- 1261 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
TÜRKÇE-ÖZTÜRKÇE(!) UYDURMACA-MANDACA
Dünyadaki bütün ileri ve ilerde olmayı hedefleyen milletler, fen ve teknolojinin geliştirilmesi yanında, kültürlerini ve edebiyatlarını da geliştirebilmek için öncelikle "anadillerinin korunmasına" ehemmiyet vermişlerdir.
Halbuki, bizde, koruma şöyle dursun, zedeleme, bozma ve tahrip hat safhadadır. Yine; dünyada, hiçbir dilin başında (öz) bulunmaz. Bu; hem ahlâkî değildir, hem de ilmî değildir.
Türkçe varsa, (öz) Türkçe neyin nesidir? Türkçe’nin önündeki (öz), kendini yâni Türkçe’yi red veya inkâr değil midir?
Türkçeleşmiş olabilir. Bir kelime, Türkçe’nin ihtişamlı yapısı içinde elbette ki yer bulabilir ve bulmalıdır. Ancak; "kovucu, aşağılayıcı veya tahripçi" olduğu takdirde, onun, bu çatı altında bu bina içinde yeri yoktur.
" Kovucu" nedir, denebilir. Durduk yerde, Ermenice ( orinagin) den "örneğin" diye bir kelime "uydurur" , ve buna da "(öz) Türkçe" derseniz, bütün Türk Dünyası’nın kullandığı (meselâ, farazâ, sözgelimi, sözgelişi) kelimelerini kovarsınız, işte bu, odur.
Böylece; dil, hem bozulur, hem de zayıflar. Bozulur; çünkü, uydurulan, Türkçe değildir. Zayıflar; çünkü, dört kelimeniz tehlikeye girmiştir ve Türkçe’de kelime sayınız azalır. Ayrıca; uydurulan kelimeye öncelik tanınarak (öz) sıfatı verilmekle de Türkçe’nin (öz) malına saygısızlık yapılır.
Diğer taraftan, "millet" gibi çok işlek ve herkesin sevip kullandığı bir kelimemizin yerine, sırf Arapça’dan geçmedir diye, Moğolca "ulus" oturtulmuştur. Bakınız, buna bağlı ne kelimelerimiz var: Millet, millî, milliyet, milletvekili, milletçi, milliyetçi, milliyetsiz, millîleştirmek, milletlerarası, milliyet-perver, kadın milleti, erkek milleti, esnaf milleti, millîlerimiz( isim olarak)...Peki; ulusvekili, kadın ulusu, ulusallarımız (millîlerimiz’in yerine) ..diyebir miyiz?
Ya peki, "ulus devlet" garabeti neyin nesidir? Yâni; " millet devlet" ? Tuhaflıklar ardı ardına geliyor. Doğrusu : " Millî devlet" olmalıdır, değil mi? Belki, "ulus devlet" için "tek milletli devlet" denmek isteniyor ammâ, bu, bu değildir.
Bu hususta bir iki örnek daha arzedelim: " Bireysel" , son günlerin en gözde kelimelerindendir. Bir defa şunu belirtelim ki, "bir" sayı sıfatıdır ve ondan isim meydana getirilmez. İki; (-ey) takısı getirilerek Türkçe’de isim yapılmaz. Üç; bu teşekkül edene, Fransızca bir takı olan " (s)-el" veya "(s)-al) getirilmez. Getirenler getirir de, bu kelime Türkçe olmaz.
Diğer taraftan; bir ucûbe olan bu "birey", sanki başka kelimemiz yokmuş gibi -maalesef-bütün resmî yazı ve konuşmalarda da baş tâcı durumundadır. Bakınız, bütün Türk Dünyası’nda kullanılan ( kişi, fert, zât, şahıs) kelimelerimiz varken, bu uyduruk ve ucûbe kelimeyi "ders kitaplarına" kadar yerleştirenleri sâdece tenkit etmiyor, şiddetle de kınıyorum.
Onüçüncü yüzyılda, Yûnus Emre’miz: " Kişi bile söz demini/ Demiye sözün kemini" diye pırıl pırıl Türkçe ile şiirler yazarken, hangi gaflettir ki, bunun yerine uydurma-ucûbelerle söz beyanındadır.
