Hatalarımı düzelten kimse uşağım bile olsa efendim olur. -- goethe
İlhan Kemal
İlhan Kemal
@ilhankemal

Hacılar

23 Nisan 2012 Pazartesi
Yorum

Hacılar

8

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

832

Okunma

Hacılar

“Burası bir mabet; ben de bu mabedin rahibiyim!”

Sessizlik içinde Abudaram’a bakıyorduk. Okulda ünü kuşaktan kuşağa geçerdi Abu’nun. Bir seferde on kişiyi birden tahtaya kaldırdığını biliyorduk. Birine beş verirmiş, gerisi belden aşağı. Sınavlarda Corneille, Racine derken herkesi 17. yüzyıl Fransa’sına çiviler, ha babam trajedi çalıştırırmış. Siz tam Fransız trajedilerinin Şekispire ile boy ölçüşeceğini iddia edecek kıvama geldiğinizde sorular Moliere’den gelirmiş. Zor bir adammış Abu. Karşımıza geçtiği şu ilk derste kendisi de bunu yadsımıyordu.

İlk elde, söylediği doğal geliyordu kulağa. Yüz elli yıllık binanın gün ışığı girmeyen koridorları benim için öteden beri bir manastırdan farksızdı. O ıssızlığın içinde birden bir kapı açılıverir, içeriden bir rahip çıkardı. Siz ona selam verirsiniz, o size şüpheyle karışık bir baş işareti yapar ve devam ederdi. Yemekhaneye giderken koridorun iki tarafında tek sıra halinde yürürdünüz. Bir tek yemek sırasında kutsal kitap okunmazdı; o da eksik olsun.

Yaz bitmiş, o koridorlardan geçip kendimizi Abu’nun sınıfında bulmuştuk. Derse bu sözlerle başlamamıştı ama bir anlamda ders bu cümleyle açılmıştı: “Burası bir mabet!”

...

İlk sınavımız bir yerde vaftiz töreni gibiydi: Abudaram’ın sınavını alarak, bir anlamda onun gerçekten müridi oluyorduk. Yatakhaneden bozma etüd salonunda soru kağıtlarını beklerken arkadan Borteçen’in sesini duydum:

“Ronsard’ın ikinci aşkının adı neydi?”

“Ne aşkı? Bana ne Ronsard’dan?”

“Ne demek bana ne! Adam kızın uğruna tonla sone yazmış, gelecek şimdi sınavda.”

“Rabelais’den değil mi sınav?”

“Yooo, La Pleiade’dan...”

Harika! Yanlış konuya çalışmıştım. Abu’nun sınavlarında işkembeden atılmaması gerektiği üst sınıflardan ilk öğrenilenlerden biridir. Bir kere desteksiz yol aldığınız belli olursa sonrasında ağzınızla kuş tutsanız Abu’ya yaranamazdınız. Belki de fazla direnmemeli, adımı yazıp çıkmalıydım.

Abu, ağzı kulaklarında, etüd salonuna geldi.

“Çok güzel bir sınav hazırladım, bayılacaksınız.”

Gerçekten de bayılmak üzereydim. Önce cevap kağıtlarını dağıttı. Dolmakalemle sağ tarafta dört kare bırakılıp marj çizilecek. Cetvelin düzü değil, sırtı kullanılacak. Önce soyadı, sonra ad yazılacak. “Prelorenzo! Çık dışarı!”

Sebebini bilmiyordum ama Guido Prelorenzo’nun bir şeyler karıştırdığına adım gibi emindim. Başka bir hoca olsa Guido itiraz eder, kollarını “Ben ne yaptım ki?” anlamında iki yana açar, “Ama Mösyö?” derdi. Bu sefer ise bir kedi sessizliğinde, sıralara sürünerek etüdden çıktı.

