- 961 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Mandalinalar Tezgahta
Aslında beş dakika önce yataktaydım, ama kalkmak zorunda kaldım. Nasıl bir akşam bu böyle?
Eve geldiğimde mutfağa bile girmeden bilgisayarın başına oturdum. Yetişmesi gereken işler var. Geç kalınmış bir akşam yemeğini yine bilgisayar başında atıştırdıktan sonra çayımın yarısını dahi içemeden dayanılmaz bir uyku bastırdı. Nereden geldiğini anlamadım, esnememiştim bile. Biraz direndim ama göz kapaklarımı tutmak imkansız gibiydi. Çalışmak zorundaysanız ama çok uykunuz varsa yatmaya gitmeden önce şunu denersiniz: "beş dakika masaya başımı koyayım da sonra yine kalkarım". (Ben de öyle yaptım.) Aslında yanlış bir karardır ama doğru kararı vermeden önce bunu yapmak şarttır. Gerçekten de beş dakika sonra boynunuzda bir ağrı ve yüzünüzde kitap kalem ya da cetvel gibi bir kırtasiye malzemesinin iziyle kalkarsınız. (Evet ben de öyle kalktım, ama çift pirinç iziyle. Çift pirinç üstümdeki hırkanın modeliydi de. Boynumla beraber üstüne yattığım kolum da uyuşmuştu yani.) Hala uykunuz vardır ve eskisinden daha da ağır şekilde bastırmaktadır. Artık en doğrusunun yerinize yatmak olduğunu anlamışsınızdır. Anlamıştım. Son bir gayretle soğumuş çayı mutfağa geri götürdüm ve banyoya gidip dişlerimi fırçaladım. Bir yandan da bu uykunun niye bu saatte geldiğini düşündüm. Hasta mıydım acaba? Belki de yarın burun akıntısı ve boğaz ağrısıyla kalkacaktım kim bilir? Yapılacak birşey olmadığına göre en iyisi yatmaktı. Ben de öyle yaptım.
Ama uyuyamadım. Çünkü dışarıdan müzik sesi geliyordu. "mandalinalar tezgahta kokusu girse kanıma..." Kim açmıştı bu müziği? Müziği sevmediğimden değil, aksine çok severim ama istediğim zaman, istediğim volümde ve istediğim şarkı olduğunda. Şu anda bu üç koşuldan biri bile sağlanmış değildi. Karşıdaki etsiz çiğ köfteci mi açmıştı acaba, yoksa yandaki oto teypçisi mi? Kulağımı kapatmayı denedim ama ortalamanın üstünde hassastırlar kulaklarım ve bana mısın demediler tabii. Ardından Murat Dalkılıç ve Ferhat Göçer geldiler. Uyumaya imkan yoktu, kalktım. Sallana sallana salona gittim. Camdan bakınca yandaki dükkanın önünde dikilen dört delikanlı ve park lambaları yanan kapıları açık bir araba gördüm. "ayrılırsak ölürüz biz.." de devam ediyordu bir yandan. Balkona çıkıp "hadi kardeşler evinize, bak yatsı okundu, anneniz merak eder sonra" desem? "babanız gelmiştir eve" desem? Üzerlerine hortumla su sıksam? Arabanın aküsünün bitmesi için dua etsem? Saçmalamayı kesip odaya geri döndüm.
Kendini doğulu olarak tanımlamakta hiç tereddüdü olmayan ben, bir seferinde,çok batılı tarzda bir gıcıklık yapıp, asker uğurlamak için bizim evin tam karşısına yine böyle arabayı çekip oyun havalarını da sonuna kadar açıp şakkıdı şakkıdı oynayan bir grubu polise şikayet etmiştim. O geceyi hatırladım. Şimdi olsa yapmazdım herhalde. Ama içimden kızmama engel değildi bu. Gürültüyü hoş göremiyorum. Bazı insanlar hayatı görerek bazıları dokunarak anlarmış derler ya ben duyarak anlayanlardanım. Elimde değil. Tam da şimdi Murat Boz diyor ya" iki şarkı okundu birisi çok dokundu..." Benim de algılarım ses üzerine kurulu. Bazen biri bana tahtaya tebeşir sürterek ya da porselen tabağın üzerinde çatalı cayırdatarak işkence etse, vatanıma ihanet eder miyim diye düşünürüm.
Saat ilerliyor. Hala yetişmesi gereken işler var ve hala uykum var. Yıllardır bu yol üstünde oturuyoruz, sabah çöp arabası ile kalkıyoruz sonra ilk belediye otobüsü ile kahvaltı yapıyoruz, akşam dolmuşcuların havalı kornaları ile irkile irkile balkondan soğan patates alıp yemek yapıyoruz, gece motorsiklet sesleri, kukalı saklambaç oynayan çocukların sesleri, oto teypçisinin müzik sesleri. Ankaralı Namık’tan Ankaralı Turgut’a uzanan geniş bir repertuar, darbukada atraksiyonlar, elektro bağlamada inleyen nağmeler. "Zahidem kurbanınım nolacak halım" Evet nolacak halım ben de merak ediyorum. Yaz gelip de camlar açılmadan sıcaktan durulamaz olunca bu ev, o zaman ne olacak?
Sandalyede belim tutulacak neredeyse. Gidip yatmam lazım. Yarın yeni bir gün ve yine yetişmesi gereken işler var. Gençler iç sesimi mi duydu bilmiyorum ama gittiler. Yarın akşam yine gelirler. Yarın ben de bir külah çekirdek alıp balkona çıkıp onlarla mı takılsam şikayet etmek yerine, ne yapsam acaba?
YORUMLAR
cizgilikagit
Ziyaretiniz için yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Selamlar.
Hay Allah! Ben de mandalinaların tezgahta yeni boy göstermeye başladığı zamanda kaleme alınmış bir yazı galiba diyerek okumaya başlamıştım. İnsanın son moda şarkılardan haberi olmayınca... Cahillik işte...
Evime bir-kaç yüz metre mesafedeki çay bahçesinde düğün- nişan- sünnet... eğlenceleri başlayınca, benzer duyguları yaşayacağımdan emin olarak, sabırlar diliyorum. Keşke insanlar şu empati dedikleri şeye birazcık sahip olsalar... Küçük bebeği olan vardır, hastası, yaşlısı, canı sıkkını, uykusu gelmiş olanı, sınava gireceği... En basit özgürlük tanımını bari ihlal etmeden yaşayabilsek, ne güzel olurdu: Benim özgürlüğümün sınırı, başkasının özgürlüğünün sınırının başladığı yere kadardır.
Tasvirlerinizdeki gerçeklikle, cümlelerinizdeki isabetle duygularınızı birebir geçirebiliyorsunuz. Güçlü kaleminize tebrikler.
Selâm ile...
cizgilikagit
Bizim gençler dün akşam ortada yoklardı neyse ki. Bu akşam gelebilirler ama ne de olsa haftasonu.
Nazik yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Selamlar.
Bizler aşağı yukarı aynı zincirin halkalarıyız.
Kimimiz paslı, kimimiz kalaylı, kimimiz de oldukça parlak çelikten. Fakat sonunda yine aynı halkalarız.
Paslıların halkaların bulunduğu yerlerde şıkıdım sesler bile yok. Kalaylılar o seslerden çok mutlu, ama parlak çelikler o sesleri duymak için neler neler vermez kimbilir.
Sevgiyle.
cizgilikagit
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Selamlar.