- 743 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
vahşetin yaşayan izleri 3
Ben o anlatamadığım onursuz saatleri, büyük acılar içinde, yarı baygın vaziyette, vahşi askerlerin arasında, korkunç, kahkahalar altında, iğrenç bir şekilde yaşamıştım. Hasena ablamın, ölümü bu kadar çok istemesini şimdi daha iyi anlamıştım. Şu an Ben’de ölümü en az onun kadar istiyordum. Rabbimden hep dilemiş, bu anları yaşamak istememiştim. Ama sonunda hayvandan aşağılık mahluklar, bu iğrençlikleri, en çirkin şekilde bana yaşatmışlardı. Büyük hayallerimle, benimle beraber büyüyen bedenim, onların heveslerine mahkum olmuştu. İnsanlığa yazıklar olsun…
Büyük acılar içinde yarı çıplak, hayatımda duyduğum en kötü kokular arasında, kafeslerimizde, zaman geçerken, aynı işkenceler, aralılarla devam ediyordu. Herkes kaderine razı gibi, artık direnmeden kalkıp gidiyor, geldiğinde, uzun süre konuşmuyordu. Kaldığımız adaya geri getirildiğimden sonra, iki gün baygın yatmışım. Ha öldü ha ölecek derken kader bana yaşamayı nasip etmişti. Kendime geldiğimde, etrafıma bakarken, hayatın ne kadar anlamsız, boş ve doymak bilmeyen hayvani isteklerden başka bir şey olmadığını bu genç yaşımda yaşamış, farkına varmıştım. Benim için yaşamanın ve hiçbir anlamı ve özelliği kalmamıştı. İğrenç bir şekilde kirlenen bedenimi temizlemekten başka düşüncem yoktu, ama burada suda yoktu…
Bana birkaç gün dokunmadılar. Biraz kendime gelmiştim. Yanımdaki kadınlarla çok az konuşuyorduk. Sanki suçluymuş gibi, birbirimizin yüzüne bakmaktan utanır haldeydik. Kimse ismi dışında, ailesinden bahsetmiyor, hayatını anlatmıyordu. Sanki buradan sağ çıktığımızda, yaşadıklarımızı ailelerimize anlatılacak korkusu var gibi, kendimizi saklıyorduk. Büyük bir pislik içindeki bu delikte, duygularımız kaybolmuş, yarı hayvan gibiydik.
Buraya geldiğimizde bu odada ben dahil yedi kadındık. Hasena ablamdan sonra altı kadın kalmıştı. Üçü evli, üçümüz kız olarak buraya gelmiştik. Artık hepimiz aynı durumdaydık.
Edepsizce kirletilmiş altı masum Irak’lı kadın…
Kadınlardan biri daha, götürüldükten sonra, bir daha gelmedi. Ne olduğunu öğrenemedik. Burada beş kadın kalmıştık. Diğer odalarda ne kadar kadın, ne kadar erkek bulunduğunu göremedik. Sadece seslerini duyuyorduk. Her türlü pislik içinde, yaşadığımız iğrenç hayattan kurtulmak için ölüm tek arzumuzdu. Ama ölüm bile bize uzaktı ve hala yaşıyorduk…
Artık Beni de ara sıra götürüp, aynı acıları tekrar yaşattıktan sonra geri getiriyorlardı.
Aradan günler geçmişti. Fakat tam olarak burada kaç gün kaldığımızı bilmiyorduk. Bizlere yapılan iğrenç tecavüzlerden sonra, bir doktor bizi muayene etmeye başladı. Nedenini önceleri hiç birimiz anlamamıştık. Odada birbirimize bunu sorduk. Zaten çok da düşünecek durumda değildik. Ölümü bekler bir havaya girmiştik.
Yapılan iğrençliklerin sonunda, üç kadında bir telaş başladı. Garip davranışlar gösteriyorlardı. Bir an bunun nedenini anlamamış, yanlarına sokulup sormuştum. Bana bir şey demediler. Kendi aralarında sesiz konuşuyorlardı. Ancak çok üzgün olduklarını görüyordum. Birkaç gün sonra üç kadının artık o iğrenç tecavüzlere alınmadığını fark edip onlara yaklaştım.
