- 1537 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
23 NİSAN BAYRAMI TÜM DÜNYA ÇOCUKLARINA KUTLU OLSUN
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI
TÜM DÜNYA ÇOCUKLARIMIZA KUTLU OLSUN.
Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü,
yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız!
Memleketi asıl aydınlığa boğacak
sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,
kıymetli olduğunuzu düşünerek
ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şeyler bekliyoruz.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulduğu gün olan 23 Nisan’ı çocuklara armağan etti. UNESCO, 1979 yılını “Çocuk Yılı” olarak ilan ettikten sonra Türkiye Cumhuriyeti 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını bütün dünya çocukları ile her yıl coşku ile kutlanmaktadır.
Acaba çocuklarımıza Uluönder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına,Cumhuriyet’e, Şanlı Türk Bayrağımıza, bütün milli ve manevi değerlerimize olan duyguları, sevgi ve saygıyı yeteri kadar veriyor muyuz? Bana kalırsa ne yazık ki eski yıllara göre yeni kuşaklar bu değerlerimizden uzaklar.
Her yıl Ülkemizdeki çocuklarımız ile birlikte Dünyanın farklı Ülkelerinden Türkiye’ye gelen minik yavrularımız ne güzel ve nasılda mutlu 23 Nisan Bayramını hep beraber kutluyorlar. Türkiye olarak bu konuklarımızı misafir etmek, ağırlamak onur vericidir. Onlara Türklerin ne kadar misafirperver olduğunu göstermek yarışında olmak ne güzel bir duygudur. Dil, din, ırk v.s. gözetmeksizin bütün dünya çocukları ile beraber bizim çocuklarımızın el ele, yürek yüreğe 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladıklarını görmek her yıl beni çok duygulandırır ve olağanüstü mutlu olurum. İşte o an şöyle düşünürüm ve içimden “ Keşke büyüklerde çocuklar gibi olsa, onlar gibi davranıp, onlar gibi düşünüp kim olursa olsun, asla ayırım yapmadan dostça, el ele barış ve huzur içinde yaşasalar” diye hayal kurarım.
Keşke büyüklerimiz, çocuklarımızı örnek alsalar işte o zaman Dünya çok daha güzel olurdu diyorum. Sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik, bağlılık, ne güzel bir değerdir anlayana. Oysa bütün bu güzellikler varken neden dostça yaşamayı öğrenemiyoruz.?
Her yıl 23 Nisan tarihinde “ Bizim çocuklarımız mutlu mu acaba” diye düşünürüm.
Gözlemlediğim ise ne acı ki son yıllarda Çocuklarımız mutlu değiller. Eski kuşak bizlerin çocukluğumuzdaki yaşadığımız gerçek mutlulukları ne yazık ki onlar yaşamıyorlar, yaşayamıyorlar ve yaşatılmıyor üzgünüm. Çünkü:
1- PAYLAŞIM BİTTİ : Ekonomik durumu iyi olup oyuncak ve okul ihtiyacı olağanüstü fazla olan aileler, bunlara sahip olamayan çocuklarla paylaşım gereği görmedikleri gibi, üstelik kütüphaneye de bağış yapmayıp kitapları, oyuncakları,giysileri çöpe atanlar var,yazık! Olmayanlara verseler ne iyi olur.
2- AİLELER PARÇALANDI: Çağımız elektronik çağı oldu ama ne yazık ki aileler parçalandı. Televizyon ve Bilgisayar başta olmak üzere diğer farklı oyuncaklar nedeniyle çocuklarımız odalarında Bilgisayar başında, anne ve baba TV. karşısında kumanda ellerinde. Aile fertleri bir araya gelemiyor, bir şey paylaşılamıyor. Böyle olunca da aileler birbirinden kopuyorlar. Kendi iç dünyalarında çocuklarımız yalnızlar.
3- ÇOCUKLARIMIZ SINAV YARIŞINDA: Özel okullar ve Dershaneler öğrenci bulup,para kazanmak,çocuklarımız ise dershane peşinde sınav yarışında.Oysa eğitim yeterli ve kaliteli olsa dershanelere gerek kalmazdı. Ama ne yazık ki şimdi dershanelerin de amacı öğrenciyi sınavlara hazırlamak değil, ekonomik olarak rant sağlamak. Başarılı öğrenciler üzerinden reklâmlarını yapıyorlar. Amaç kaliteli eğitim değil sadece çok para kazanmak. Zavallı çocuklarımızda yarış atı gibiler.Zamanlarının çoğu test çözmekle geçiyor. Çocuklar çocukluklarını yaşayamaz oldular, gelecek için sınav yarışındalar.
Çocuklarımız yetersiz eğitim öğretim içinde olunca da sınav maratonu için sabahtan akşama kadar okul, akşam ders, hafta sonu dershane, hafta içi etüt,böyle olunca da çocuk mutluluğu nasıl tanısın. Kendine ayıracak zaman kalıyor mu?
İnanın çocuklarımıza acıyorum ve üzülüyorum. Onlar aslında çocukluklarını yaşamıyorlar, bence mutlu değiller.Oysa onların iç dünyasına girmeli,destek olmalıyız.
Bence sadece çocuklara göre değil, büyük küçük herkes için mutluluk; yaşanan yer, kullandığın eşya, yediğin yemek ve oturduğun mekan değil! duyguların, sevinç ve mutlulukların, üzüntü ve sorunların paylaşılmasıdır” diyorum.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk gelecek nesillere güvenmiş ve bu bayramı çocuklara armağan etmiştir. O halde bu güvenine layık olmak için geleceğimiz olan evlatlarımızı Atatürk’ün izinde yetiştirelim.
