- 843 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 12
Soyguncular masanın başına toplanmış, düşünüyorlardı. Rehine verme işi de nereden çıkmıştı şimdi. Kaçmak için onlara ihtiyaçları olabilirdi. Kimleri vermelilerdi acaba, patronları, erkek olmalı dedi. Kadın rehine yanlarına alıp kaçmak daha akıllıca olurdu.
Kadın rehineler polisin ve halkın gözünde daha acıklı olurdu. Polis kadın ve yaşlı diye bize sorun çıkarmazdı. Üç erkek rehineyi serbest bırakacaklardı. Kim olabilir diye düşündüler.
Birinci Aşık Ali, ikinci Kemal ve üçüncü olarak da de taze damat adayı Ahmet i seçtiler.
Polisler tekrar aradığında onlara üç rehine teslim edeceklerini söylediler. Rehineleri önlerine katıp kapıya doğru yöneldiler. Rehineler ellerini havaya kaldırdılar. Polislerin elleri tetikteydi, silahlarını kapıya doğru çevirdiler. Soyguncular azıcık açık verse, kendilerini gösterseler, keskin nişancılar anında indireceklerdi. Soyguncular rehineleri kendilerine siper ettiler. Kapının ağzına gelince soyguncular hemen içeriye girdi. Rehinelerde polise doğru koşmaya başladılar.
Gül de gelmişti. Televizyonda huzur evini gördüğünde çok şaşırmıştı. Soyguncuların orada saklandıklarını ve içerideki yaşlıları rehin aldıklarını duyunca, aklına nişanlısı Ahmet geldi. Çok korktu, ya Ahmet e bir şey olursa, ya yaralanırsa diye aklı çıkmıştı. Hemen bir taksiye atlayıp buraya gelmişti. Ahmet serbest bırakılınca hemen ona koştu, sıkıca sarıldı. Kulağına onu çok merak ettiğini bir şey olacak diye çok korktuğunu söyledi. Sonrada tekrar sarılıp ‘’Seni seviyorum’’ dedi. Ahmet de ‘’Bende seni seviyorum, hem de çok’’, dedi.
Polis, serbest bırakılan rehinelerden, içeride kaç kişi oldukları kaç silahı olduklarını öğrendi. Huzurevini tarif etmelerini istedi. Ali, polise her şeyi anlattı. Salonun arka tarafa bakan pencerelerin orada ki koltuk ve sandalyelerde oturduklarını söyledi. Soyguncuların ise ön tarafa bakan kısımdaki masalar bölümünde olduklarını anlattı. Çaldıkları paraları da onlardan aldıkları çantalara koyduklarını anlattı. Salona giden iki ayrı koridor olduğunu, koridorların birinin arka tarafa baktığını, mutfaktan koridora çıktığını söyledi. Soyguncular arka tarafta yoklar orası serbest dedi.
Polis plan yapmaya başlamıştı. Soyguncuları araba gelmeden yakalamaları gerekiyordu. Araba gelince rehinelerle çıktıklarında işleri daha da zorlaşırdı. En az 3 rehineyi yanlarında götürürler, onları takip etmek zordu. Büyük olasılıkla rehineleri kadınlar seçeceklerdi. Bu işlerini daha da zorlaştırırdı. Rehinelerin hayatını daha çok tehlikeye atmış olunurdu.
Mutfağın penceresinden gireceklerdi. Hemen bizzat kendisi evin arka tarafına dolandı.
Mutfağın penceresinde demir parmaklık yoktu ve mutfağın bahçeye açılan bir kapısı vardı. Polislerin yarısını arka tarafa koğuşlandırdı, diğer yarısı da ön tarafta bıraktı. Kameralara ön tarafta da saniye saniye operasyonu çekiyorlardı. Ama naklen yayın yapmıyorlardı, çünkü içeridekilerin operasyonu bilmemesi gerekiyordu. Aksine soyguncuların dikkatini televizyona çekmek için onların geçmişlerini anlatıyorlardı.