---Ne oluyor dedim neler oldu.
Kadınlardan bir eğilip bana hamile olduklarını, bu nedenle daha tecavüz etmeyeceklerini söyledi. Aklım karışmıştı. Amaçları bizi hamile bırakmak diye düşündüm. Ama diğer bir kadınla ben hamile değildik. Demek bunun için bizleri kirletmeye devam ediyorlardı.
Burada hayat daha karmaşık hal almıştı. Kadınlar karınlarındaki çocuklardan kurtulmak istiyorlar, fakat nasıl yapacaklarını bilemiyorlardı. En azından hamile kaldıkları için rahatsız edilmiyorlardı. Ama sürekli bu çocuklarla nasıl doğuracaklarını, bununla nasıl yaşayabileceklerini, birbirlerine anlatmaktaydılar. Tek umutları, bir an önce buradan çıkıp, hemen bir doktora gitmek olacaktı. Ancak bu düşüncelerinin boş olduğunu, zaman içinde anlayacaklardı. Tükenen umutlarla…
Benim ve diğer kızın, iğrenç işkenceleri aralıkla devam ederken, bizi muayene eden doktor, onlara tamam gibi işaretler yaptığında, tam olarak anlamamıştık. Ancak aradan birkaç gün geçtiğinde, ikimizin de hamile olduğu anlaşılmıştı.
---Allah’ım dedim içimden, bende bu iğrenç saldırının sonucu babası belli olmayan bir çocuk doğuracaktım. Bu utançla nasıl yaşarım. Bana yardım et.
Bizlere dokunmayı bıraktılar. Günlerimiz zor şartlar altında devam ederken, o kabusların bitmesiyle biraz nefes almıştık. Herkes utancından bir şey demiyor, saatlerce oturduğu yerden kalkmadan öylece birbirine bakıyordu. Bende aynı durumdaydım. Bu genç yaşımda, pis bir savaşın mağduru olarak, Karnımdaki piçle, taş duvarlar arsında günlerimi geçiriyordum. Ara sıra, ailem aklıma geliyor, onlara bir şeyler olup olmadığını merak ediyordum. Acaba benim durumumu bilseler diye düşündüm, kendimden çok utandım, fakat ben masumdum, hem de suçsuz.Fakat içinde bulunduğum durum o kadar çok kötüydü ki, beni ailemi düşünmekten çekip alıyordu. Çok fazla bir şeyler yemeden zayıflamış halde, birbirimize ne yapacağımızı sorup duruyorduk. Dışarı çıkarsak hemen bu çocuktan kurtulmak istediğimiz belliydi. Ama çıkarsak…
Bir sabah içimizdeki kadınlardan birini, bir bez parçasıyla kendini demir parmaklığa asmış olarak bulduk. Kadıncağız dayanamamış, utancından canına kıymıştı. Allah günahlarını affetsin. Beki de hepimiz bunu yapmalıydık. Ama herkes aynı cesareti gösteremezdi. Canına kıymak, intihar etmek o da ayrı bir günah ve kolay değildi.
Karınlarımız büyümeye, belirgin olmaya başlamıştı. Artık burada doğum yaparız diyorduk. Yarı aç ayarı tok geçen zorlu günlerden sonra bizi topluca alıp götürdüler. Korku içinde, bitkin halde denilenlere uyarak onları takip ettik. Bir odaya aldılar. Bize temiz yerli kıyafet verdiler. Dışarı çıktığımızda, karanlık havada, bizim gibi onlarca kadının beklediğini gördük. Bizlerin elini, ağzını, gözlerini bantlayıp bir arabaya bindirdiler. Bizi nereye götüreceklerini merak etmiyor değildik, fakat birisiyle paylaşmak imkansızdı. Acaba bizleri bırakacaklar mı diye düşünürken, buradan kurtulduğumuza sevinmek, yeniden hayata dönmek, sevdiklerimize kavuşmak, hem de bu halde…
Kurtulmak gerçekten hürriyete kavuşmak! Karınlarımızdaki, Amerikan piçleriyle nasıl olacaktı. Çektiğimiz işkencelerin ardından, bize unutamayacağımız bir işkence daha bırakmışlardı. Alçakların çocuklarını doğuracaktık. Belki doğumda ölür diye içimden geçirdim. O zaman ondan kurtulurum. Ya ölmezse!..
