AŞK-I YAZAR
AŞK-I YAZAR
Ne kadar anlayabilirsiniz bir yazarı ya da şairi… Güvenebilir misiniz, bağlanabilir misiniz ya da biraz daha ileri gidip âşık olabilir misiniz mesela… Uçurumun kenarında, atlamak ile atlamamak arasında yaşanan çelişkide sizi mi kurtarır bir yazar hayatı pahasına; yoksa atlıyor olmanızdan kaynaklanan yazılası durumu kâğıda mı dökmeye başlar… Acınızı paylaştığını zannettiğiniz bir anda, şeytanın onu her şeyi kâğıda dökme konusunda dürtüyor olduğu gerçeğini ne kadar kabullenebilirsiniz ayrıca…
Ne kadar yakalayabilirsiniz mutluluğu bir yazara âşık olduğunuzda… Sevgisini ya da duygularını gösterir mi size yoksa yine ruhunu kilit altına alan dürtüyle içine mi gömer her şeyi, belki de bir daha açılmamak üzere hazırlanmış mezar misali… Aslında olumsuzu arar çoğu zaman bir yazar, var olma çabasını devam ettirebilmek adına. Boşuna “Sakın bir şair sevme… Seni yazmak için, seni terk eder…” dememiş belki de aynı duyguları anlatmaya çalışan bir sözcük cambazı.
Ne kadar karşılık verebilirsiniz bir yazarın derin duygularına… Gözlerinizin içine bakarken ruhunuzu okur bir yazar, kişiliğinizin ince çizgilerinde dans eder, herkesin gördüğünü görmek yerine anılarınızda gizli kalmış sırlara ortak olur. Bir bakarsınız siz olur bir anda, sizin dilinizden konuşup, sizin beyninizle düşünür… İkileme düşürür sizi kendi bilinmezliklerinizde ve bir bakarsınız ki başkahramanı olursunuz belki de yazdığı en değerli yazının…
Ne kadar gerçek ne kadar gerçek dışı olduğu anlaşılabilir mi bir yazarın... Ürettiği hayal dünyasında yer alan karakterlerden ne kadar farklı olduğu nasıl bilinebilir ki gerçek hayatta… Onunla karşılaştığınız anda kim bilir hangi kahramanının kişiliği kaplamıştır ruhunu. Kör bir kemancının şeytani tavırlarını gösterir belki size, belki de umudun arka bahçesinde açan çiçeği betimlemeye çalışan bir çocuk olur karşınızda… Bu karmaşanın yol açtığı dengesizlikle zorlar sizi… Kafanızı karıştırır belki de sırf olduğunuzdan farklı davranmanıza yol açmak adına...
Ne kadar fedakârlık yapabilir yaşamından… Hep yazmasa da yazma düşüncesiyle yaşar bir yazar… An gelir her şeyi feda edebilme derecesinde gemileri yakma eylemine doğru yol alır. Bizzat kendisi bozar belki de yolunda giden işleri, hoşlanmaz ruhunu rahatsız eden dünyanın düzenli dengesinden. Kaos ortamına ihtiyaç duyar ansızın, daha sonra ortaya çıkan karışıklığı düzeltme çabasına bürüneceğini bile bile…
Ve daha ne kadar, “Ne kadar…” ile başlayan paragraf yazabilir bir yazar?
Zordur bir yazardan dengeli davranmasını beklemek… Acaba bu yazısında beni mi yazdı diye beklemek gibi tedirgin eder insanı… Sabır ister, anlayış ister, sevgi ister onu anlamak…
Belki de asıl önemli olan onu anlamak değil, “Seni tanıdığımdan beri yazamıyorum” dedirtebilmektir…
Zira ne demiş bir yazar:
"Gözlerinin önünde küçülüyor harflerim. Üzücü bir suskunluğun içinde durup ‘Hepinizi tanıyorum, şaşırtıcı değilsiniz, bizde bu harflerden çok var’ der gibi bakıyor gözlerin. Gözlerin olmasa yazmazdım ve gözlerin yokken ben iyi bir yazardım. Bozdun harflerimin fiyakasını."(Y.ERDOĞAN)
Saygılarımla...
Pelin…
Nisan/2012
YORUMLAR
Bir yazarı yazdıklarından tanıyabilir misiniz?
Bence tanıyamayız, belki ipuçları verir harfleriyle ama hepsi bu. Bir yazar isterse kelimelerden kendine kocaman bir saray inşa eder, kendini de kral, kraliçe. Siz onun, kendini size tanıttığı kadarına taliplisinizdir.
Ne güzeldi yazınız.
Sevgilerimle
pelin
Saygılarımla...