- 1050 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUREVİ 13
Huzurevi sakinleşmişti kameralar, televizyoncular gittiler. Polislerin bir kısmı gitmiş bir kısmı ise evin bahçesindeydiler. İçeride ise, Komiser Ercan yaşlılar ve aileleri ile sohbet ediyorlardı. Komiser yaşlıların hepsi ile ilgilendi ve çok cesur olduklarını söyledi. Bu güzel sözler yaşlıların hoşuna gitti. Ailesi gelenler anne, baba ve yakınlarını evlerine götürmek istedi. Komiser yarın kahvaltıdan sonra gelip ifadelerini alınacağını onun için bu gece burada kalmalarını istedi.
Suna’nın oğlu annesini eve götürecekti ama polis kalmaları gerektiğini söyleyince çaresizce gece orada bırakmaya razı oldu. Bir tek Suna’nın oğlu değildi evine götürmek isteyen. O gece oraya gelen birçok yaşlının ailesi de götürmek istiyordu. Ahmet’in oğlu babasının Almanya ya gelmesini istedi. Ahmet kabul etmeyince ben kesin dönüş yaparım o zaman dedi. Ahmet de bu gece çok yorgun olduğunu yarın öğleden sonra konuşacaklarını söyleyip telefonu kaptı.
Çok geç olmuştu, huzurevine gelen yakınların gitme zamanı gelmişti. Yaşlılar yorulmuşlardı, dinlenmek istiyorlardı. Bu kadar aksiyon onlara bu yaşta yorucu gelmişti. Hepsini yarın öğleden sonra görüşürüz deyip yolcu ettiler. Komiser de son bir kez etrafa bakıp o da gidecekti. Birden dışarıda polis sirenleri duyuldu. Herkes korku içinde, yine ne oluyor diye dışarıya çıktı.
Arif odasında ne yapacağını düşünüyordu. Sabah erkenden kahvaltı ble etmeden buradan giderim dedi. Sonra da sakladığı yerdekileri alması gerekiyordu, onlarsız bir yere gidemezdi. Siren sesini duyunca irkildi. Pencereden dışarıya baktı, gelen polisti ve komiserle konuşuyordu. Arif önce kuşkulandı ama daha sonra kendi kendine ‘’yok canım komiser burada diye gelmişlerdir’’, dedi. Yatağına yatıp uyumak istiyordu, yarın dinlenmiş olarak kalkması gerekiyordu. İki yıl burada çok güzel saklanmış kimse anlamamıştı.
Yatağına yattı, gözleri uykuya teslim olmak üzereydi ki, koridordan sesler geliyordu. Arif aceleyle yataktan kalktı tam kapıyı kilitlemek üzereydi birden kapı açıldı. İki polis memuru ve komiser kapıda belirdiler. ‘’Arif Bey siz misiniz? Yoksa Cemil Kanat mı demeliyim’’, dedi. Arif ne diyeceğini bilemedi, ‘’ Buraya kadar, yolun sonuna geldim’’, dedi. Komiser, ‘’Hakkınızda şikayet var, bizimle emniyete kadar gelmeniz gerekiyor’’, dedi. Arif yani Cemil kaçacak ya da itiraz edecek durumda değildi. İtiraz etmeden, ‘’Tamam’’, dedi.
Polisler Arif’in koluna girdiler, salondan geçiyorlardı. Herkes daha yatmamıştı, şaşkınlıkla polislere ve polislerle giden arkadaşlarına baktılar. Kaptan Rıdvan, ‘’Arif neler oluyor,seni nereye götürüyorlar’’? Diye sordu. Arif ise arkadaşına kederli kederli bakıp, ‘’Beni hapishaneye ziyarete gel, her şeyi orada anlatacağım’’,dedi. Polislerin kollarında, binadan çıktı, bahçedeki polis otosuna bindirdiler. Herkes camlarda dışarıda arkalarından baktı ama bir anlam verememişlerdi.