Bize yapılanları basına, herkese anlatacağıma, Hasena ablama söz vermiştim. Utanmayacak, bu onursuzluğu, başımı dik tutarak halkıma anlatacak, sözümü tutacaktım. Gecenin karanlığında, bizleri birer ikişer halde, farklı yerlere bırakarak, yola devam ettik. Sonunda ben ve aynı yerde kaldığım bir kadınla beraber, bilmediğim bir yerde indirildim.
Gözlerimiz ve ellerimiz açılmıştı. Çok yorgunduk. Biraz oturup dinlendikten sonra ben yanımdakine, polise gideceğimi söyledim, Oda tamam dedi.
Uzun süren arama sonunda, içinde birkaç Irak’lı polisin olduğu bir binaya girdik. Bizi boş gözlerle karşıladılar. Nelerin olduğunu, bize ne yaptıklarını ayrıntılı anlattık. Yardım istedik. Polisler gözlerindeki yaşlarla, umutsuzca bize bakıyorlardı. Birkaç kağıt imzaladıktan sonra, sabahleyin bizi, yardım için belediye binasına gönderdiler. Orada bize yardım edeceklerini, kalacak ev verip çocuklarımızı doğurabileceğimizi söylediler. Beraberce denilen yere yerleştik.
Birkaç gün sonra bizimle konuşmak isteyen basın mensubu olduğunu söylediler. Arkadaşımla beraber konuşmaya, her şeyi anlatmaya karalıydık. Çok bekledik ama gelen olmadı. Konuşamadık, konuşturulmadık…
Ülkemi yönetenler, Amerika’nın korkusu ile bize yapılanları açıklamaktan kaçınmıştı. Bizi yönetenler, onursuzca bizi satmışlardı. Halbuki bizler Ülkemizin namusuyduk. Ve Ülkemizin namusu hayvanca kirletilmişti…
Doğum yakındı, karnıma her baktığımda, yaşadığım o dayanılmaz anları hatırlıyordum. Çocuğu yetimhaneye bırakacaktım. Onunla yaşamak benim için sonsuz bir ızdırap olabilirdi. Babası belli olmayan bir çocuk doğurmak, hem de iğrenç işkencelerin altında hamile kalarak. Yapamayacaktım. En iyisi yetimhanede kalmasıydı. Devlet onlara bakmayı kabul ediyordu. Şayet isteyen olursa annesine verecek, birazda yardım edecekti.
Sancılarım tutmuş, doğumhaneye kaldırılmıştım. Zorlu bir doğumun ardından, ağlayan bir bebek sesi beni tüm yaşadıklarımdan alıp götürmüş, anne olmanın en acı buruk sevincini hissetmeme neden olmuştu. İstemesem de bir oğlum olmuştu.
Biraz sonra kucağıma verip emzirmemi istediklerinde, o kadar masum, zavallı bir canın, dünyaya bu şekilde gelmesine ağlayarak, cevap veriyordum. Onu bırakmayı kabul etmedim. İslam dinine göre doğan her çocuk Müslüman’dı. Onu Müslüman bir insan olarak yetiştirecektim. Ben büyütecek, ona her baktığımda Medeni sanılan Devletin acımasız vahşetini, ömrüm oldukça birebir yaşayacak, yaşadıklarımı unutmayacaktım. Adını, Hasena ablamdan esinlenerek, Harun koydum.
