- 1014 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
mide
NİYET-Çİ
Annemi hiç böyle görmemiştim. Gece hiç uyumamış olacak ki; beyaz tombul elleri kendini çekyatın başından aşağıya sarkıtmış... Çemberin altındaki esaretten kurtulan beyazlamaya dönmüş saçları birer birer firar edip, pencereden odaya giren rüzgarın kollarına bırakmışlardı kendilerini…
Yavaşça kapıyı arkadan çekip bahçede ki asma ağacının altındaki sedire oturup pazen eteğimin sökülmüş fırfırlarıyla oynamaya başlamışken,
bahçe kapısı birden ardına kadar açılıp pir ketlere çarparak durdu.
“Koş aşağı pazara niyetçi gelmiş.”
Nermin’in elimden tutup çekiştirmesini hiç anlayamamıştım."Geldiyse geldi," niyetçi bananeydi?
Kendi kardeşiyle gitseydi.Beni niye sürüklüyordu ki?
Ayağıma giydiğim arkası yırtık lastik ayakkabılarım, yol üzerinde yürürken çorap olmadığı için terleyen ayağımdan kayıyor her fırsatta çıkıyordu.
Öğlenin bir sıcağı….Güneş elindeki sıcaklığı tepemizden aşağıya boşaltıyor, yollarla düşen sıcaklık gelip yüzümüze vuruyor, nefes aldırmıyordu.
Tüm çocuklar, Nermin ablam ve ben. Aşağı pazarda ki niyetçinin olduğu yere doğru adeta koşturuyorduk.
Nermin ablam halamın ortanca kızı.On üç yaşına yeni girdi. Pek evde durmayı sevmeyen, çarşı - pazar gezmeyi seven, yaşından büyük gösteren bir kızdı. Her bakana bakar.Her gel diyenin yamacına koşardı. Babasından yediği dayaklar,ağabeyinin göz hapsinde tutması bile onu aklına koyduğunu yapmasına engel olamıyordu. Birde oynaşlarıyla gittiği yerlere beni gözcü diye götürmesine sinir oluyordum.Onun yüzünden hep azar işitiyor, dayak yiyordum…
Tahtadan, dikdörtgen bir kasanın içine gelişi güzel konulmuş oyuncaklar, parlak kağıtlarda şekerler, sakızlar, rengarenk toplar, plastik bebekler, küçük arabalar,kamyonlar tüm çocukların olduğu gibi benimde iştahımı açmıştı. Kasanın dört ucundan yukarıya doğru tahta çıtalar çakılmış çoğunla bebekler asılmıştı.Bu sefer ki bebeklerin elbiseleri daha güzeldi. Uzun uzun saçları sarı-siyah-ve kumraldı... Bellerine aşağıya dökülmüştü. Başımı kaldırıp her birine ayrı ayrı baktım.Bir tanesinin arkası dönüktü. Niye arkası dönüktü acaba diye merak saldım içime. Elimi uzatıp çevirip yüzüne bakmak istedim. "Şak" diye biri vurdu küçük elime ."Elini uzattığını görmeyeyim.Sen bunun ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun? Her ay pazar yerine gelen niyetçinin, yığılmış kaşlarının altından bakan mavi gözleri ürpererek geri çekilmem için yetmişti.
Elimin üzerine vuran kaba el, sanki o şamarı yüzüme vurmuş gibi çehrem kızarmış, gözlerimden süzülmeye başlayacak olan yaşlara büzüşen dudağımla engel olacak gibi dişlerimi sıkıyor, dilimi ısırıyordum.Herkes bana bakıyordu.Ben bir suçlu gibi sadece önüme…
O kadar pahalıysa iki kuruşluk niyet olarak kazananın olmayacak mıydı o bebek?
Babam pazardan alışveriş yapmış eve doğru gidiyordu.Şimdi beni pazarda bi görürse alimallah bacaklarımı kırardı. Niyetçi tezgahının arkasında pusuya yatıp babamın geçmesini bekledim. Bu korku niye? Kalbimin atışını herkesler duyuyor mu? Babasından bu kadar korkar mı insan? Hele bir de kaşlarını çatarsa simsiyah. Gözlerini ağartırsa mütemadiyen beyazlarını çıkararak.Bağırırsa gök gürler gibi. Kalın kemerini almışsa her daim eline…Korkar elbette…
Nermin,”az bekle şuradan kokla alıp hemen geleceğim,” demişti demesine de niye yandaki apartmandan içeriye girmişti.Orada tuhafiyeci yoktu ki...?
Saçımda dolanan kaba elin sahibiyle göz göze geldi, bakışlarım.
