- 877 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Sana Yakışmadı
Kalbinde kendimi sıkıştırabileceğim bir yer var mı sevdiğim. Öyle tam merkezinde olmasa da olur. Derler ya’’aklının bir kenarında bulunsun’’ işte öyle. Bende kalbinin bir kenarında bulunsam; çok şey mi istemiş olurum. Eğer dersen ki; kalbimde sana dair hiç boş yer yok, başımın çaresine bakarım ben sevdiğim… Zaten her sevda da boş’luklara oturdu yüreğim…
Hangi kalbin kapısını çaldıysam, ‘’sana yer yok’’larla döndüm. Hangi kalbin aşk masasına oturduysam ‘’yaşın küçük’’lerle kaldırıldım masadan. Bende kendimi meyhane kapılarında, içki masalarında buldum. Bu seferde ‘’daha bu kadar büyümedin ufaklık’’ vurdu yüzüme. Hayatta hangi kapıyı çaldıysam şansım hiç yanımda olmadı. Belki de tek şansım sendin her kapıdan içeri girebilmek için. Oysa ben bir şansı hak etmemiş miydim sende sevdiğim? Hak etmemişim meğer. Ellerimde; kalbimden yüzüme dökülen yalnızlık gözyaşlarını bulduğumda anladım…
Ve sen sevdiğim bir gün şans ararsan bu şehirde. Ben çoktan uzak –di’yar’lara göçmüş olacağım. Anlayacağın bir gün beni de yitireceksin bu koca şehirde. Ama bilmelisin ki; bu elinin tersiyle ittiğin adam bir gün seni cümlelerinde yitirecek ve sen bir daha asla karşıma çıkmayacaksın bu koca şehirde. ‘’Kalbime estikçe’’ yazardım seni, artık bıraktım. Şimdi kalbime kim esiyorsa, o’nu gürletiyorum beyaz kâğıdıma. Kalbime esenlerden değilsin artık, kalbimden ve kentimden gidenlerdensin sen…
Şimdi anlıyorum aşkta; kalbin neden hep gidenlerin yanında olduğunu. Anladım ki kalbimizi de gönderiyoruz gidenlerle birlikte. Ve bir daha asla rastlayamıyoruz kendimize, kalbimize… Kendimizi bulmak uzun sürüyor. Başka yüzlerde senin yüzünü arıyorum, başka tenlerde kokunu. Hiçbir yüz senin yüzün gibi güzel değil, hiç kimse sen gibi kokmuyor. Ben herkeste seni ararken, kendimi aramayı unutuyorum. Belki de bu yüzden aşk hiç hoş görülü davranmadı bana. Herkeste seni aramak; aşkın bana attığı en büyük kazık oldu.
Aşkı kestiremiyorum şimdilerde. Yarın neler gelecek başıma? Bu sefer kimde arayacağım seni, bilmiyorum. Büyük bir bilinmezlik tablosuyla karşı karşıyayım. Bir yarım ‘’bil’’ diyor diğer yarım ‘’bilme’’. Tabloda ki karmaşayı çözemiyorum. Git gide daha da karmaşık bir hal alıyor. Tıpkı aşkım gibi sen gibi. Uzun süre bakmak keyifli geliyor ama doyumsuz olmadığını çok sonra anlıyorsun.
Hangi ruh halinde yazıyorum sana bu satırları bilmiyorum. Satırların akıcılığına da hiç dikkat etmedim. Sen sevmezsin diye. Çünkü sende aşk; hiç akıcılığı olmayan bir duygu gibiydi. Duru ve an’lık. Sen böyle yaşamayı severdin. Oysa ben aşkı doyumsuz ve ölümsüz bilenlerdendim. Belki de ondan hala öldüremedim seni içimde ve hala bu yalnızlıkla yazdığım satırlarla sesleniyorum sana. Beni duyabiliyor musun sevdiğim? Biliyorum sessiz bir haykırış bu. Ama sen, yine de ses ver bu sessizliğime. Hiç içinde benden kırıntılarda mı yok… Vay halime o zaman…
İşte yine o her zamanki munis ağrı ve ses saplandı kalbime. Günün birinde geri teper diye korkuyordum. Geri teptiler. Bir şairin şu dizeleri geldi aklıma: ‘’ Gün gelir bir gün/Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide/O eski ağrı/Ansızın geri teper/Dilerim geri teper/Yoksa gerçekten bitmişsinizdir.’’ Anladım ki hala bitmemişim, anladım ki hala yaşıyorum; o ağrının ve sesin yamaçlarında. Dalı kırılan bir ağacın toprağa sarılması kadar yalnız ve kimsesizim, kırılmayı bekleyen. Ve işte o ağrı yerini sancıya bıraktı, sancı sessiz bir sese; ‘’aşk sana hiç yakışmadı çocuk…’’
Alican Yıldırım / Aşk Sana Yakışmadı
29.08.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.