- 776 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Her Aşk Tek Kişiliktir
Çocukluk yıllarımızda, tuzaklar kurup avlardık kuşları… Karlar yağıp, her yer beyaza döndüğünde… At kılından özenle hazırlardık tuzakları… İlmekler haline getirdiğimiz tuzakların arasına koyardık yemleri önce… Ve başlardık beklemeye işte…
Sevinçlerle ve çığlıklarla gelirlerdi yemlerin üzerine kuşlar… Yaşama tutunma sebebidir tok olmak elbet… Açlık; yitip gitmektir sonunda işte…
Bazen hissedersiniz, aşkın aniden gelip kapınızı çalacağını… Heyecanlanırsınız elinizde olmadan… İçiniz kıpır kıpır olur, yıllardır yolunu beklediğiniz bir haberin telaşı sarar içinizi… Ve çarpıntılar sarar yüreğinizi işte…
Yaklaşan depremin, yaşayacağınız içsel fırtınaların öncül sesleridir duyulan… Her şeye inat aydınlanır ruhunuz… Titrer bedeniniz… Ve sokarsınız yüreğinizi sevdiğinizin yüreğine… Sevgi ilmekleri dolanmıştır artık bedeninize…
Her öykü kendi yalnızlığını taşırmış içinde…
Bazı kuşlar hissederlerdi sanki yaklaşan sonlarını… Konmak istemezlerdi bir süre… Bakışları ürkek, uçuşları güvensiz olurdu… Ve bir süre asılı kalırlardı havada… Bazı kuşlar ise; düşünmeden sokarlardı başlarını yeme…
Öyle ya da böyle, her kuş bir kez de olsa ilmekler arasına sokmak isterdi başını… Zamanın o anlık kısacık diliminde… İlmekler otururdu bazı kuşların boğazına… Ortalık sanki mahşer yerine dönerdi bir anda… Şanslılar mı uçardı, yoksa kalanlar mı şanslıydı hiç bilemedim ben… Gerisi bilindik hikâye işte…
Yüreğim tuzağa düşmüş bir kuş gibi çırpınmakta…
‘’Yalnızlık bir yağmura benzer
Yağmurda sırılsıklam ellerim’’...
Bir gün, erkek ve dişi iki sığırcık başı düşmüştü tuzağın içine… Çırpınıyorlardı çaresizce... Can havliyle kaçmaya çalışıyorlar, bilinçsizce sağa sola uçmak istiyorlar, çaresizce çırpınıyorlardı kendi hallerince… Az önceki neşeli hallerinde eser yoktu sanki… Ölüm ve ayrılık korkusu düşmüştü yüreklerine…
Aşk; eninde sonunda tek kişiliktir…
İki kişide doğar ve tek kişide biter aşk… Tıpkı ölüm gibi işte…
Ateşe düşen gülün çığlığını yaşamaktır aşk bence…
Yanlarına geldiğimde bedenleri yorgun düşmüştü ve ölmek üzereydiler…
‘’İnsandır, insan aslolan, insana göre
bir bedeni o kıyısızlığa bırakma saati geldiğinde gitmek bir yalnızlıktır
Bütün gitmeler bir yalnızlıktır kalmaya göre...’’
Son bir kez kanatlanıp uçmak istediler… Uçamadılar… Kaçamadılar… Ve kim bilir; belki de sevgiliydiler öncesinde…
Ayrılık; yol arkadaşlığının bitme halimi yoksa… Çırpınırken bilinçsizce ve savrulurken sağa sola… Nasıl kanar ki insan; söyleyin bana…
Ayrılık; yol arkadaşlığının bitme haliydi belki de…
‘’Sonra bir geceydi ve yalnızdık; çoğalttık susuşları...
Yağmura yakalandığımız geceye çarptık; geceye olmadı bir şey
Ama biz paramparçaydık!’’
Ben her ayrılıklarda bu iki kuşun öyküsünü yaşadım içimde…
Her öykü kendince bir yalnızlıktır… Kanatırsanız öyküleri ve deşelerseniz ellerinizle… Bilseniz; ne çok yalnızlık akar sözcüklerde… Ve her yalnızlık; yüreğinizin derin kıvrımlarını daha da öksüzleştirir işte…
Her şey yağar… Ve her şey akar… Yağmurlar tane tane dökülürken yeryüzüne… Karlar havada süzülüp serenat yaparken… Aslolan toprağa kavuşmaktır… Ve toprak birdir… Bir bedende ölmek… Ölmeyi istemek, bilinçlice ya da bilinçsizce… Ve toprakta ölüme yatmaktır aşk…
Bir ilmeğin içine, gönüllüce başları sokabilmektir aşk işte…
‘’Geceyi kanatırım, gece beni kanatır.
Gece insanlığımız,
İnsanlığımız ise yalnızlıktır...’’
‘’Her çölün kendi vahası varmış’’…
Ve her aşkın bir hikâyesi işte…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.