“Niyet çeksene kızım”
“Param yok niyetçi amca”
“Olsun bu günlük benden olsun”
“Yok anam kızar”
“Anan buralarda mı?”
“Yok, evde anam”
“Kiminle geldin sen?”
“Nermin ablamla gelmiştim. Oda kokla almaya gitti.Daha gelmedi.Onu bekliyorum.”
Uzun parmaklı ellerini niyet tezgahının arkasından yanağıma uzatıp küçük bir kediyi sever gibi okşamaya başladı.
“Hadi gel çekinme bakalım.Ben olur diyorsam olur. Hangi renk balonu istiyorsun onu söyle sen?
Sağ elimin işaret parmağını dudaklarımın tam ortasına bastırıp hangi renk balonu seçeceğimi düşündüm. Daha önce hep sarı olsun isterdim.Ama gözüm şimdi pembeye takılmıştı. Az önce elime okkalı bir şamar şaklatan niyetçi amcanın yüzünde ve gözlerinde kocaman bir gülücük peyda olmuştu. “Hadi söyle” der gibi gözlerini kapatıp açtı…
" Şu olsun"
"Hangisi?"
"Şu pembe olan .Yukarıda ki niyetçi amca."
“Hele sen yanıma gel de öyle göster tatlı kız.Ben hangisi olduğunu anlayamadım.”
Çekine çekine niyetçi tezgahının arkasına geçtim. Beni belimden tutup hangisini istediğimi sordu. Şu dedikçe bu yana, o dedikçe diğer tarafa çeviriyordu.
Sonra beni indirip yere:
" O senin istediğin balondan daha güzelleri var içerde. Gel bak oradan seç al istediğini.
Havalar çok sıcaktı. Ağzım kurumuş dudaklarım birbirine yapışmıştı. Herkes şıra buz- limonata içiyor, küçücük çocuklar ellerinde külah külah dondurma yiyordu.
Niyetçi benim niyetime kendi niyetini de kattı.
"Sen hele içeride bekle. Ben sana dondurmada alırım. Şıra buzda alırım. Ne istersen alırım.Hatta az önceki bebeği de sana veririm" dedi.
Dondurma sözü bir anda içime ferahlık vermişti.Şıra buz hiç içmemiştim. Bebeğim ise hiç olmamıştı. Şimdi hepsi birden benim mi olacaktı? Beni kömürlüğe benzer bir yerde bekletip kapıyı arkasından kapattı.
Burası karınlıktı. Duvarlarındaki pencerelerde tahtalar duvara çivilenmiş gün ışığı neredeyse hiç içeriye sızmıyordu.
Yerde eski püskü paçavralar, molozlar, tahta parçaları, gazete kağıtları sağa- sola savrulmuş.Birde eski sünger yatak. Üzerine kedilerin işediği sidik kokusundan belli.Hele ki sıcaklarda veryansın eder o koku…
Annem dememiş miydi? Yabancıların yanına gitme, diye.Seni alır kaçırırlar. Çingenelere çocuk verirler diye.Annem burada olduğumu bir duysa terlikle kovalar, babamdan önce kırar bacaklarımı.Ama benim canımda dondurma çekti.Şıra buz çekti.Herkesin bebeği gibi benimde bebeğim olsun istedim. Dondurmamı yiyip hemen eve gideceğim. Valla gideceğim billahi gideceğim.Annem geldi gözümün önüne” yalandan yemin etme kız çarpılacaksın…”
Ahh anneciğim, korkuyorum. Hem istemiyorum da şıra buz dondurma.bebekte kalsın. Annemin bezden yaptığı bebeği seviyorum ben. Şimdi evde olmadığımı fark edip beni arıyorlardır. Hemen eve gitmem lazım.
Bu kapı neden açılmıyor. Off .Kilitlenmiş.Allah’ım ben ne yapacağım. Nasıl çıkacağım buradan…
…
…
Kapının arkasından çevrilen iki adet kesik anahtar sesi çınlattı ortalığı…
Üç gün sonra gazetelerde:
“Üç gündür kayıp olan, tüm halkın katılımıyla pazar yerinde depo niyetiyle kullanılan eski bir mağazada bulunan, tecavüze uğrayan dokuz ve on üç yaşında iki kız çocuğundan, N...yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayıp kan kaybından ölmüştür. Dokuz yaşındaki E... ise olayın şokunu üzerinden atamamış, kısa süren hayatına, yaralı bedeninin kapanmayan yaraları, üzerine yığılan suçlayıcı bakışların ağırlığı dayanamayıp bahçede ki ağaca asmadan önce yaşadığı o günü anlatacaktır, hatıra defterinde.