"Hürriyet" de bu mağduriyete uğrayan kelimelerimizden biridir. Bütün Türk Dünyası " hürriyet" derken" , bizim uydurukçacılar, tamamiyle uyduruk ve Türkçe’nin hiçbir kaidesine uymayan "özgürlük"ü büyük bir başarı(!) ile uydurdular. Yine, bunu da okul kitaplarına kadar soktular, bilhassa üniversitelere giriş imtihanı sorularında da aynı başarı(!) ile uygulamasını yapıyorlar. Soruyoruz: Özgür, hür müdür? Ne evet ne de hayır cevabı alıyoruz. Peki; "özgür", serbest midir? Cevap aynı! Aslında, özgür de özgürlük de hiçbir şeydir.
Zîrâ; onunla, ne " serbest piyasa" ne de " serbest bölge" diyebilirsiniz! Meselâ, bir düşününüz " özgür piyasa" veya " özgür bölge" dediğinizi, ne dehşetli bir hâldir! Ve onunla; Allah korusun bir zulûmden kurtulduğunuzda, "artık hürüm " yerine " artık özgürüm" de diyemezsiniz. Çünkü o, mânâsını kimin tayin edeceği belli olmayan bir uyduruk kelimedir. Hürriyet; bu milletin benliğine işlemiştir; ya "özgürlük" ?
Peki; "Türkçe olimpiyatları" ve "Türkçe kulübü" için ne demeli?
Kısaca îzâh edelim: " Olympiade"(olimpiyad okunur) (i. L. Fr.) Eski Yunan’da dört yıllık devre; Olympique oyunlar arasında geçen zaman. ( "Olympique oyunlar" Türkçe’de galat olarak " Olimpiyatlar" veya "Olimpiyat oyunları " şeklini almıştır."(Bknz: Hayat Büyük Türk Sözlüğü, s. 963)
Kulüp ise, Fransızca "club"den geliyor. Kulüp ve dernek mânâlarını taşıyor. Peki şimdi, başka bir garabete daha bakınız ki, Fransızca’dan Türkçe’ye geçen " tren, profesör, kriz, prens, blouse, program, proje, statüko, kritik, plaj, plâstik, prim, kritik, problem, plân ..." gibi pek çok kelimenin birinci hecesinden sonra, Türkçe’deki okunuşunu gerektiren "sesli harfler konmuyor da, "club" ünkine (u) konuyor. Diğer taraftan, club’ün son harfi (b) iken (p); ve, olimpiyad’ın son harf (d) iken (t) yapılıyor.
Tabiî ki; hâlâ, niçin T(ı)rabzon ve T(ı)rakya diyemediğimizi de mes’ullere tekrar soruyorum.
Peki, niçin " Türkçe Şöleni" ve " Türkçe Derneği" değil de, olimpiyat’ı "kulüp’ü rağbet görüyor?
İşte burada, yine bir Fransızca kelime olan ve karşılığı Türkçe’mizde bulunmayan "mandat" ile yâni okunuşuyla " manda"cılık ortaya çıkıyor.
Bunun cevabını çok seneler önceki bir makalemde yazmıştım. Burada, bunu, birkaç cümle ile arzedeyim:
Eğer, üniversitelerinizin tıp, hukuk, iktisat, matematik, mühendislik...yâni Türk Dili Ve Edebiyâtı Bölümleri hâricindeki bölümlerinde, ortaöğretimde Türkçe öğretimi yetersizdir görüşü ile hâlâ mecbûrî olarak Türkçe okutuluyorsa; ve, buna mukabil, ilkokullarınızın dördüncü sınıfından îtibâren sâdece ve sâdece -tek yabancı dil olarak- İngilizce, başka hiçbir tercih hakkı olmadan, kayıtsız şartsız cebrî olarak okutuluyorsa ve buna demokratik hiçbir tavır gösterilemiyorsa, bunun "manda"dan başka bir îzâhı yoktur.
Sözlerimi Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’inden nasihatlerle bitiriyorum. İnşâ-Allah ibret alınır:
* " Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı aydınlatan fasîh dilin kıymetini bil."
* "İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saâdet bulur; insanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider."
* " Dil arslandır, bak, eşikte yatar; ey ev sâhibi, dikkat et, senin başını yer."
( Bknz: Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, İkinci Baskı, Çeviren: Reşid Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1974, s. 23) Erciyes Dergisi, Şubat 2011, s. 7
M.Hâlistin KUKUL