NATIONAL ENDOWMENT FOR DEMOCRASY (NED)-2
Özellikle yerli sivil toplum kuruluşlarına yabancı vakıfların ve kuruluşların verdiği maddi desteklerin ne amaçla verildiğinin iyi sorgulanması gerekir.Anılan kitapta (s.57) şöyle ifadeler var ; "Paranın devlette değil de,vakıflardan,cemiyetlerden -şimdiki adlarıyla hükümet dışı kuruluşlardan-alınmış olması suç sayılmıyor.Türkiye de icat edilen nitelemeyle "resmi para" suç oluyor.gayri resmi para ise "yardım" ya da " destek" oluyor. NGO dan (Non-Govermental Organization -(resmi olmayan)sivil toplum kuruluşu) para alırsanız "insani",devletten alırsanız "derin para" oluyor."foundation" ve "stiftung"dan alırsanız "demokrasi-hürriyet" ve "kültür mirasının korunması" için alınmış olunuyor.Buna karşılık "rabıta"da ya da islama çağrı cemiyeti’nden alırsanız "irtica" ve "dışa bağımlılık" ya da "kökü dışarıda" oluyor.
Başka bir devletin egemenliği altında bulunan topraklara,o devletin rejimini,sistemini değiştirmek üzere etkinlik gösterenlere ,yabancı bir devletin resmi bir kuruluşundan para aktarılmasının değerini anlamak için paranın hangi niyetle verildiğine bakmak gerekmez.Operasyona "demokrasinin kurulması" ya da "sosyal araştırma" ya da "think tank" demekle ,alınan para aklanmaz."
Bu düşünceye aynen katılıyorum.Osmanlı döneminde misyonerlik faaliyetleri amacıyla bu topraklarda bir çok kurumun kurulduğunu,bir çok şeylerin yapıldığını biliyoruz.Merzifon’dan,Tarsus’a,Tarsus’tan Harput’a kadar misyoner okullarının açıldığını biraz tarih araştırırsanız göreceksinizdir.Bu kurumlar genelde dinsel amaçlı olduklarından o zamnki karma toplum yapısından dolayı hristiyan azınlığa hizmet ediyormuş gibi görülebilirler.Bu kılıf kabul edilebilir değildir ama mazur görülebilir.Ama günümüz dünyasında olaylar çok daha farklı bir şekil almış durumda.Adamlar alenen senin ülkenin dinamik yapısını felce uğratacak opesyonlara imza atmak için gayret sarfediyorlar.
Hasankeyf’e baraj yapılmasının engellenmesinden,Altın madeni çıkarılma bahanesi ile toprağın siyanürle zehirletildiği ve orman katliamlarının yapıldığı olgusuna,oradan tutun mecliste yeterli kadın temsilci olmamasını, kadın haklarını küçümsemek manasına geleceğine,kürtlerin yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi ayağı ile fedaratif bir yapıya dönüştürlmesine kadar nice olaylarda,iyi bir analizci iseniz hep ABD,Avrupa ve Alman vakıflarının ayak izlerine rastlaycaksınızdır.Hatırlarsanız ne acıdır ki rahmetli Hablemitoğlu Türkiye de ki altın rezervlerinin ortaya çıkarılmasını engellemek için sivil toplum örgütleri yoluyla Alman vakıflarının bu işi organize ettiğini kitaplarında yayınlamasından kısa bir süre sonra kim vurduya kurban gitti.
Bu toplumun gerek demokratik gerekse ekonomik ve ulusal değerlerinin yozlaştırılmasında bu tür yabancı vakıf,dernek ve kuruluşların para aktardıkları yerli işbirlikçisi STK’lar da önemli görevler üstlenmektedirler.AKUT gibi,Kimse yok mu derneği gibi,veren el derneği gibi toplumsal yardımlaşma ve dayanışma amacı ile kurulmuş dernek ve STK’lar elbetteki safiyane bir amaçla kurulmuş olabilir ama içinde "domokrasi","insan hakları", "kadın hakları","çoğulcu demokrasi","yerinden yönetimler","sendikal haklar" gibi ifadeler bulunan bir çok toplumsal kurluşlar iyi niyetli gözükse de aslında farklı amaçlara hizmet edebilmektedirler.İçinde bu tür isimleri barındıran kurluşlara ben hep şüpheyle yaklaşmışımdır.Dolayısı ile tamamını aynı kategoriye koymamakla birlikte STK’ların gerek mali yapılarının,gerekse amaçlarının istihbarat birimleri ve devlet tarafından çok sıkı kontrol edilmesinden yanayım.Kontrol korkmaya mani değildir.Korkun yoksa bırak seni kontrole gelsinler.Ama düşünüyorum da şu an Türkiye de bir ayağı dışarıda olan bir STK’ya kontrol amaçlı bir baskın yapın, bakın Türkiye’yi nasıl fikir düşmanı ve STK lardan korkan ülke ilan ediyorlar bir görün.
(devamı gelecek...)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.