Daha evvelde küçük kız çocuklarına sarkıntılık yaptığı belirlenen niyetçi Ali Rıza boynualtındakalasıca, vatandaşlar tarafından linç edilmekten son anda jandarmalar tarafından kurtarılmıştır…Ömür boyu hapse mahkum olan Ali Rıza… Tuvalette ki demirlere astığı pantolonuyla intihar ederek hayatına son vermiştir. Diğer şahıs Nuri gözüyerebakan hapishanede linç girişiminden kurtulamayıp hayata gözlerini kapatmıştır”
Küçük,E… nin intihar etmeden önce hatıra defterine yazdığı son sözleri:
O, karanlık yerden bir an önce eve gitmek için kapıya yöneldiğimde; kapının kapalı olmasından dolayı içime müthiş bir korku çökmüştü.Annemin bana bağırdığını, babamın kara kara kaşlarını çatıp, gözlerini belerttiğini gördüm. Ne olursa olsun çıkmalıydım. Ama çıkamadım.
Kapının ardından sesler duydum.Sonra; anahtar sesi beynimde uğuldadı,uyuşturdu tüm bedenimi. Kapı ardına kadar açılınca gördüğüm manzara beni şaşırttı.Gözlerim kocaman açıldı. Nermin ablam bir keresinde biriyle buluşmak için evden kaçtığımızda, gözcülük yaptığım bu yirmili yaşlarda ki genç çocuk ona zorla sahip olmak istemiş. Nermin abla ise, “kaçalım kız bu adam tekin değil,” diyerek eve kadar arkamıza bakmadan koşmuştuk.O gün pazar yerinde Nermin ablamı gören o adam takip etmiş ve bir yolunu bulup konuşma bahanesiyle bir yer ararken, tanış olduğu niyetçi "böyle bir yer var,"demiş.Ama niyetler niyetçilerin gözünde niyetini değiştirmiş....Ablam konuşmak istemediğini yakında bir akrabasıyla nişan yapacağını söyleyip benimde elimden tutup kapıya yönelince adam ablamın kolundan çekip öpmeye orasını burasını ellemeye başladı.
Birinin beni kucaklamasıyla çırpınışlarımın fayda vermeyeceğini anlayınca, ağzımı kapatan plastik koku sonrasında ne olduğunu hatırlamıyorum. Uyandığımda kendimi dayak yemiş gibi hissettim.Buz gibi betonun üzerinde, her yerim açık öylece kalakalmıştım. Nerede olduğuma kanaat getirmeye çalıştım. Birden Nermin ablamı aradı gözlerim.Duvarın dibindeki o eski sünger yatağın üzerinde çırılçıplak ve kanlar içindeydi. O iki niyetçide birer yanına uzanmışlardı. Bağırmak istedim bağıramadım. Konuşmak istedim sesim çıkmadı. Bir zaman sonra niyetçiler ablamın nefes almadığını "ölmüş lan bu da.Hemen tabanları yağlayalım.Polis yakamıza yapışmadan" deyip kapıdan çıkıp gittiler.Demek ki benimde öldüğümü sanmışlardı. Niyetçi arabasını sürerken bağırıyordu."
“Niyetçi .Çocuklara niyetlerim var....”
...
...
YORUMLAR
Sultanım bir yazı yayınlamış bildirimini alınca koşa koşa geldim sayfana. Başlık hemen çocukluğuma götürdü beni. Biz çocukların üç- beş kuruşu olduğunda heyecan içinde gidip çektiğimiz niyetler geldi hatrıma.
Bu hislerle öykünü okumaya başladım. Allah biliyor öykünün serim bölümünde sanki biraz mizahi bir öykü olacakmış gibi bir hissiyat uyandı içimde nedendir bilmem. Belki de senin gerçek hayatta o bildiğimiz muzip hallerinden olsa gerek.
Lakin düğüm ve sonuç bölümleri kanımı dondurdu. 2 kız çocuğu annesi olduğum için midir bilinmez daha bir canımı yaktı bu öykü. Rabbim cümlemizin evlatlarını böyle bir vahşetten muhafaza eylesin.
Böylesi hassas bir konuyu kaleme aldığın için kutluyorum canımın canı Sultanım. Yüreğine sağlık.
En kalbi sevgimle...