Çocuğa bakmama karşılık, bana bir miktar aylık bağladılar. İşlerimi tamamlayıp memleketime geldim. Aileme her şeyi olduğu gibi anlatacak, beni affetmelerini isteyecektim. Ben suçlu değildim. Suçlu varsa oda, Ülkeme saldıran Amerika ve ona çanak tutan hainlerimizdi.
Yorucu bir yolculuğun ardından, evimizin önüne geldim. Evimiz yıkılmıştı. Ortalık çok sessizdi. Çevrede oturan komşulara koştum. Bir kapıyı çaldım. Tanıdığım bir yaşlı beni görünce şaşkınlıkla oturup kaldı. Evden bir kişi daha geldi. Herkes bir garip, bana ve kucağımdakine bakıyordu.
Nelerin olduğunu sordum. O akşamki saldırıda ailemden küçük kardeşim hariç hepsinin öldüğünü, benimde öldüğümü sanmışlar. Geride kalan kardeşime az yukarıda bir komşunun sahip çıktığını anlattılar.
Acılarım şimdi binlerce kat artmıştı. Sevdiklerim, kardeşlerim, büyüklerim şimdi onlar yoktu. Tek başıma kucağımla bu çocukla yalnızdım. Zaman içinde ailemin, benim başıma gelenlerden haberlerinin olmamasına sevinir olmuştum. Babam çok gururlu bir insandı. Bana yapılanlara karşılık mutlaka bir eylemde bulunurdu. Onlar benim yaşadığım bu çirkin olaylardan habersiz, onurları kırılmadan, bu alçak acıyı duymadan, bu alemden göçmüşlerdi.
Kardeşimi buldurdum. Onunla evimizi tamir ettirip orada yaşamaya başladık. Bana çocuğun babasını sorduklarında, onun bir Türk şoförü olduğunu, savaşta beni Türkiye’ye götürürken, yolda vurulup öldüğünü söyledim. İnandılar, çünkü böyle olaylar oluyormuş.
Ve ardından geçen yıllar…
---Anne niye sustun,
Bu sesle kendime gelmiştim. Bazen oğlumun yüzüne bakarken, yüz hatlarındaki değişmelerin, bana o vahşeti yapanlara benzemeye başladığını görüyordum. Ama oğlum masum ve suçsuz, Allah’ın bana bir emanetiydi, biliyordum. Bazen de karşımdaki çocuktan nefret ettiğim anlarda oluyordu, istemeden. Bunu ona hiç hissettirmeden, karmaşık duygularla yaşayacaktın, mecburdum.
---Anne,
---Oğlum sana daha öncede söyledim. Senin baban Türkiye’li. Türk’ler içinde sarışın mavi gözlü insan çok. Onun için sen farklı olacaksın. Bunu anlamaya çalış.
Allah’a hep dua ediyordum, beni bu yalanımdan dolayı bağışla. Ona gerçekleri anlatıp anlatmamakta hala kararsızım. Belki bir gün, büyüdüğü zaman şartlar uygun olursa…
Mehmet Macit
01.12.2011
Biz bu acıları Balkan savaşında,kafkas cephesinde Ermeni mezaliminde ve Yunan işgalinde yaşadık.Ama neslimize iyi anlatamadık.Çağdaş dünyanın gözü önünde medeniyet canavarı bu aşağılık olayları yirmi birinci yüzyıla bir Millete yaşattı.
Rabbim Milletime böyle acılar yaşatmasın.
YORUMLAR
okudum okudum da yanlış anlama dostum okumaz olaydım çünkü erkek cüssemle yıkıldım
çünkü biz türkler öylesine yıkılmaya alışkın değiliz her ne kadar acıyı bilsekte
Hikayemi gerçek mi bilmiyorum ama duyguluydu hocam yüreğinize sağlık
mehmetmacit
teşekkür ederim.
Rabbim Milletime böyle acılar yaşatmasın.
Güzel temenninize yüreğimle katılıyorum.
Paylaşımınız için teşekkürler.
Selamlarımla.
mehmetmacit
çok çok teşekkür ederim.saygılarımla.
Güzel yazıyı bir çırpıda okudum ibretle.
Denebilecek tek söz vardı onu da yazının sonunda söylemişsiniz.
"Rabbim Milletime böyle acılar yaşatmasın."
O acıları çeken Araplar şimdi düşünsünler 1. Dünya savasında bizlere neler ettiklerini. Ama gel gör ki, onlar da bizim din kardeşimiz, onlar da insan. Amerika- İnciliz askerleri ise bu davranışları ile vahşi birer hayvan.
mehmetmacit
Ortadoğu üzerinde çizilmek istenen harita kapsamında adım adım yol alıyor Avrupalı. Kimini sömürerek, kimini bastırarak, kimi kışkırtarak ve kimini asimile ederek ilerliyorlar. Biz ne yapıyoruz? Biz mi? Hangi biz diyesim geliyor bazen... Oynanan oyunu, senaryoyu biliyor ama hiç bir adım atamıyoruz. İplerimiz ne yazık ki yine aynı ellerin hükmünde. Hani şair diyor ya "Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.." öyle işte...
Tebrikler.
evet edirnede gezerken çok duyduk ege işgal altında iken de ayni acıları yaşatmış gavur türk kadın kızlarına evet çok acı bir dramdı
içim acıyarak okudum düşündüm rabbim bir daha gösyermesin dedim
saygı duydum sizede güzel anlatımdı
hayırlı cumalar size
mehmetmacit
İlâhi Kelam buyurmuş, ama biz kulağımızı tıkamışız: "Siz, onların dinine girmedikçe, onlar sizden razı olmayacaktır."
Ve inananlar, kardeştir...
Şahsım adına, müslümanları (aslında sadece müslümanları da değil, nerede haksızlığa uğrayan varsa) yakan ateş, hangi kıtada olursa olsun, yangını yüreğimde... Çeçenistan, Bosna, Bulgaristan, Doğu Türkistan, Hama, Cezayir, Suriye, Irak... Hangi coğrafyada olduğunun hiç önemi yok. Onlarla beraber yanıyoruz ve elimizden duadan başka gelen bir şey yok. Acizlik, bazan gözyaşı, bazan beddua olarak dökülse de, tek bir müjde ayakta tutan: "İnanıyorsanız, üstünsünüz!" ve " Allah dinini tamamlayacaktır!"
Halkımızın çoğunluğunun da aynı hislerle dolu olduğundan eminim. "Pekiyi neden böyle oluyor?" un cevabı ise buraya sığmayacak kadar çok sebebi barındırıyor.
Milletimizin tek yürek olarak zulme -her kimden gelirse gelsin- karşı durduğu günleri görmek ve masumiyetin, hakkın zafere ermesi temennisi ile.
Selâm ve tebriklerimi iletiyorum.
Yazınızı ibretle ve yaşlı gözlerle okudum .Medeniyet canavarı milletlere karşı yapılması gereken milletçe bu hainlere karşı tek yumruk olmak . Müslümanın müslümandan başka dostu yoktur .Kendimize çekidüzen vermemiz ve değerlerimize çok sıkı sahip olmamız gerekir gemi batarsa hep birlikte batarız . Allah o hainlere bu fırsatı vermesin . Ve çekilenlerden dersalmayı nasip etsin tekrarlarını yaşatmasın .ALLAH SİZDEN DE RAZI OLSUN KARDEŞİM ...SELAMLARIMLA
"Ülkemi yönetenler, Amerika’nın korkusu ile bize yapılanları açıklamaktan kaçınmıştı. Bizi yönetenler, onursuzca bizi satmışlardı. Halbuki bizler Ülkemizin namusuyduk. Ve Ülkemizin namusu hayvanca kirletilmişti…"
Aynı korkuyla bizde sesimizi çıkaramadık bacım. Asıl utanç duyması gereken sen değilsin, bizleriz. Kendi payıma düşen utancı çok derinlerde hissediyorum. Bizi affetmeni beklemiyorum, bekleyemem. Bu utanç bize yeter zaten. İnsan olana...