Muhabir operasyonu saniye saniye görüntülemek istemişti ama polis işleri zorlaştırmak istemiyordu. Ayağına dolanan kameramanın ve muhabirin sırası değildi. Operasyondaki polislere çok sessiz olmalarını söyledi. İçeridekilerin hiç bir şeyi anlamaması gerekiyordu.
Polislerden biri elinde maymuncukla gelip çok sessizce kapıyı açtı. Sessizce mutfağa girdiler, ortalık karanlıktı. Küçük bir kalem pil yardımıyla bir yerlere çarpmadan koridora çıktılar. Koridora salondan ışık sızmıştı. İçeriden sadece televizyon sesi geliyordu.
Koridordan sessizce salona doğru ilerlediler. Salonu artık görebiliyorlardı. O anda Komiser ile Şaduman göz göze geldiler. Komiser Şaduman’a elinle sus işareti yaptı. Şaduman hemen susup önüne baktı. Kurtulacağız diye sevinçten gözleri ışıldadı.
Komiser kafasını koridorun salona bakan köşesinden uzatıp soygunculara baktı. Soyguncuların ikisinin elinde silah vardı. Birinin elinde tabanca diğerinin ise tüfek vardı. Diğer ikisi masada oturuyor televizyon izliyorlardı. Komiser ve yanındaki polisler birden salona geçip silahları doğrulttu. Soyguncular ne olduğunu anlayamadılar. Silahlarına davranacak vakitleri dahi olmamıştı. Yalnız elinde tabanca olan Soyguncuların başı tabancasını rehinelere doğrulttu. ‘’Teslim olmayacağım’’ diye bağırıp tabancasını ateşledi. Kaptan Rıdvan yanında oturan Yaren’i kolundan tutup kendisine doğru çekti. Kurşun vınlıyarak Yaren’in kulağının yanından geçti. Soyguncunun silahı patlayınca polislerde soyguncuları kurşun yağmuruna tuttu.
Dışarıda korku içinde bekleyen, huzurevinde yaşayanların yakınları silah seslerini duyunca hep bir ağızdan çığlık attılar. Muhabir yayına devam ediyordu, izleyicilere olayları saniye saniye anlatıyordu. Bir yandan da kameraman pencerenin dibine gitti. Pencerenin perdesi kapalıydı bir şey gözükmüyordu. İçerde neler olduğunu kimse bilmiyordu. İçeriden kimse daha dışarı çıkmamıştı. Dışarıda bekleyen polisler kapıyı kırıp, içerideki arkadaşlarına yardım etmek için binanın içine girdiler. Gergin anlar yaşanıyordu, herkes korku ve merak içerisindeydi.
Komiser huzurevi sakinlerinin yanına gitti ve sakin olmalarını her şeyin geçtiğini bittiğini, söylüyordu. Korkudan Meral bayılmıştı, doktor olan huzurevi kurucusu Erol Bey, Meral ile ilgileniyordu. Sonunda Meral kendine geldi. Yaren Rıdvan’ın omzunda ağlıyordu, sinirleri bozulmuştu. Çok korkmuştu ve sürekli hayatını kurtardığı için Rıdvan’a teşekkür ediyordu. Rıdvan Yaren’in kahramanı olmuştu. Sadık Hasibe’nin yanına gitmiş, onu sakinleştiriyordu.
Salon polis dolmuştu. Soyguncuların hepsi kanlar içindeydi. Soyguncuların ikisi, patron olanla bankanın güvenliğini öldüren soyguncu cansız bir şekilde yerde yatıyordu. Diğer ikisi ise yaralıydı. Biri kolundan, diğeri ise karın boşluğundan vurulmuş yerde yatıyorlardı. Polis hemen onları kelepçeleyip, kapıda bekleyen ambulansa yanlarında polislerle birlikte bindirildi. Ölen soyguncular ise ceset torbasında dışarıya çıkarıldı. Kapıda bekleyen başka bir ambulansa konuldu.
