- 502 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
pranga-1
Zaman durmuştu kıyısında durduğum denizde.Durmayan şeylerde vardı dalgalara karışan, rüzgarlarla yarışırcasına olan düşlerim gibi hareket halinde olan adını bir türlü koyamadığım kelimeler zihnimi zorlaya dursun.
Başlamakta olan fırtınanın ilk busesi yosun kokusunu dudaklarıma bırakmasıyla gülümseyip kıstım gözlerimi. Bir yel ayağımdan elllerime kadar uzanan prangamdaki paslı halkalarla konuştu şıngırtılıca. Havada asılı zincirler boşlukta sallanı vermişti.
Üstümde ikinci turunu tamamlayan martı son çığlığını da havaya oradan denize bırakarak uzaklaştı kayalıklardaki yuvasına. İlk damla düşerken kirpiklerime gökten gri bulut ayrılık vaktinin ilk mektubunu bana göndermişti.
Çiselemeye başlayan yağmur beni bekleyenin elini havada sallamasına neden oldu. Onun orada ıslanmayacağını ve rahatsız olmayacağını bilseydim ben prangalarımla yalın ayak kumsalda dans edecektim.
Denizdeki Yunus belki görmeyecekti ama o beyaz martı beni görecekti yağmuru kollarıma alışımı. Her geçen gün dahada zor geliyordu denizle,kumlarla ver rüzgarlarla vedalaşmak. Bu bir ben bir o yunus balığı bir martı bir de prangamdaki zincirler bilirdi.Oradan ayrıldıktan sonraki birde düşlerim.
Son salisesine kadar denizden çıkacak kanatlı tanrıların çıkmasını bekledim, beni uzaklara götürmesi için. Elimdeki helezon şeklindeki midyeyi son kez köpüğündeki dalgalarındaki tuzlu suyla ıslayıp cebime doktum. Şıngıdadıysada zincirler.Alışmaya başlamıştım o vakitsiz gitmelere.
Yaralı bir gladiatörün ölmek üzere verdiği arenadaki son savaşının yorgunluğundaki gibi ayaklarımı ıslak kumlara sürüye sürüye ağır adımlarla beni bekleyenin yanına doğru yürüdüm.Fırtınanın sileceğini bilsemde kumdaki ayak izlerimi zincirlerim silmesin diye halkaları omuzuma attım.
Her adımımı daha sıkı attışım sonradan göreceğim birşeylerin bana aitliğiydi.Her ne kadar gözümle göremesende ruhum hissedecekti en azından. Buna da tek şahit olan beni bekleyen olacaktı belki.
Her geçen gün zorlanmaya başladığımı anlıyordum dönüş yolunda. Nefesim kesilir gibi oluyor göğüs kafesimin sol yanındaki bir bölgede bir ağrı inceden inceye saplanırken ayak adelelerim için paslı prangamın ağırlığı çok gelmeye başlamıştı. Birde her adımda dikleşen yol.
O önce ben onun arkasında yürürken, dudaklarından geriye çıkan duman bana eşlik etmişti her seferinde. Çıkarken uzun kıvrımlı dar toprak patikadan sırtımı dönüp son kez daha baktım çırpınan denize ve benim içim ağlayan buluta. Hiç anlayamadığım şeydi o yaşadığım saniyelerin düş gibi gelirken döndükten sonra geçirdiğim zamanın kavuşma anına kadar asır gibi geçmesi.
Önümde duran sigarasını parmak uclarının arasına sıkıştırıp hoyratça rast gele atarken anladım geleceğimiz yere ulaştığımıza. İşte o an kendime sordum hayat sevdiğimiz anlar kadar kısa,kısa geçirilmişliğimi değerliydi.
Değeri değerli kılan yitirilmesiylemi anlaşılırdı. Anlamak için koca bir pranganın zincirleri gibi metinlere mi yazmaktı.Ya da bir şiir gibi az öz çok anlamlı kelimeyle mi yazmalıydı hayatı.
Bilirdim ki saygı bana güç verir içimdekileri bildiğim için. Onun için prangam her seferinde hafif kalır çoğu kez. Saygı duyulanların yaptıklarıydı beni en çok yoran (deli) ruhumu.
Gözlerim karşımda örülmüş yüksek geniş duvarları oluşturan kesme taşların arasındaki yosunlara dokundu.
Önde yürüyen adam yanıma yaklaşarak koluma girdi.Ağzındaki sesi havaya karıştırıp kapılara seslendi. Paslı demir kapılar beni kucaklamak için açılırken gıçırtısıyla,bıraktım yerlere sürünmesi için prangamı. Beni tek bağlayan şeydi bu açılan kapılar.Yoksa kırardım prangalarımı.
Şimdi onun şiirlerini okumak isterdim aslında.Tanımasamda seni. En çok saygı duyduğum şaire. " Hasretinden Prangalar Eskittim Oy Havar.." Ahmet ARİF abim olsaydı.
Bırak boş ver bunları derken içimden, o viski adına karışan ismiyle JACK, seslendi bana.Duymadım ama içeri girmemi söyledi.Ben başımı salladım söylediği hiçbir şeyi anlamamışcasına..
Ona hep saygı duydum her paslı kapıdan içeri girişimde. Tek sancım ise yanlış anlaşılmak. Kafama o gün yine takıldı koca bir ummanda uçan martı özür dilemiş denizden kapahatim özrümden çok diye komikmiydi ki o kadar bir özür dileyiş söz söyleyiş...
İkinci kapı açılırken hep kafamda o kumsalda denizle konuştuklarım,fırtınanın bana söyledikleri ve içime çektiğim Tanrıdan gelen enerji geldi. Bir gün ölmeden yaşayabilirsem eğer ayak izlerimi göreceğimin farkındaydım. Farkına vardığım diğer şeyse etrafımı saran küflü duvarlar ve göğü kapatan tavandı...
Yinede gülüsedim ben.Az önce sahildeki an için. Ve o an için sonuna kadar kalabilirdim. Bir ömür için bir an yetebilirliği belkide....
klavye yorgunluğu yazma rahatlığı....seslendirme yok alay konusu.... heceleyerekte olsa okumak güzel yazarken katletsemde türkçeyi.....
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
yürekten saygımlasın her daim bilesin..
Annem benim..