- 732 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBLİ (DELİ)
Kahveci Ayhan mahalle kahvesine ilk interneti koymasıyla her şey değişmişti birden bire.
Daha dün Kırık Cemil’le tavla attığımız masanın yeri bile değişmişti. Artık o masanın yerini başka masalar almıştı.
Üzerine küçük televizyon gibi birşey koydular.Masaların altınada kapalı bir kutu koymuşlardı çoktan. Üzüldüğüm şeylerden biride Kırık Cemil’in o günden sonra benden çok o küçük televizyonun karşısında tek başına tavla oynaması olmuştu.
Cemil kırık olmasına kırıktıda benim en iyi dostumdu. Belkide iki delinin iyi anlaştığı da ondandı. çoğu kez kıskanırdım onun kafası keşke bende olsaydı diye. Yarısı kelde olsa kafa kafaydı işte.
Şekilde değil özdeki beyni benim için mühimdi.Birde çakal olmayan fikri. Her seferinde oturduğumuzda ben hep taşları yanlış yere oynardım.Ama bilerek değil.Düşeş se düşeş penci se ne bileyim işte öylesine güzel zaman geçirmek için oynardık hep.
Oyunu pat çat öğrenmeye başladığımda görmeye başladım yanlış oynadığımı. İşte o an işte o yüzden sevdim Kırık Cemil’i. Onu başka oyuncularla oynarken izledim hep. Onlarla oynarken titiz oynardı.
İşte o an belleğim yeni şeyler kazanmaya başlamıştı. Kulu hatasıyla sevmek en güzeli. Kırık Cemil olmasaydı eğer ben pat çatta olsa tavlanın "T" sini öğrenemezdim.En iyi şeydi avuç içi boşluğumdaki zarı sıkmadan tavlanın üzerine atmak.Bazı zaman tavladan dışarı çıkardı.
Çocukluğumdaki çat pat sesleri gibi kahvenin zemininde yuvarlansada. Gülerdik hep. Oyunun zaferi olmazdı hiç.En büyük kumarbazlar için bile geçerliydi bu.
Ama yine de yalandan da olsa, Kırık Cemil bana oyun kazandırıdı. Ben bilirdim ki, o zaferi bana verirken tavla öğrenmeye teşfikim etmek, hevesim kırılmasın diye verdiğini. Belki ego işte, yada yaradılıştan tanrı vergisi.
O günlerde herkes sanal oyuna dalmıştı. Bende ne zaman ne şekilde iş bulabilirim diye borcada olsa çayımı yudumlar olmuştum.Ayhan Abi sağolsun. Kahvesinin kırk yıllık olduğu belliydi çayları ise yeni demliydi her zaman.
O saymadan içitiğim çayları ocağın yanındaki kazanın üstüne attı silindiğini bilsede. Bende yüreğime attım borcumu.İşte o zamandan gönül borcunun borcun en büyüğü olduğunu öğrendim. Hep yazdım bunları kafama.
Eğdim boynumu doldurmaya başladım bulmacayı. Sevdiğimden değildi yazarken kutulara harflerimi. Unutmak içindi içinde bulunduğum sıkıntıları, işsizliğimi,içeride yatmışlığımı, haberlerde duyduğum üzücü haberleri.
Kısaca, sinir, stres,sıkıntı, savaşlara dair her şeyden uzaklaştırmak adına. Heceleyerek okurduktan sonra kahvenin tavanına sonra bir daha karelere bakardım. Soldan sağa sorusuna.Buldum da olmayan taraf çelişkimdi. Keşke daha az yatsaydımda damlarda tahsilimi yapsaydım artıkta olsa.Bu kadar çok düşünmezdim.
"Yanlız mıydı Yalnız mı yoksa yalanızmıydı"
Allah’tan üçüncüsünün harf fazlalığı vardı. O sırada kahvede fincanını ters çevirmiş hiç tanımadığım sarı saçlı biri salınarak geldi yanıma. Yanıma gelişi belliki oda bulmacayı seven biri. Hatamı düzeltmesiyle birlikte o an anladım bu işin piri.