Polis yaşlıları sakinleştirdi. Huzurevi sakinlerine bu yaşta bu kadar aksiyon onlara fazla gelmişti. Polis gece çok yorulduklarını yarın sabah saat 10 gibi gelip ifadelerini alacaklarını söyledi. Onları karakola götürüp yormak istemiyordu, zaten yeterince yorulmuşlardı. Komiser hepsinin halini hatırını sordu. Onlarla sohbet etti ve çok cesur olduklarını söyledi.
Polisin bu güzel övgü dolu sözleri hepsinin hoşuna gitti.
Huzurevi sakinlerinden yaralanan olmamıştı. Dışarıda bekleyen aileler ile kameraları içeri aldılar. Kamera hiçbir şeyi kaçırmak istemiyor, her kareyi çekiyordu. Huzurevi, bayram evi gibi olmuştu. Herkes oraya gelen yakınlarına evlatlarına kardeşlerine sarılıyordu. Kah ağlıyor, kah kahkahalarla gülüyorlardı. Kamera herkesin yüzünü çekiyor sorular soruyordu. Neler hissettiniz, korktunuz mu, o an aklınızdan neler geçti, gibi sorular soruyorlardı.
Yakınları uzakta olup da gelemeyenler ise hemen telefonlara sarılmışlardı. Soyguncuların topladıkları telefonlarını aldılar. Yakınlarını aramaya başladılar. Bir çoğunun telefonu açılır açılmaz çalmaya başlamıştı. Herkes telefonda konuştukları yakınlarına iyi olduklarını söylüyorlardı. Sadık da telefonunu açtı, bir sürü mesaj gelmişti. Yurt dışındaki çocukları en az yirmi kez aramıştı. Tam onları arayacakken onlar aradı. Sadığın gözlerinden yaşlar yanaklarından süzülmeye başladı. Aslında o gece, hem huzurevinde hem de televizyonlarının başında ki izleyiciler, herkes ağlıyordu. Sadık da iyi olduğunu merak etmemelerini söyledi, olayları büyük bir heyecanla telefondaki oğluna anlatıyordu.
Muhabir kenarda koltuğa tek başına oturmuş, kafasını da başka yöne çeviren Arifi gördü. Neden tek başına oturuyor diye merak edip yanına gitti. Kameramanda peşinden hiç ayrılmıyordu. Muhabir ‘’ Geçmiş olsun, nasılsınız’’ deyip mikrofonu Arife uzattı. Arif ise buradan nasıl kurtulabilirim diye planlar yapıyordu. Sabah polisler ifade için gelmeden kaçmayı düşünüyordu. Muhabirin sesini duyunca irkildi. ‘’Çekmeyin kardeşim, konuşmak istemiyorum’’ dedi. Hemen salondan odasına gitti ama kamera çekmişti bile.
Huzurevi bahçesi canlı yayın araçlarıyla dolmuştu. İçerisi ise kameradan geçilmiyordu. Televizyonlar canlı yayın yapıyorlardı, tüm ülke rehine olaylarını, polis operasyonunu saniye saniye izlemişlerdi. Şimdi de huzurevinin içindeki kameraların çektiğini tüm ülke televizyon başında izliyordu. Burada yaşayan yaşlılar birden bire akrabaları yakınlarıymış gibi hissettiler. Tüm ülke huzurevindeki yaşlılar sağ salim kurtuldular diye çok mutluydular. Hatta evleri yakın olanlar hemen oraya koşmuş, onlarla birlikte olmak istemişti.
Bir evin salonunda oturup, haber kanalında huzurevi olaylarını izleyen biri daha vardı. Ablası mutfakta çay demliyordu, kardeşiyle birlikte dakika dakika olayları izliyorlardı. Uykuları kaçmıştı artık en iyisi mi çay demleyelim, iki kardeş çay içer televizyon izleriz dediler.
