- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Minimalize Edimler 4
Çeşitli paradigmalara ihtiyaç duymadan, zahmetsiz ve doğal bir güdünün nihayetinde insanoğlunu genel geçer bir kategorinin öğesi olarak konumlandırıyoruz: Her insan iyi veya kötü.
Aslında durumun failini tanımlarken kullandığımız ‘insan’ mefhumu, ifadenin duruluğunu bulandıran bir kelime. Zira birçok alt kategoriyi içerisinde barındıran, çok renkli ve dahî çok sesli bir kelime olduğu için, doğrudan tanımlamada kullanılamayacak kadar yetersiz. Oysa ki doğru bir tanım için şunu demeliydik: Allah’ın kulu olan insan; yani aktif beşer, Allah’ın muhatabı olmuş –istemsiz olarak o pozisyonu işgal eden insan; “kul insan” iki türlüdür: iyi veya kötü.
İnsanları bu şekli ile kategorize etme eylemini, bireyin doğumunun evveline, varlığının kazanmamış bir mahîyet olan hâline saklamadık; yeni doğmuş bir bebeği, bu iki etiketten herhangi biri aracılığı ile tanımlayıp kategorize etmek olanaksız. Zira eylemli olma, Allah’ın huzurunda bir özne olma yaşamsal sürecin o döneminin vaat edebileceği, o dönemin, o yaşların mümkün kılabileceği reel tecrübeler değil.
Allah’ın insanoğlunu bir özne olarak tanımlayıp huzuruna kabul etmesi hem zihinsel bir kemâl durumu, hem de tecrübesel bir birikim durumu ile ilişkili. bu hazırbulunuşluk, takdîr dediğimiz gayr-i iradî gerçekleşen tecrübeler dizimi ve takdîr neticesi ,evrensel nizam için elzem olgular arasına dahil edilmiş zaman mefhumu ile ilintili: Bir insan belirli bir süreç sonunda, ta’yin edilmiş bir ânın ötesinde kul insan olmak için gerekli olan hazır bulunuşluğu elde etmiş olur. Lakin tamamen kontrolsüzce ve zahmetsizce; bir insan için hazır bulunma durumu, istemli bir hakikat değil.
Hazırbulunuşluk için iki hakikatten, iki temel olgudan bahsettik. Biz bu olguları nesneleştirip ‘eşik değeri’ olarak tanımlayalım. İnsanlardaki bu eşik değerine erişme ve sonrasında tecrübelediği durumlar, eski deneyimlerinden ivmeli sapmalar gösterir, fark yani ayrıklık bağlamında: Bu durumun etkeni olan tek bir olgu var; eşik değeri evvelinde tecrübelenen deneyimler istemsiz, sonrasında tecrübelenen her deneyim ise istemlidir. Ve bu eşik değerini insan hayatının ekvator çizgisi olarak tanımlamak yanlış olmaz; ömür dediğimiz yaşamsal tecrübelerin konuçlandığı platformunun neresine yerleştiğini bilmek de, sadece insanın Rabb’i olan Allah’ın bilgisinde.
Her birey istemli deneyimlerinin ilklerinden itibaren, diğer bireylerden ayrışmanın gerçekleşmesi için veri depolar; bu veriler o bireyi yaşadığı kadar iyiye/kötüye yaklaştırır. Bu dinamik bir süreç ve bu dinamizm doğrusal yada ivmeli bir hareketin neticesi olmayabilir. Ama nihayette birey hayatının , birey ömrünün yada bireyin devirmiş olduğu ânların totali onu, herhangi bir ân için, daimi olarak bir kategorinin dahili yapar. Her kul insan, her zaman ya iyi yada kötüdür.
Tırnak içerisinde şunu da belirtmek elzem: İnsanları ayrıştırmada kullandığımız kategori birimlerini her birey, bir nitelik olarak mahiyetine ekler. Ve İnsanoğlu bu hâl aracılığı ile, sahip olduğu nitelikler değişken olabilse de, daimi bir sahip konumunda: Bir kul insan, iyi veya kötü olması ile, hayatının her döneminde nitelik sahibi kılınmıştır. Hiçbir insanın zembili boş, mahiyeti katıksız değildir. Mahiyetin katıksız olarak mevcut tutulduğu hâli eşik değeri öncesi dönemde görüyoruz.. yani özne olmanın evvelinde..,
Şimdi de, bu belirtgelerin ışığında, asıl değinmek istediğim mevzunun bahsini apmak istiyorum:
Süt hakkından, yani annelik hakkından bahseden her kadın, gerçek bir bencil ve daha da önemlisi haksız bir bencildir. Haksızlığı şu sebepledir; bir kimse kul olmadan evvel, başka bir kula borçlanmıştır. Denge yoksunluğu hukuksal bir problemin mevcut olmasını engelliyor: ilişki kul-kul olmayan ilişkisi olduğu için, denk olmayan iki beşer arasında ilahî adalet hükümleri etkisini yitirir.
Kul olmayan istemsiz olarak bir kul’a borçlanmıştır, borçlu kılındığı için borç sahibidir.
İki özne arasında iradesel bir denklik yok ise, borçlu olma durumu için mantıksal bir gerekçe edinmenin meşru bir yolu da yoktur.
Hülâsa, söylemek istediğim şey şu: bir annenin evladına sütünü helâl etmesi/etmemesi meşru bir eylem değil. Bunun aksine iman etmiş her birey yanılgıdadır. Oysa ki yanılgıda sadece ziyân vardır.
Pas.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.