Bunu sonradan anladım. O kendi masasına gittikten sonra.Yalnız kalırken çoğunu çözemediğim bulmacayı kenara bıraktıp okumak için gazeteyi aldım. Yanlız unutmadım bana yardım eden insanın iyiiğini.
Saygı duydum içten içe.Tüm satırları okurken, diğer masada kolay görünen bulmaca ilişti gözlerime. Uzandım aldım.Almaz olsaydım. Doldurulmuş hemde tüm karesi. Dolduran kalemdeki yazı aynı.
İlk kez üzüldüm.Niyesine gelince ben o yüz sorunun anca beşini yapabilirdim.Sadece üç yada beş harf yazmışlığım olsada.
Geri kalan doksanbeş kare vardı onun için doldurulacak. Bildiğin kadar değil öğrete bildiğin kadar büyürsün kalıcılık buydu belkide.
O an ne kadar cahil olduğuma kızdım. Bıraktım aldığım yere çözülmüş bulmacayı. Devam ettim sıkıntılarımı atmak için yazıları heceleyerek okumaya.
Dalmışım bir ses geldi. Elimdeki gazeteyi istedi. Hiç dönmeden okuyorum dedim. Daha kaç saniye geçti bilmem.Enseme indi tokat.
" GODOŞ SEN OKUMAKTAN NE ANLARSIN (ben en iyi okurum hemde herkesi..) İKİ SATIR YAZDINDA KARELERE ADAM MI OLDUN SEN...! SENİN GİBİLER GALOŞ GİYMELİ BU KAHVEYE GİRERKEN, KİRLETİYOR AYAKLARIN GİRDİĞİN YERLERİ PİSLİK.." demezmi.
Afaladım birden bire. Sesin sahibine döndüğümde öldüm.Az önce bana yardımcı olan kültürlü olan insan. Sonra üstüme başıma baktım O haklıydı aslında.(belki)
Her tarafım çamur.Kirli ayaklar, bozuk yazı. Bulmacadaki a harfim bile çarbuk çurpuk düzensiz.
İnternetten baksam yüz sorunun hepsini cevaplayacağımı bilsemde eh işte. Kızmış o da haklı belki.
Daha dün kendi hatamla çarpıp devirdiğim cansız masadan özür dilediğimi.Sanaldaki ( sandalyenin) azizliğini.
İşte o an acaba kare doldurmaktan vazgeçip chat mi yapsam bu kadar kareyi dolduracağıma. Belki karşı cinsten kızda tavlardım kim bilir rumuzum yakışıklı olurdu belkide. Herkese sarkıntılık ederdim rahatça en azından.
Emek sevgiyle büyür, hata hoş görüyle kapatılır, kim ne kadar, ne yapmasını bilirse bilsin o kadar çok bileceği vardır sınırsız ufuklarda...
küçük bir harf her şeydir "illah" yada "illa" bir harf için bile kafa yormadan yürkleri görmektir insanı SAPIKÇA da olsa...
RUMİ der ki,
" Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak,başka yere koymak. "
ne alaka ne turşu padişahım çok yaza....özürün hikmetini korumalı...
kahvemiz(dekiler)....
GÜL/ME/CE yapım ekimdeki sonbaharlardaki çok sözlük....
klavye yorgunluğu yazma rahatlığı.... altında seslendirme yok bu sefer o bile laf olur sonra....
YORUMLAR
hımmmmmm yine birşeyler anlatmışsınız gerçek mi hikaye mi çözemedim sizin yazınızdaki kahramanın bulmacayı çözemeyişi gibi haaa bu arada bulmaca çözmeyi severim ben tabiki sizin hikayedeki kahramandan biraz daha fazla çözerim hepsini bilemesem de yine bu arada yine aynı resimi kullanmışsınız sizi tanımasamda çözmeye çalışıyor ve de karışmıyorum artık seçimlerinize:))
hülya hicran tarafından 4/22/2012 8:01:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
DİLEK YILDIZI
hülya hicran
DİLEK YILDIZI
ELLERİNDEN ÖPERİM
YÜREĞİMDESİN VE SAYGIMLASIN HER ZAMAN....