Kafalarında soru işaretleri ile yorgun bedenlerini uykuyla dinlendirmek için odalarına çekilmeye başladılar. Odalarına giderken ’’ Ne gündü, ne geceydi be çok heyecanlıydı ve çok güzeldi’’, diye itirafta bulunuyorlardı. Aslında bu heyecan hoşlarına gitmişti, bir günlüğüne de olsa kendilerini genç hissetmişlerdi.
Rıdvan yatağına uzanınca Arif’i düşündü. Acaba neden götürdüler, götürülürken hiç itiraz etmedi. Sanki polislerin gelmesini ve onu götürmelerini bekliyor gibiydi. Acaba ne olmuştu, çok merak ediyordu. Yarın komiser ifadelerini almaya gelecekti ona sorar öğrenirdi. En kısa zamanda da hapishaneye gidip Arif ile konuşmalıydı ama neden emniyete gel demedi de hapishaneye gel dedi. Sanki suçlu bulunup hapse atılacağını biliyordu. Bilmece gibiydi, biz yaşlıyız bize bu kadar aksiyon fazla diye düşündü.
Yaren ah, Yaren şimdi de aklına o gelmişti. Nasılda hayatını kurtarmıştı, kaplan gibi sevdiğinin üzerine atlayıp kolundan çekmişti. Kendisi olmasaydı, Yaren vurulabilir hatta ölebilirdi. Yaren’in yüzü geldi gözünün önüne nasılda yaşlar boşalmıştı gözlerinden. Rıdvan sakinleştirmek için sarıldığında yaprak gibi titriyordu. Yaren kollarında başını omzuna dayamıştı ve sürekli teşekkür ediyordu. Birden Rıdvan da bir şeyler oldu sanki Yaren’e doğru içinden sıcacık bir şeyler aktı. Ona sıkıca bir daha bırakmamak üzere sarıldı. Rıdvan yatağında kımıldadı şimdi uyku zamanı deyip kendini uykunun yumuşacık kucağına bıraktı.
Sabah oldu, herkes çok mutlu ve dinlenmiş bir şekilde uyanmıştı. Birbirilerine sıcacık günaydın dediler. Çok mutlu gözüküyorlardı, birbirileriyle şakalaşıyorlardı. Bu gün torpillilerdi, dünkü olayların yaşananların şerefine açık büfe kahvaltı vardı. Kalçaları yuvarlacık şanzumanlı makine gibi kıvıran Şaduman da açık büfenin başında duruyordu.
Açık büfede neler yoktu ki sanki cennetteydiler, yasak diye bir yiyecek yoktu. Domates soslu kızartma, çips şeklinde patates kızartması, sahanda, haşlanmış yumurta, salam, peynir çeşitleri, zeytin çeşitleri ne ararsan vardı. Yok yoktu, bir kuş sütü eksikti. Normalde bunlar yasak diye yemeleri mümkün değildi. Keyifle kahvaltılarını ettiler. Sohbetler edildi, şakalar yapıldı, türkü, şarkı bile söylediler. Huzurevi normalde hep eğlenceliydi, çok mutlulardı.
Saat 11 gibi komiser ve yanında 3 polisle birlikte geldi. Sırayla hepsinin ifadelerini aldı, hepsinin ifadesi aynıydı. Komisere ‘’Arif ne yapmış neden tutukladılar, burada mı saklanıyormuş?diye sordular. Komiser, ‘’ Arif’in aslında Cemil Kanat adında bir iş adamı olduğunu ve iş ortağını öldürmüş. Sonrada arabasını uçurumdan atmış kendine öldü süsü vermiş. Sonrada sahte bir kimlikle buraya gelmiş ve burada saklanmış.Dün gece onun öldürdüğü adamın çocukları televizyonda görmüş, hemen polise gitmiş. sonrasını da biliyorsunuz’’, dedi. Herkes ağzı bir karış açık komiseri dinledi. Şok olmuşlardı, Arif üç senedir buradaydı. Arkadaşlarıydı yanlış hiçbir hareketini görmemişlerdi. İnsanları tanımak mümkün değildi. Komiser ve polisler işlerini bitirdi ve huzurevini terk ettiler.
