediîyattan!
Ben, ne anlarım yanmaktan, yakılmaktan, yandırmaktan! Hep, duruluğu özlemiş, duruluğa yanıp yakılıp yandırmışım gönlümü!
Ne âfeti, ne sefâleti ne de felâketi çağırmışım bugüne kadar!
Rahmete, berekete, fazîlete, muhabbete gönül vermişim hep!
Su’dan söz ediyorum da, yanmayı yakılmayı, yandırmayı nereden aklıma düşürüyorum bilmem! Sahi, iki hidrojen ile bir oksijen de neyin nesi oluyor acaba?
Yanıcı hidrojen ile yakıcı oksijenin dostluğu ve ferahlığını düşündünüz mü hiç?
İşte, bunun için ne anlarım kimyâdan, felsefeden, matematikten, edebiyattan ve bediîyattan, diyorum! Tek sebep bu!
Felsefe ile kimyâyı; kimyâ ile matematiği hattâ onlarla şiiri yâhut da bediîyatı irtibatlandıracak gücüm de yok!..
Sâdece bir şâir sezgisiyle doluyum ve meşgûlüm. Onun da kudreti ne? Yalnız, şunu idrâk ediyorum ki, bu sezgi, bediîyatla olduğu kadar matematik, kimyâ ve felsefeyle de tezyîn edilmiş!..
Diyeceksiniz ki, matematiksiz ne var; o da doğru!..
Bir şey var ki, sezgilerim, iki hidrojen ve bir oksijenin ötesindeki kudreti arıyor: O’nu düşünüyor.
İmâm-ı Gazalî hazretleri buyuruyorlar ki: " Astronomi ve anatomi bilmeyenler Allah ü teâlânın varlığını ve kudretini anlayamaz."
Gördünüz mü hesabı?
Yüce Rabb’imiz de Kur’ân-ı Kerîm’inde Enbiyâ sûresinin 30. âyetinde şöyle buyurmaktadır: " O kâfirler görmüyorlar mı ki : Gökler ve yer bitişikti. ( Müttehid bir kitleydi). Biz onları ayırdık. Ve her diri şeyi sudan yarattık. Hâlâ iyman etmeyecekler mi? "
Demek ki, " her diri şey su"dur. Ben, sen, o...hepimiz su’yuz!
Şu ağaçlar, kuşlar...bütün " canlılar" : Su!
Yâni: Yanıcılar ve yakıcılar " hayat" oluveriyorlar , can oluveriyorlar!
Zaman oluyor ki, o su, taşı deliyor: Dağların altını üstüne getiriyor.
Bazan âfet, felâket...Ammâ, esas gaaye: Rahmet ve bereket!
Peygamber Efendimiz, ayrıca, " zemzem" suyunu öğüyorlar. Buyuruyorlar ki: " Zemzem-i şerîfin suyu mübârektir." ve " Zemzem suyu ne için içilirse, ona şifâdır."
Mevlâna Hazretleri de şöyle buyurmaktadır: " Felsefeci, düşüncelerine dalar, zannına kapılır da inkâr eder; söyle ona, var git de, hangi dıvar pekse başını vur. Suyun sözünü, toprağın sözünü, balçığın sözünü gönül ehli duyar, anlar." ( Mesnevî, C.1, Abdülbâki Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 2000, sy. 541)
Demek ki, atalarımız, boşuna " Su gibi azâz ol!" dememişler.
Büyük şâirimiz Fuzulî’nin " Su Kasidesi" diye anılan Peygamber Efendimiz için yazdığı şiir ne kadar muhteşemdir ve mânâlıdır:
" Saçma, ey göz, eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(.) Gam günü etme dil-i bîmârdan tigin diriğ
Hayrdır vermek karargu gicede bîmâra su
(.) Dest bûsî ârzûsiyle ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su
(.) Tinet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ etmiş tarîk-i Ahmed-i muhtâra su."
( Ey göz! Gönlümdeki ateşlere gözyaşından su saçma, böyle tutuşan ateşlere su fayda vermez/ Gam gününde hasta gönülden kılıcını " yâni: kılıç gibi keskin bakışını" esirgeme, karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı iştir " yâni: senin kılıcının çeliğinin suyu ile susuzluğumu gidermek istiyorum, onun için, gam gününde benden kılıca benzeyen bakışını esirgeme/ Dostlar! Onun elini öpmek arzusuyla ölürsem, toprağımdan çanak yapın, onunla sevgiliye su sunun./ Su, Ahmed-i muhtar’ın " Yâni: Peygamber’in" yoluna uyarak temiz tabiatını insanlara apaydın göstermiş." ( Fuzulî, Hazırlayan: Nevzat Yesirgil, Varlık Yayınları, İstanbul 1968, sy.11)
Su’yun kimyâsını, matematiğini, metafiziğini ve edebiyatını bulabileceğimiz bir beyit de Necip Fâzıl’dan. Diyor ki:
" Su bir şekil üstü ruh, kalıplarda gizlenen:
Yerde kire battı mı, bulutta temizlenen..."
Necip Fâzıl, bir başka " Su" başlıklı beyitinde de " her diri şeyi sudan yarattık" âyetini işâretle şöyle der:
" Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce."
İki hidrojen ve bir oksijen terkibinde, kimbilir, daha ne sırlar var!..
Cansız suyun, can oluşunu düşünüyrum...Bitecek gibi değil!
M.Halistin KUKUL
YORUMLAR
Merhaba ile başlayayım...
"Oku!" âyet-i kerimesine mazhar olduğunda Rasulullah ve insanlık, böyle bir okumak kastedilmiş olmalı. Bakmak ve görmek arasındaki fark da burada yatıyor, kanaatimce. Bir de "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" soru- hükmü eklenince... İmanın derecesini tahayyül bile etmek zorlaşıyor. Hadis-i şerifte buyrulduğu üzere: "Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır."
İmânla bunca değer kazanan ilim, imândan mahrumken, koca bir hiç...
Tefekkür eden ve etmemize vesile olan yazı için teşekkür ediyorum.
Selâm ile...