- 716 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YOL-4
Rahibe Sofi ve Meri’nin benim için yaptıkları dualar nemli duvarlar emdi önce sonrasında üstüme kapatılan kapı nasiplendi.Kısıkta olsa gelen sesleri inceden inceye duymuştum.
En iyi ve net duyduğum ise sessizliğe gebe klacak karanlığın habercisi olan paslı demir sürgünün son kapanma sesisydi. O ses ki duvarlarda yakınalıp durdu saatlerce.Rahibe Sofi ve Meri çoktan gitmişti.
Ama gitmeyen tek şeydi kapanmış olan sürgünün yankılanan sesleri.Duvarları döğüp ardından kulaklarımı kırbaçlıyordu.Bu benim daha önceleri sırtıma vurulan kemerleren bile daha acıtıcıydı.
O an gökyüzünü ne çok sevdiğimi daha iyi anlamıştım.Farkında olmadan yanağımdan süzülen tuzlu suyun yere düşmesiyle düşünmeye başladım.Sildim gözlerimi.Umutsuzluğa ve çaresizliğe karşı koyabilmem için gözyaşı dökmemem gerekiyordu.Helede rutubeti duvarlarına çekmiş kapalı bir yerde.
O an yüksek sesle güldüğümün bile sonradan farkına vardım. Artık yankılanan sürgü sesleri yerini benim gülme seslerime bırakmıştı.İlk gecenin uzun olacağının farkındalığındayım.
Bulunduğum yeri keşfetmeye kara verdim karış karış karanlıkta. Uzunlamasına on adım genişliğine sekiz adım. Gezinmek için yeterince, oturmak için genişce bir yerim vardı en azından.
Mutlu oldum sifiri karanlık gözlerime aykırı gelsede.Kapyıp gözlerimi en son gördüğüm mai göğü ve güneşi düşledim.Birde Rahibe Rose’un gülümseyen yüzünü. Elim cebime gitti rengini o an göremesemde,çıkardım cebimden dokundum küçük misketime.
O da benim gibi sevmesede o an ki karanalığı, onu teselli edecek şey beni de edecekti.Tel örgülerden onu gök yüzüne atılması, ikimizin ortak mutluluğu olacaktı. Sol cebimde duran kalemde mutluydu.
Onunlada ortak mutluluğumuz hiç ayrılmadan yazabilmekti.Karanlıkta yada aydınlıkta.İyi günde yada kötü günde yazacaktık.Belki fanilik bizi ayıracaktı kalemle bizi ama o hep kalacaktı.
Birlikte yazdıklarımız kalacaktı ebediyen.Önemli değildi değeri içimizden geçenleri yazabilmek ruhumuzdan bir kalıntı demekti. Cansız bir kalem canlanmış olacak, ben de ruhumu kazıyacaktım gitmeden önce benden sonrakilere.
Ya da bir başka benim gibi bir çıkıp onu eline alacak yazacaktı. Kalem sahipsiz kalmadığı için yürek sesim hep rahat olacaktı.Sesizce.
Şimdi o anları hatırlarken son zamanlarımı uzamış beyaz sakllarımı elimle okşayıp pipomdan bir yudum daha derinden çekip havaya saldıktan sonra dumanı şu an bunları yazdığım kalemimi nedensizce öptüp çatlayan dudaklarımla.Yazmalıydım bunları eksik kalmadan yarım kalmışlığın esareti beni boğmadan.Masanın köşesinde duran mavi mürekkeple doyurduktan sonra kalemi. Arkama yaslandım pencereden dışar baktım.Her zamanki baktığım yere. Ellerimin yorulmuşluğuna aldırmadan devam ettim yazmaya o günlerimi. Lambamda duran gaz lambasının fitilinin kısaldığının farkına varsamda devam etmeliydim hücremdeki günlerimi yazmaya.
Karanlığa alışan gözlerim hiç birşey göremesede duvardaki ıslak kesme taşları dokunarak ellerimle hissettim.Burnum küf kokusunu alabiliyordu öncesinde.Zamanla onada alıştım.
Artık soluduğum hava sıradandı bahçede gezdiğim havanın aynısı olasada. Her şeyi ama herşeyi yaptım zaman geçirmek adına.Bir dakika gün gibi geliyordu. Taşları parmaklarımla saydım hesapladım.Önce çarptım. Vakit geçmedi dokunarak tek tek saydım.
Her bir kesme taşı. Kulağımı dayadım belki bir ses duyarım diye. En çıkıntılısını bile bulmuştum. Sol köşeden alttan beşinci soldan üçüncüydü o. Küçük adımlarla uzun yolar yürüdüm.
Suskunluğum boğmaya başladığı an kendimle konuşmaya başladım.Önceleri içten içeydi.Farkına hiç bir zaman varmadım, sesli olarak söylediklerimin yankısındaki kendi sesimle konuşmamın. yürek sesi m ne söylediyse duvarlara söyledimişim. Bunu sonradan bana başkası söyledi.
Daha ilk günün gecesi bir asır gibi gelirken,Rahibe Rose kadife sesiyle " Sam kimle konuştuğunu biliyorum.Biraz daha sessiz konuş yürek sesi nle. Al buraya yaz" dedi.
O an kulaklarım başka sesi duyduğu için mutlu olurken ben deliye döndüm Rahibe Rose’ u duymaktan. Benim mavi misket ve yazmayı sevdiğimi tek bilen ve anlayandı O. Kapının ince aralığından giren beyaz kağıdı tek aydınlatan şey kapı arkasında duran Rahibe Rose’un elide tuttuğu titrek mum ışığıydı....
"klavye yorgunluğu...yazma rahatlğı....bir kaç gün önce daha iyi anladım yazmanın kalıcılığını...