Komiser çıkalı daha yarım saat olmamıştı ki içeriye kalabalık bir grup geldi.
Elleri hediye paketleri, poşetler, çantalarla doluydu. Arkalarında bir kameramanla fazla ypmacık çoşkulu gülen yüzleriyle içeri girdiler. Göbekli kel kafalı adam Rıdvan’ın elini sıktı kendini tanıttı.
-Ben Güven Bank’ın soyulan şubesinin müdürü Yakup Yakan sizlere çok teşekkür ederim. Sizlere ne hediye etsek, ne yapsak az gelir, sayenizde soyguncular yakalandı. Çok teşekkür ederim.
Rıdvan ve diğerleri önemli değil ne demek gibi laflar ettiler. Huzurevinin yöneticisi geldi, kendini tanıttı. Bankanın yetkililerine geldikleri için çok teşekkür etti. Huzurevi çok eğlenceli ve hareketli bir gün daha geçiriyordu. Huzurevi sakinleri bu durumdan hiç şikayetçi değiler aksine memnundular. Yakup Bey yine söze başladı.
-Bu yaptıklarınızdan dolayı sizlere bankamızda hesap açtık. Çok fazla değil ama hediye babında kabul edin lütfen. Dedi.
Arkasındaki adama dağıt gibisinden işaret yaptı. Görevli banka cüzdanlarını dağıttı.
-Birde size bir teklifim var kabul ederseniz. Bankanın yeni reklam filmi çekilecek, rica etsem bu reklam filminde sizler oynar mısınız? Bunun bir karşılığı olacak tabi ki kabul ederseniz. Ne zaman isterseniz sizleri deniz kenarında lüks bir otelde bir hafta tatil ne dersiniz?
Herkes çok şaşırmıştı, televizyona çıkacaklardı. Reklamda oynayacaklardı, acaba becerebilir miz diye sordular. Müdür yapabileceklerini gayette güzel olacağını söyledi ve ikna etti. Getirdikleri hediyeleri dağıttılar. Bir saat kadar, soyguncular buradayken neler yaşadıkları ve hissettikleri hakkında konuştular, sohbet ettiler. Banka Müdürü ve yanındakiler giderken Banka Müdürü, Huzurevi yöneticisi ve sakinlerine.
-Birkaç güne kadar reklam için gelecekler. Heyecanlanmayın sizler soyguncuları yakalattınız bunu mu yapamayacaksınız. Size güveniyorum, hepiniz çok güzel oynayacaksınız. Sanatçılardan daha iyi oynayacaksınız bundan eminim. Hepiniz oskarlık oyunculuk sergileyeceksiniz. Dedi.
Huzurevindeki yaşlılara gazı verdi. Onları bir güzel coşturdu. Hepsi kendilerini Kadir İnanır, Türkan Şoray sanmaya başladı. Hepsi havaya girdiler. Hayeller kurmaya başladılar. Herkes onları tanıyacaktı meşhur olacaklardı. Buraya gelip onlarla konuşacaklar, fotoraflar çektireceklerdi. Hayranları olacaktı, imza dahi isteceyeklerdi. Sonrasında yazın çok güzel bir tatil var. Denize sıfır beş yıldızlı otelde krallar gibi tatil yaşasın. Bu yaşta böyle hayal kurmak bile güzeldi. Huzurevide yaşamak çok heyecanlı ve eylenceliydi. Buradan kim gitmek isterdiki diye akıllarından geçti.