Abudaram’ın soru kağıtlarını dağıtmasını bekliyorduk ama hareketsiz, sınıfı seyrediyordu. Tedirginlik düzeyimizin belirli bir kıvama ulaştığını hissedince başladı:

“Yazın! Ortaçağdasınız. Uzaktan bir kervan size doğru geliyor. Bu kervanın yanınıza gelişini ve geçip gidişini anlatın. Neler gördünüz? Hangi sesleri duydunuz? Hayvanların kokusunu aldınız mı? Kervandakiler sizi farkettiler mi? Ne kervanıydı? Nereye gidiyorlardı? Siz niye oradaydınız? Haydi, beni şaşırtın!”

Arkasını döndü, kürsüye gitti. Yanında getirdiği gazetesini okumaya başladı. Bizi gözetlemediğini biliyorduk. Dönüp Borteçen’e baktım. O da şaşkındı. Kimsenin kimseye faydası olmadığı bir sınavdı. Boş kağıdı gözden geçirdim. Marjı tekrardan çizdim. Ortaçağ kervanı! Nereden çıktı şimdi bu?

On beş dakika sonra kağıdım hala boştu. Aynı boşluğu paylaşan gözlerle ileriye, duvarın ötesinde bir noktaya bakıyordum. Açık pencerelereden kuşların sesi geliyordu. Derken bir rüzgar esti. Abudaram’ın gazetesinin sayfaları hışırdadı. Rüzgar giderek kuvvetlendi, yerden kaldırdığı tozlara, kendi getirdiklerini ekledi. Görüntü bulanıklaştı, kürsüyü ve hocayı seçemez oldum. Neden sonra toz bulutu çökmeye başladığında uzaktan, bir zamanlar salonun kapısının olduğu yönden yaklaşan bir deve gördüm. Sonra ikincisini ve diğerlerini. En önde gidenin üzerinde uzun kılıcını sırtında taşıyan biri vardı. O da beni farketti, bir süre ne olduğumu anlamaya çalıştı. Tehlikesiz olduğuma karar verince yaklaşmam için işaret etti. Tereddütsüz bir şekilde ona yürüdüm. Çölün ortasında yapacak daha iyi bir işim yoktu.

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Hacılar Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Hacılar yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Hacılar yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Yeşilvadi
Yeşilvadi, @yesilvadi
4.7.2012 01:21:07
Çok güzeldi,tebrikler.Sanki devamı olan bir öykü daha yazılmalı çölde yaşananlarla ilgili gibi..Ben kendim yazıverdim bir çırpıda,nerden baksanız üç paragraf çıktı içimden 15 saniyede..ve de Şarap fazla içilmemeli bu sıcakta:))))
Etkili Yorum
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
24.4.2012 23:09:03
Evet sevgili ilhan gelelim senin öyküne

Burada üçlü bir algılama hissediyorum ,hoca bir konu verir öğrencilerin yazması için ,öğrenci o kasvetli ortamın içinde boş beyaz kağıda kendi hayalini çizer ve okura bırakır ,okura bırakan yazarın kendisidir ,okur ister beyaz kağıda kendi hayal dünyasını çizer isterse yazarın bıraktığı yerden devam edebilir..

Şimdi ben yazarın hayal dünyasındaki toz dumanın içine belki kendi hayal dünyamı harmanlayacağım ,o devenin üstündeki kılıçlı hocanın kendisi olabilir ,yazarın kendisi olabilir veya o kılıçlı adamı alıp kendi öykülerimin arasında başka bir karakterle karşılaştırabilirim .Başka bir öykü çıkar mı buradan çıkar..

Yazarın öyküyü bizim kucağımıza atışındaki bitiş yeri bence tam yerinde olmuş yoksa nasıl hayal kuracağım..