Bu arada hemen araya sıkıştırayım çok özledim cancağazımı :)
Hamuş-71 tarafından 4/22/2012 4:33:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ülviye Yaldızlıı
Gönül ister ki herkes çocukluğunu yaşasın
Gönül ister ki olmasın böylesi insanları hele de küçücük bedenleri yaralayıcı şeylerr
Rabbime havale etmekten başka çare yok
Bende seni özledim gülüm
Araşalım en kısa zamanda..Çokk çokkk öpüyorum seniii
(.
ağlanacak halime güleyim dedim önce
Allahımın bağışlaması niyetine.
sevgili Hürrem,
bırak çocukları,
yetişkinler bile kandırlıp üç beş renge satar olmuş edep ve namuslarını artık.
satılır olmuşlar bu kirli olan boz bulanık düzende.
kimi milyarlarca liraya,kimi bir çığlık içinde kuruşsuz hiçe harcanıp gider adice.
harca harca yeniden doldur ve süresiz bozdur olmuş namusun bir diğer adı.
sorsan herkes namus abidesi kendince. herkes sütten çıkan ak kaşık sanki. kimi peçe ardından saklayıp satar oysa, kimi açık pazarlarda bulanık rengini.
hiç birimiz üzerimize almayız bu altın kürkü
çünkü adı suçtu bunun,çünkü adı "dürüst" yaşamaktı denilene göre.
denilendi mi gerçek peki?
neşterlenmniş olan bir demokrasi, bir hayvanın hakkını bir insandan üstün tutuyorsa şayet,orada bir dur demek lazım değilmi bu adilsizliğe?
İslam bir güneş oldu redde uğradıkça her dem, Rabbin kudret elinde medeniyetlere hükmeden bir irade ile.
islam karanlıklarda boğulan kız çocuklarını dipsiz mezarlardan çıkarıp aldı
ne için
pedofili insan dışı duygularda ölmeleri için mi?
hayır hayır. şeriat mutlak ve muhakkak doğruyu emreder biz insanlara. hırsızlık yapanın elini kes bakalım bir defalığına, tek eliyle bir namus daha çalabilirmi acaba hımm?
cesareti olsa dahi bunu yapmaya takati yetermi..
elbet demiyoruz insan asalım el keselim vs ancak
bu şartlar ve kanunlar elinde daha nice bebekler ölüp sessizce gömülecekler kim bile...
peki doğru söyleyen biri çıksa bir an karşımıza
her hangi bir yer ve her hangi bir mekanda örneğin
ne olur o vakit bu sorguda son durum?
orada bir karış aklı olan bir çocuk ders vermeye kalkar görsenki.
ve bu küçük devler yarını bu büyüklerden devralacak olanlar ne yazık.
sinek küçük olsada çorbaya düşünce miğde bulandırır.
çünkü kanadının birnde zehir taşımaktadır.
ama Hz Muhammed diye bir zat 1450 yıl ötesinden buyururki
o sineği çorbanın içine bandır ey insan
çünkü bilir Nebi sav.diğer kanadında panzehir barındığını.
Allah ve Rasulün yüce adaleti ve yaşam mücadeleleri hayatımızda bir yön olmalı.
susmayacağız inş. yorulmayacağız asla.
son bir insan dahi kalsa hayatta, onun bu çirkin şirke kurban olamamsı için son nefese kadar çırpınacağız.
bu adamlar ruh hastası anladık
peki bunların ekmeğine yağ sürene ne demeli.
dünyada gücü yeten yetene diye bir tabir vardır ya.
işte
büyük balığın küçük balığı yemesi misali.
ama küçük bir dereye yön veren o Allah varken
ilkbaharda kim tutar dağlarda eriyen karların kudteritini...
evet bu dere çağlasın
çağlasınki şeriatın kestiği parmaklar kanamsın...
vaktim olsa daha çok yazmak isterim fakat kaçmam gerek şimdi..
sevgimsin can....
sayfanda sürçü hata eylediysek affola
duamla kal...
Lavi_(n)_Su tarafından 4/22/2012 2:37:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ülviye Yaldızlıı
Hapishaneleri doldurup besliyorlar bu rezillerle..besliyorlar iyice semirince hayde yeniden dışarıdalar
Bencede kesmeli bir yerlerini..Hemde meydanda.Bak bakalım o zaman yapabilecekler mi?
Ar damarları çatlamış insanların. Küçücük bedenlerde ne ararsınız ey iblislerr.bunları diri diri yakmalıııı...
bu konu bitmez. ne yazmaylan ne anlatmaylan...
ama ben susmayı düşünmüyorum.sesimin gittiği yere kadar devam edeceğim
Var ol gülüm.Nur ol...
Sevgiyle dua ile hep
Ülviye Yaldızlıı
bende seni seviyorum gül kokulum..
Duandan ayırma ne olur.Sevgiyle hep
İnan kanım dondu. Öykü teknik olarak nerede duruyor kimin umurunda şimdi? Bu benim en hassas olduğum konu...O yüzden dilim tutuldu. Fazla söze gerek var mı zaten? Yazmış yazar...
Sadece "Ah şeriat, nerdesin" diyorum böyle aşağılık kimseler için...