Televizyon huzurevinin içini gösteriyordu. Muhabir arkası dönük bir adamın yanına gitti ve ona ‘’ Geçmiş olsun, nasılsınız’’, diye sordu. Adam kameraya doğru biran döndü ama çok tedirgin oldu. Hemen arkasını dönüp oradan uzaklaşmıştı.
Adam kameraya dönünce koltukta oturan genç adamın elindeki bardak düştü. Çığlık atmaya başladı, sürekli abla ‘’O O’’ diyordu. Ablası mutfaktan geldi, kardeşinin halini görünce ‘’Kim o ‘’ diye sordu. Kardeşi heyecanla ‘’ Abla o babamı öldüren, Cemil amca o huzurevinde abla valla o az önce gösterdi’’. Ablası şaşkınlıkla kardeşine baktı, sonra televizyona baktı. Televizyon huzur evinde ki başka birini gösteriyordu.’’Hani nerede ben görmüyorum’’,dedi. Kardeşi ise,’’ Abla az önce gösterdi, muhabir onunla konuşunca hemen kalkıp gitti’’, dedi. ’’Kardeşim o olduğundan emin misin? Cemil öldü, sen benzetmişindir’’. ‘’Abla o, valla o, hadi hemen oraya gidelim çabuk hadi abla’’. ‘’Tamam önce polise gidip yardım isteyelim polislerde izlesin belki de sen yanıldın’’ dedi.
İki kardeş apar topar en yakın karakola gittiler. Polise her şeyi anlattılar. Polislerle birlikte huzurevine gittiler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
18.4.2012
YORUMLAR
Değişik, güzel ve film gibi insanın gözünde canlanan karelerdi.
Emeğine yüreğine sağlık
sevgilerle
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sayrıca sayfama hoş geldiniz çok mutlu oldum
selam ve saygılar
sitenin nazar boncuğu sabah hocadan tiyatro akşam senden operasyon......maşallah diyelimde göz değmesin..... devam saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
çok teşekkürler komutanım sevgiler selamlar saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
yorumunuz için çok teşekkürler
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
buda bakalım nereye gidecek kısmet ben yazıyorum sağolun sizlerde okuyorsunuz çok teşekkürler
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
TEBRİKLER ABLASI...HARİKA GİDİYOR YAZINIZ TAKİP EDİYORUM...DEVAMLI YORUM YAZAMASAMDA GÖNLÜMÜZDE VE TAKİBİZDE YAZILARINIZ...HA BU ARADA SAMİ BABA'NIN ÇİFTLİĞİ PARDON TİYATROSU HASIL GİDİYOR...HARİKASINIZ ÇOK GÜLDÜM...SELAMLAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
tiyatroya gelince hocamla yazıyoruz işte yakında perdelerini açacak tabi ki takılıp o perdelere dolanmazsak iyidir hocamla elle verip bir şeyler yapmaya çalışıyoruz işin büyüğü onda onun kalemi daha çok benimkinden
çok teşekkürler
saygılar
yine yaptın yapacağını huzur evi oldu operasyon evi şimdide arifi yakalamak için operasyon yaparlar ya hakkaten imreniyorum size tüh tühtüh nazar değmesin sakın hayel gücünüz engin olsun ulaşılmaz olsun çok güzel gidiyorsunuz emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
yaşlıları kurtarana kaar bende epey yoruldum bakalım yarın neler olacak
çok teşekkürler
saygılar ve selamlar
Olamaz böyle bir şey. Daha hırsızlardan yeni kurtuldular. Şimdide katil çıktı. Neden? Niçin? Nasıl? Gibi sorular beynimde dans ediyor. Bakalım Arif'in hikayesi nasılmış.
Yüreğine, emeğine haaaaaaa birde hayal gücüne sağlık Eray' cım. Sevgilerimle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
çok teşekkürler arkadaşım
sevgiler
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Kumayı da unutmadım:))))