çok saygılar
nuray telli
nuray telli, @nuraytelli
24.4.2012 00:08:49
10 puan verdi
Abudaram'ı sevdim.Yapısı ve işine bakış açısı çok mükemmel.Onun sayesinde bir yazı nasıl planlanır, nasıl yazılır, nelere dikkat edilir biz bile öğrendik:))Sabah okudugumda gördüğüm kervan yerine karavan kelimesini kullandıgınız yerlerden birini, ikinci düzenlemenizde değistirmişsiniz fakat yinede karavan hala yaznızda mevcut.Aslında Abudaram bu:))Ortaçagda karavan gören insanların hislerini bile sorabilirdi:)Ben yazınızda şu konuya takıldım sanki,öykünün ismi ile okumaya başlandıgında hep bir beklenti var ve hikaye o beklentiyi veremiyor.Ama ismi unutup öyküye bakılınca Abudaramın'ın zulmünün öyküsü:)Zulum çekenler ise hayallere girdikçe onunla olmaktan gittikçe memnun olacaklar gibi:))Güzel öyküydü.Biraz aceleye gelse bile sıradişiydı.Ben sevdim.Saygılarımla
canandemirel
canandemirel, @canandemirel
23.4.2012 21:38:20
Ben de öykünün finalini anlamakta çok zorlandım...Ama yorumları okuyunca ben de rahatladım...
Elinize sağlık, Abudarram'ı da tanımış olduk...Tebrik ve sevgilerimi yolluyorum...
ha
halilkadir, @halilkadir
23.4.2012 18:32:56
De ve t farkı ! Eminim deve de şaşkındır ! Acaba uzun kılıcı olan adam; han'a uğrayıp, hancının kızını görmüş müdür ? Prelorenzo bir önceki derste, belki de çok faşizanca bakmıştır; kimbilir !
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
23.4.2012 11:19:35
güzeldi anlatım ve hayal gücü muhteşem
saygılarımla
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
23.4.2012 10:43:01
Yabancı isimlerin telaffuzunu saymazsak çok keyifle okunan bir öykü oldu yine. Yer yer nüktedan bile buldum kahramanları. Abu...'yu gözümde çanlandırmam hiç zor olmadı. Bizim de bir profesörümüz vardı. Sınav kağıtlarımızı havaya atar, masanın üzerinde kalanlara 75, yere düzenlere 45 verirdi. Hiç kimse itiraz etmezdi çünkü onun dersinden 45 almak bile Allah'ın büyük lütuflarından sayılırdı.

Finale gelince, tüm açık yürekliliğimle yazarın bizinereye götürmek istediğini, ya da bize ne gösterdiğini anlayamadığımı yazacaktım ki, sevgili çizgili kağıt'ın yorumu gözüme ilişti. Çok şükür anlamayan tek ben değilmişim.

Yanlış anlaşılmasın, anlamadığım öykü değil, toz bulutuyla kapıdan develerin girmesi. Final bu kadar ani olmasaydı, belki okurun daha fazla seçeneği olurdu diye düşünüyorum.

Saygılar.
cizgilikagit
cizgilikagit, @cizgilikagit
23.4.2012 08:22:53
Yine çok hoş bir öyküydü. Her zamanki gibi tertemiz cümleler, sadelik, akıcılık. Ve her zaman ki gibi sıra dışı bir konu çeşitliliği. Ellerinize sağlık.
Sonuna ulaştığımda önce "sonra ne oldu?" diye sordum. Acaba Hacılar II ya da III olacak mı diye düşündüm. Sonra da olmayacağına karar verdim. Okur olarak bana düşen bu kadarından anlamı kavrayabilmek. Bir daha baştan okudum. Abudaram'ın İbrani ismi olabileceğini sandım. Biraz daha zevkli oldu ikinci okumam bir manastır atmosferini hissettim. Ama sonuna geldiğimde yine yukarıdaki soruyu sormakta olduğumu fark edince de kendime kızdım. Vasat bir okur olarak biraz daha tafsilatlı bir finali hak etmiyor muyum diye düşündüm. (Şimdi diğer eleştiriler "Muhteşem bir final, nasıl da yakalamışsınız !" filan derse kendimi büsbütün aşağılanmış hissedeceğim :))
Tekrar elinize sağlık.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.