İşte o zaman Ülkemizde kara bulutlar değil, aydınlık nesiller ile her zaman güneş açan bir gökyüzü olacaktır, diye düşünüyorum.
SABİHA SERİN
YORUMLAR
Sevgili Şairem!Yazdıklarınızın altına, ilk satırından,son satırına kadar imzamı koyarım.Evet iletişimin ve taknolojinin hızla arttığı bu yüzyılda,aile fertlerini bir sıcaklık etrafında toplamak sanırım oldukça zor.Her şey ailede başlamakta.Terbiye,nezaket,saygı bunlar ne yazık ki artık unutulmuş kavramlar.Dışarda genç kıza bakıyorum;ağzındaki jikleti patlatmakta şımarık ve argo ağzıyla konuşmalar yakışıksız söz ve davranışlar,ne istersen var.Bu kızımız anne olacak,çocuk yetiştirecek bir aile sprumluluğunu alacak.Sevgili Şairem!Çocukları anneler dizayn ederler.Biraz önce bahsettiğim genç kızımızın annelik davranışları da gençlik yıllarınınkinden pek farklı olmayacaktır.Çocuğunun her yaptığı hareketi,gençtir yapar toleransıyla doğal karşılayacaktır.Vural Savaş'ın,KİM BU HAİNLER isimli kitabını okudunuz mu? Bilmem.OSMANLI İMPARATORLUĞU'nun Türklere karşı nasıl acımasız olduğunu,Türklük'ün nasıl hor görüldüğünü ibret içersinde okudum.Belki zihinlerde,yahu Osmanlı dediğin Türk değil mi? Sorusu gelecektir.Evet Şairem!Padişah eşleri bildiğiniz gibi yabancı olduğu için,bir padişah hariç,çocuklarını öyle dizayn ettiler.Padişah olduğu zamanda teba'sına karşı davranışı soğuk ve acımasız oldu.Onlar askere gimez ,vergi vermez,enderun yalnız onlara açıktır Anadolu Türk evladı da savaşlarda tüketilmiştir .Bir dizayn etme lafından konunun dışına çıktık.İstanbul içinde nakil vasıtalarında yaşlılar ayakta,gençler çirkin konuşma ve davranışlarla oturmaktadırlar. Çünkü;anneler,anne ve babaanneler dört beş yaşındaki torununun başını göğsüne dayatarak uyur gibi yaparlar,yetmiş seksen yaşındaki insanlar ayaktadır ve alışkanlık büyüyünce de devam eder.Ama bilmezler ki saklanan çirkinlikler daha da çirkinleşir.Ve biz gençlerimizi işte böyle yetiştiriyoruz. 1950 li yıllarda ben lisedeyken,gözlerimiz yer vermek için,
yaşlı arardı.Bu gençliğe bakınca çok üzülüyorum,Çocuklarım,toplum içinde saygın yerlerdeler.Küçük kızm da avukattır hala yerini büyüklerine isteyerek verir.Her şey ailede başlar,ailede biter.Beşeri ilişkiler de öyledir.Anne baba bulundukları konumun hakkını verirlerse çocuklar istediğimiz gibi yetişir.Öğrencilik yıllarımızda hocamızı dışarda görünce adeta saklanırdık bir eksiğimi görür de kulağımı çeker diye.Şimdi öğretmen saygısızlığa muhatap olmasın diye yol değiştiriyor.Evimin yanında lise var.Öğrencilerin o hocalarıyla bir konuşma tarzları var geçerken lanet okuyorum ne günlere kaldık diye.Bana şimdi anneler kızacaktır.Lafım sorumluluğunu bilmeyenleredir.Anne gibi anneleri tenzih ederim. Sevgili Şairem! Bahsettiğiniz insanlara yardım,iyilik ve paylaşmasını bilmek,alicenap olmak gibi yüce duygular, hepsi gögüs kafesimizin altındadır,eğer ailemiz verebilmişse tabi.Yardımdan tutunda bir sıcak yuva özlemi içinde olan herkese keşke el uzatabilsek.O büyük insanın kurduğu mecliste ne yazıkki mareşal üniformasıyle bulunan resminden rahatsız olup meclisten kaldırılmasını isteyen soysuzlar var.İşte bunları da anneler yetiştirdi.Asla ve asla ne yaparsak yapalım o büyük insanı hakkını ödeyemeyiz.Bu cmuhuriyeti kuran ve bize emanet eden Atamın büstleri kırılıyor gözlerini oyuyorlar bunları da anneler yetiştiriyor.Atatürk isteseydi padişahta olurdu,kral da olurdu.Onu durduracak bir güç mü vardı karşısında?Sanki.Sevgili Şairem!Böylesine önemli bir günde böyle güzel bir yazı yazmanız beni çok mutlu.Keşke her Türk kadını sizin duygularınızı taşısa.Sevgilerimle
sabihaserin
Düşüncelerinize ve yazdıklarınıza yürekten katılıyorum. Değerli görüşleriniz için çok teşekkür ederim.Üç yıl Okul Aile Birliği Başkanlığı görevi yaptım ve şuna inanıoyorum: Ben her zaman şöyle söylerim. Bir çocuk üçgenin çevresindedir. AİLE-ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ Üçü bir bütündür. Birisi olmaz ise diğeride olmaz. Herşey aileden başlar. Bu nedenle diyorumki AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR. Evlatlarımızın gelecekte daha yaşanılır bir ülkede soluk almaları için onları ATATÜRK'ÜN İZİNDE YETİŞTİRMEMİZ ŞARTTIR.
Cumhuriyet'in temellerinin atıldığı güzel Sivas'ımızdan selam ve saygılarımı sunuyorum.