ZEHİRLİ SARMAŞIK
ZEHİRLİ SARMAŞIK
En soysuzuna bile değmiştir tenin.
Çekilmedikçe aramızdan, bir daha yüzüme bakma, zaferlerimi süslemek istiyorsan, bırak önce savaşlarımı kazanayım. Sen elini eteğini çektin diye hayattan, bana da aynı kaderi yaşamak mı düşüyor?
Zehirli sarmaşıklar gibisin. Sana her dokunuşumda damarlarıma bulaşan çaresizlik ölümüme bir adım daha yaklaştırıyor ruhumu.
Kirlettiklerini temizleyemiyorum, varsın öylece kalsınlar. Santimetre kareme düşen yalnızlık en ebedi yanlarımı bile törpülüyor. Kelimelerin öylesine katrana bulaşmış ki, değdiği yerde kalıveriyorlar. Ayak izlerimi bırakmayışım seni bir kez daha üzmemek için.
Sen…
Parlak ışıkların altındaki kül kedim; tutunduğum hücrelerime nazar etmişsin, hepsi bir bir hastalanıyor. Aklımdan gözlerine değişin çıkmıyor hiç. O gözler ki; koşup oynadığım yeşille sarı arası çayırlarım.
Tepedeki evi hatırla…
Hiç sakınmadığım yüreğinle ben orada öylesine mesuttuk ki; dünyada olmakla bir yıldız olmak aynı şeydi.
Ellerime tutuşturulmuş bir hayatı benden çaldıkları mutluluklar kıyaslarsan ne kadar boş yanım olduğunu daha iyi anlarsın. Kafesine zorla sokulmuş bir hayvan gibiyim. Beni beslediklerini biliyorum, elleriyle veriyorlar suyumu, daha kanamadan çekip alıveriyorlar sonra.
Sen…
Kardelenlerin direnişine şahittin… En ölümlü yanın, karşı koyamadığın sen! Aramızdan çekilişine bir isim vermek gerekse, hüzün olurdun.
Dudaklarımın arasından süzülüp gelen ismin bile, tarifsiz kederlerle dolu. Baş aşağı duruyor zaman, yelkovanla akrebin buluşmak gibi bir amacı yok. Ardından koşturup durduğum düşlerim için ağıtlar yakıyorlar. Ben başımda duran ağrıları çekiştirip dururken senin güneşe dönük yüzünü görmezden gelebilir miyim?
Vebalı bir dokunuşmuş senin ki, yalnızca bana bulaşmadığını biliyorsun. Benden öncekiler ve benden sonrakiler içinde yas tutuyorum. Doğumunu müjdeleyenlere bir çift söz edebilseydim, onları kurtarmak şansım olabilirdi.
Hüzün… Yakamda hiçte umduğum gibi durmuyorsun.
Ruhumdaki çatlak seslerin duyulmadığını biliyorum. Senfoniler bestelemiş biri için kapı gıcırtılarıyla beslenmek ne kadar anlamlı olabilir.
Açlığımı tarif edecek hiçbir şey yok. Kursağımda son kalan senin sözlerinken zaten doymuş olamam.
En incesinden seçmeliyim nefretlerimi, “kuruyup solmasınlar” diye arada sulayıp, toprağına yeni nefretler ekmeliyim; unuttuklarını hatırlaması için.
Kolumdaki kırık ve kanatlarımdaki onca örselenmişliğe rağmen, karşında dimdik durabilmek ne güzel. Baktıkça, içimdeki yarıklardan, içeri süzülen gün ışıkları var ya; bir zamanlar yaşadıklarımızı anımsatıyor.
Külkedim…
Sen sihirli değnekleri bekleye dur, tam ayaklarını altından akıp geçen hayat, fark edilmediğini görüp vazgeçecek sana değmekten. O an, yakamda duran hüzünle tanışacaksın. Ben ise, bir gün tenlerimizin buluşup evrende eridiği o yerde, kemiklerinin sesi gelene dek sıkmadıkça içimdeki öfke dinmeyecek.
Sanrılar görüyorum. Gerçekliğinden emin olmak istediğim sanrılar!
Her kaybolduğunda kapıyorum gözlerimi, işte açtığımda yine buradasın.
Sensin ve yakamda duruyor hüzün!
TALAN AYŞE KANCA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.