- 702 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AKIL MAĞDURLARI
Kamuoyuna
Sivas katliaminda hayatini kaybeden şair Metin Altiok’un kizi Zeynep Altiok, Sivas olaylari konusunda gorusleri alinmak uzere Meclis’e davet edilmis.
Davet eden, İnsan Haklarini İnceleme Komisyonu’nun bir alt komisyonu.
Toplantida, Diyarbakır AKP Milletvekili Sayin Oya Eronat, “Hiç Aziz Nesin’i kendi kafanızda sorguladınız mı? ’Keşke Aziz Nesin konuşmasaydı da babam ölmeseydi’ dediniz mi?’ sorusunu yöneltmis Zeynep Altiok’a.
Eger Aziz Nesin hayatta olsaydi elbette gereken cevabi en keskin ve en etkili bicimde verirdi.
Aziz Nesin artik aramizda degil, cevap veremez.
Aziz Nesin’in yerini doldurmaya calismak hic haddim degil, ama Sayin Oya Eronat’a asagidaki acik mektubu yazmaktan kendimi alakoyamadim.
Kamuoyuna saygilarimla sunuyorum.
Ali Nesin
( bu yazıya: list [email protected] lists.cs.bilgi.edu.tr/cgi-bin/mailman/listinfo/duyurular. yazarak ulaşmak mümkün)
***
Sayın Ali Nesin’in Oya Eronat’a verdiği delillere dayalı, oldukça uzun, alabildiğince açık, aydınlatıcı, akıl ve sağduyunun hakim olduğu cevabını hayranlık ve takdirle okudum.
Aziz NESİN hayatta olsaydı eğer, bundan daha fazlasını söylemeye tenezzül eder miydi bilmem, diye geçiriyorum aklımdan…
Çünkü bu kadın milletvekilinin ağzından dökülen bu talihsiz sözler, başta bu günkü iktidarın başındakiler olmak üzere, bu görüşte olanların ortak özellikleri haline gelen kin, nefret, öç alma duygu ve eylemlerinin açık bir göstergesi değil de nedir?
İnsanlık alemine her şeye rağmen hala sönmeyen meşaleler miras bırakmış. Gelecekten emin, bağımsız, huzurlu ve bilinçli toplumların oluşturulması ideali ve coşkusuyla canları pahasına, onurluca savaşmış-savaşmakta olan bu yürekli insanlara karşı onlar da; anlaşılmaz ve inanılmaz bir cehaletin acımasız silahını kuşanarak savaşıyorlar var güçleriyle hala...
Bir komisyon üyesi milletvekilinin, bir kız çocuğunun yüreğine serpiştirmeye çalıştığı tehlikeli ve zararlı tohumları görmemek, sezmemek, kınamamak mümkün mü?
Oysa olay günü yapılacak olanlar. Kışkırtıcılar. Olaya dahil olacak kişiler. Suç aletleri ve malzemeler günler öncesinden planlanmış, belirlenmiş ve hazırlanmıştı bile.
Cehaletin, korkaklığın, acizlik ve tükenmişliğin kol gezdiği bir toplumun içinde her gün öyle kimselerle ve öylesine inanılmaz olaylarla karşılaşıyorum ki birçokları gibi ben de, aklı başta tutabilmek gerçekten çok zor!
Bindiğim dolmuşun sürücüsü, yanında oturan genç bayanın elindeki kitabın kapağında Aziz Nesin’nin resmini görüyor olmalı ki; Bir zamanlar onun en büyük düşmanlarından biri de bendim. Şimdi düşünüyorum da, kahrediyorum kendime…diyor acı bir tebessümle.
Ünlü bir alış-veriş mağazasında reklam amacıyla ızgaraya sıralanmış tadımlık incecik sucuk dilimlerinden tadıyoruz yanımdaki tanımadığım bayanla. Başka türlü tadamayacağıza göre.