EARY ÖZGÖR SARIKAYA
21.4.2012
YORUMLAR
Eray hanım, bu güzel seriyi önceden planladınız mı yoksa günü gününe mi tasarlayıp yazıyorsunuz öğrenmek isterdim. Ama bu bir roman olabilecek güzellikte ve o derece de sürükleyici.
Kutluyorum.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
efendim çok güzel ya hani şu huzur evini öyle bir hale getirdinizki herkesin oraya gidesi geldi bu kadarda olmaz biraz fazla oluyorsunuz farkındamısınız bilmiyorum ama öyle bu kadarda iyi olsum ummamıştım yo yo siz fazla oluyorsunuz her bölümde ayrı bir konu geliştiriyorsunuz ben napim okuyorum izlenimimi buraya bırakıyorum ve üstün başarılarınızın devamını bekliyorum saygı değer arkadaşım saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Kemnur
Arifin yani Cemilin hikayesini çok merak ettim. Bakalım ne çıkacak. Çok şükür hepsi kurtuldu. Şimdi herşey güllük gülistanlık ama senin işin belli olmaz kız. Kimbilir daha başlarına neler gelecek:)))
Herşeyiyle çok güzeldi Eraycım. Emeğine, yüreğine sağlık. Ayrıca yorumları okurken gördüm. Senin yazmadığını idda edenler varmış. Kimse onlar halt etmişler. Seni takip edenler çok iyi biliyorlar ki her zaman yazdıkların çok güzeldi konu olarak. Sadece yazım hataların vardı. Onları alt yapı sağlam olduğu için ve çok iyi bir öğretici olan Sami hocamızın sayesinde düzelttin. Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilsin canım. Seni tanıyanlar tanıyor. Bizde zaten bilmezmisin başarıyı tebrik etmek yerine karalamak en kolay yol olarak seçilmiştir. Kedi uzanamadığı ciğere mındar dermiş...
Senin gibi bir kalemi, yüreği tanıdığım için çok şanslıyım. İyi ki varsın...
Sevgilerimle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Evet yazılarımı benim yazmadığımı düşünen var beceremediğimi ve başkasına yazdırdığımı düşünüyor kendi düşüncesidir saygı duymuyorum ve muattap olmuyorum.
Ben beni biliyorum değerli arkadaşlarım beni biliyor o bilmiş bilmemiş umurumda değil.
Hikaye daha devam edecek bakalım neler olacak kimbilir. Bakarsın bizim tiyatroyu orada da oynarız.
SEVGİLERİMLE
bitti sanırım hikaye.Yazan kurgulayan kalemi kutlarım çok çok güzeldi.
elbette ufak tefek yazım hataları vardı.ama bizler profesyonel değiliz.
bu kadarını yazmak bile neler yapılabileceğini göstermekte.
tebrikler şairim,yazarım.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler ablacığım
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
benim gibi içi dışı bir dürüst biri yaparmı sizce bu sahtakarlığı
çok teşekkür ederim hep yanımda oldunuz komutanım
saygı ve sevgiler
Banka müdürü Yakup Yakan... Gerçek hayatta da insanların isim, soyisimleri ile yaptıkları iş arasındaki bağlantı bazan öyle tuhaflıklar oluşturuyor ki... Tabeladan okumuştum: Diş Hekimi Oya Bilir... Soyadı İşbitirici mi, İşbilen mi olan bir şahıs vardı. Eminim, müteahhit olan adamın soyadı, kartvizitinin üzerinde mesleği ile gösterdiği uyumu, bir sanık olarak geçtiği iddianamede göstermiyordu.
En dikkatimi çeken, kahramanların isimleri ile karakterleri arasındaki bağlantı oldu. Hani derler ya, cuk oturmuş.
Selâm ile...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
haklısınız bazen işleri ile isimleri uyuyor yada kişilikleriye dedğiniz gibi cuk oturuyor. Bende bazen denk gelir.
hikayemizin devamı olacak takp ederseniz sevinirim
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar