- 2443 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇANAKKALE'DEN 42 YIL SONRA UZANAN NUR
Adı Ömer Sami Musluoğlu...
Mesleği Doktor.
İstanbul Tıp fakültesini bitirince ihtisas yapmak üzere Amerika`ya gitmiş .
Gerisini kendisinden dinleyelim ve Çanakkale`den yıllar sonrasına uzanarak nurunu parıldatan imanımızın güzelliğini bir daha görelim:
"Amerika`ya gittiğim ilk yıldı. O yılı hiç unutamam.1957 yılı....
Nev York`ta Medical Arts Center Hospital adlı bir hastanede görevlendirildim. Vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak gibi işler. Diğer zamanlarda da labaratuvarda çalışıyorum. Zira burada hastaya o kadar önem veriliyor ki, yine doktorlar direk hasta muayenesine verilmiyor."
İşte o günlerden birindeydi... Bir hastaya gittim.Yaşlıca bir adamdı. Tahminen yetmiş, yetmişbeş yaşlarında görülüyordu. Ona yaklaştım ve..
-"Size kan vermem gerekiyor, lütfen kolunuzu açarmısınız " dedim
Yaşlı adam kanser hastası... Üstelik çok ta kansız kalmış. Elimdeki kan torbasına baktı. Anladım ki kolunu açacak hali yoktu. Kolunu açtım. Açtım ve o anda şaştım kaldım.
Çünkü yaşlı adamın pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı vardı. Yanlış mı görüyorum diye iyice baktım ve gördüğüm Türk Bayrağıydı. İyice emin olmuştum."
-"Siz Türk müsünüz" dedim
Kaşlarını yukarı kaldırarak hayır anlamında işaret etti.
Ama benim merakım gitmemişti.
Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağıı nedir?
Aldırma işte öyle bir şey dedi.
"Bu geçiştirme merakımı daha da artırmıştı. Israr ettim."
"Fakat bu bayrak benim için çok önemli. Bu benim milletimin bayrağı... Benim bayrağım. Ve onu kolunuzda görüyorum. Lütfen beni kırmayınız ve kolunuzdaki bayrağımın sebebini anlatınız"
Bu sözlerim üzerine yarı kapalı gözlerini iyice aşmaya çalışarak, yüzüme derin derin baktı.
Bu bakışlardan ümitlenmiştim.
"Siz Türk müsünüz" dedi
"Evet Türk`üm..."
"İhtiyar gözlerime bakarken tanıdık bir göz arıyormuş gibiydi. Şimdi daha sevecen ve sıcak bakıyordu. Yine tane tane mırıldandı.
"Uzun bir hikayedir. Müsait bir zamanda odama gelirsen sana bu bayrağın sebebini anlatabilirim.... Ama şimdi burda olmaz.."
Sesinde değişik bir titreme vardı. Doğrusu benim de içimde değişik bir heyacanla titremişti. Öyle ya, düşünün Amerika gibi bir yerde Türk olmadığı halde kolunda Türk bayrağı taşıyan yaşlı bir adam görüyorum. Merak etmemek elde mi?
İhtiyara kan verme işlemimi tamamladım. Odasına çıkardılar.
......
"Bu olaydan iki gün sonraydı. Bir boşlukta, hemen yaşlı adamın odasına gittim. Beni hemen tanıdı. Kolundaki bayrağın sırrını öğrenmek için geldiğimi söyledim. Başını salladı. İsteğimi kabul etmesine sevinmiştim...."
"Derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı"
"Yıl 1915 .... Tabii sen hatırlamasın o günleri... Çanakkale diye bir yer vardır Türkiye`de.... Orada savaşmak üzere bütün hıristiyan devletler asker topluyordu. Ben Avusturalyalıyım."
"İngilizler bizi toplayıp dediler ki:
Barbar Türkler, hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bu sebeple bütün dünya o barbarlara karşı cephe almış durumda.... Birlik olup üzerlerine gideceğiz.
Bu savaş çok önemlidir."
"Biz de inandık sözlerine. Ve savaşmak isteyenler arasına katıldık. Bizim beynimizi yıkayan İngilizler, Türklere karşı topladıkları askerlerin tamamını Çanakkale`ye sevk ediyorlarmış."
"Bizi gemilere doldurup Mısır`a götürdüler" Bir kaç ay talim gördük. Sonra alıp Çanakkale`ye getirdiler."
"Savaş denen şeyin dehşetini ilk defa orada gördüm. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlece kişi can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşıyorduk. Teknoloji ve asker bakımından onlardan fazlaydık."
Daha sonraki günlerde....
"Biz Gelibolu denen yerde karaya çıktık. Saldırıyoruz. Bizi püskürtüyorlar, tekrar saldırıyoruz..... Derken bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.... "
Yaşlı anzak anlatmaya devam ediyordu.
"Dipçik darbesinden sonra neler olduğunu hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda bam-başka insanların yayındaydım."
"Nasıl korktum anlatamam"
"Ama baktım ki bütün yaralarımı sarmışlar. Bu adamlar beni isteseler öldürürlerdi ama öldürmemişler ve üstelik yaralarımı da sarmışlar diye düşündüm ."
"Beni cephne gerisine götürdüler. Orada başka yaralılar da vardı"
"Bütün bu düşüncelerden sonra Yazıklar olsun bana dedim... Ama pişmanlığımın bir faydası yoktu"
"Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. Ancak benim hayatımı kurtaran asil insanları, Türkleri unutmak istemiyordum.
Onlarla konuşamamıştım ama daima insanlık ve kibarlık görmüştüm. Unutmam da mümkün değildi. Sonunda koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım"
"İşte merakınızın cevabı"
Ben bayrağın sırrını anlamıştım. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
Yaşlı anzak devam etti:
"Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarımı sararak iyileştiren, beni sağlığıma kavuşturan Türk`lerdi. Şimdi de Amerika`da yıllar sonra beni iyileşytirmeye çalışan yine bir Türk genci...."
diye mırıldandı.
Sonra bana adımı sordu.
"Ömer cevabını verdim."
"Peki niçin Ömer adını vermişler diye sordu"
"Babam Müslümanların ikinci halifesi ömerden etkilenerek bu ismi vermiş"
"Yahu senin adın bir Müslüman adı mı?
Gözleri doldu. Gözlerini gözlerime kenetlemişti.
"Senin adın ne güzelmiş..... Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi. Ancak bundan sonra Anzak Ömer olsun dedi."
İçimi tatlı bir heyacan sardı.
"Peki doktor bey Müslüman olmak zor mu" diye sordu.
Şaşırdım. Nasıl hemen de Müslüman olmaya karar vermişti.
Meğer o yaşa gelinceye kadar içten içe hep düşünüyormuş.
"Sonra kendisene imanın ve İslamın şartlarını anlattım. Kabul etti. Kelime-i Şehadeti öğrettim. Birlikte söyledik. Titreyen dudaklarıyla hem tekrar ediyor, hem de çocuklar gibi ağlıyordu."
"Bir gün bulduğum bir tesbihi kendisine hediye ettim. Artık Ömer Amca yattığı yerden Allah`ın adını zikrediyordu."
Bir gün yanına gittiğimde... "Beni yalnız bırakma , olur mu? dedi.
Ne gibi Ömer Amca dedim.
"Ara sıra gel İslamiyeti anlat" dedi.
"Tabii her gün geleceğim. Merak etmeyin"
"O günden sonra her gün yanına gittim. Bildiğim karadıyla İslamiyeti anlattım. Fakat Ömer Amca her gün eriyordu."
"Bir gün hastene hopörlerinden bir ananos duydum.
"Doktor Ömer, doktor Ömer... Latfen 217 numaralı odaya gelin"!!!!
"Tamam dedim bizim Anzak Ömer yolcu galiba"
"Odasına vardığımda, sağ elinde tesbih açık duran sol kolunda dövme Türk bayrağı ve gögsünde imanıyla Ömer amaca cana kurulmuştu.
Yanına oturdum. Kelime-i Şahadet getirttim. O şekilde kucağımda can verdi."
Anzak Ömer Amca bana vefatından önce şöyle demişti:
"Ben, Türkleri tanımazdan önce, sade kendini düşünen bencil biriydim. İyilik etmeyi, yardımseverliği ben Türklerden öğrendim. Çünkü sizin dedeleriniz dahi bize iyilik etmişlerdi. Bende öyle olmaya çalıştım....."
Hikmet ELİTAŞ
(Dr.B.S.Özsoy `un Destanlarla Çanakkale Kitabından)
(Özetle)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.