Ürünlerin ölüm saçtığından söz ediyorum ayak üstü. Hemen karşılık buluyor sözlerim hem bayandan hem sucuk standının başındaki genç çocuktan. Konuşulanlar bildiğimiz şeyler aslında. Ancak kadının söyledikleri, o güne kadar duyduğum şeylerden değil pek:
Biz en büyük hatayı ve bu yenilgiyi kabullenmeyi Deniz Gezmişlerin peşine takılmamakla, onlarla birlikte savaşmamakla yaptık. Ben kendime göre bir şeyler yaptım yine de. Ama annem; kızım onlar bir avuç deli. Aralarında ne işin var senin? Adın çıkar. Evelemezsin sonra. Zaten çirkin bir kızsın! demişti. Etkilenmiştim. Bu gün olsa, başta annemi çiğner geçerdim dedi, düzenin yerine annesini lanetler gibiydi.
Genç satış elemanının bilgece ettiği sözleri ise ince bir sızı gibi işledi yüreğime dokunduğu her zerreyi kanatırcasına. Elini öpesim geldi minnetle.
Özellikle Belediye otobüslerinde yol boyu konuştuğum hemen hepsi türbanlı, hatta kara çarşaflı bayanlardan aldığım hayır-dualar ve ettiğim sözlerden dolayı istedikleri helallikleri, iktidar partisine yaptığım taşlamalar sonrası büsbütün geri almasalar da oldukça fire verdiklerini görüyordum yüzlerindeki ifadelerden. Yaşam ve çıkar kaynaklarına dil uzatmış oluyordum çünkü.
Bazı Belediye otobüs şoförlerinin hem başımın açık hem saçlarımın açık renk olmasından dolayı duraklar da bile otobüse nazlanarak aldıklarını. Gideceğim güzergahla ilgili soruyu cevaplamadıklarını geçelim. Örtülü bayanlarla uzun yarenliklerinin ve durak aralarında durup otobüse almalarının aksine. Ben ayakta sallanıp dururken, gözümün içine baka baka evladım yaşındaki türbanlı kızlarımıza yer verdiklerini de boş verelim isterseniz.
Erkek eğitimcilerimizden birisi, evli ve çocukları olduğunu söylemiyor tanıştığı kadına. Saklıyor. Utanıyor besbelli! Ama aksine bu utandığı durumu sürdürmekten hiç mi hiç utanmıyor! Sıkıntı duymuyor nedense.. Daha da inanılmazı kadına yazdığı aşk, sevgi dolu sözleri klavyesinden çıkıp kadına ulaşmadan, o bilmem kaçıncı çocuğuna baba olmanın hayaliyle atıyor kendisini sevgili karısının yanına. Bununla da yetinmeyip, daha sonra dünyaya gelen kızını kalın alyansını parmağında taşıdığı eliyle sarıp sarmalayarak ve ağzı kulaklarında poz verdiği resmiyle çıkıyor karşısına hiçbir şey olmamış gibi.
İşte bu denli akıl ve duygu mağduru olmuş acımasız, vicdansız, vurdumduymaz ve bencil varlıkların karşısındaki ister çocuk, ister yetişkin olsun onlara verdikleri onca zararı, acıyı, gönül kırıklığını zerrece önemseyip, fark edemeyecek kadar tehlikeli bir çoğunlukla karşı karşıyayız maalesef.
Oysa hayatta hiçbir şey öncelikle insanın kendi duygu, düşünce ve eylemlerinin bağımsızlığı kadar önemli, kutsal ve aziz olmamalıdır.
YORUMLAR
yazınız inanın yüreğimi dağladı,akıl tutulması yaşıyorum,çelişkilerlerle doldurulan dünyamda artık içinden çıkamayıp kayboldum labirentlerin içinde çırpınıyorum.Anlayamıyorum.....sevgiler gönderiyorum.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Kalanları hayal etmek bile, normal bir insanın anında çıldırmasına yeter de artar....
Ben bu ülkede "şaşırmamayı" çoktan öğrendim ne yzzık ki...
Benden de sevgiler...