- 1555 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GELECEĞİN BOB ROSS'U
Bob Ross’u nasıl bilirdiniz ya da bilir miydiniz? Tanıdık gelmediyse “kıvırcık saçlı ressam” diyeyim belki hatırlarsınız.Bonus saç modasının öncüsü o muydu acaba diye kafa yormuşluğum da yok değildir hani.Doksanların başında Trt 2’de çıkardı .Saatini bilmediğimden ne zaman denk gelirse o zaman bakardım ve kumandanın üzerine çöreklenir bitene kadar da bırakmazdım elimden.Kadmium sarılı sonbaharları,evde oturduğum yerde elime eldivenlerimi taktıran titanyum beyazlı kışları,van dayke kahverengileri onunla öğrenip yaşadım.Seslendiren kimdi bilmiyorum ama “Evvvvettt,beyazımızın rengini matlaştırıyoruz” diyen tok sesle sanırsınız şövalesinin üstündeki tuvale sığmış,bağdaş kurmuş oturmuştu koca dünya.Uzun saplı,ince,tarak gibi uçlu fırçasını alıp dokundururdu; binlerce yıllık bir ağaç peyda oluverirdi bir anda.Aşağı yukarı her resminde terkedilmiş görünümlü veya hala cılızca bacası tüten ahşap bir kulübe yapardı.
_Ahşapların belli olması için spatulamızı alıyoruz. Evveett işte burada, aynen böyle.
O gün kafama koydum Karadeniz yaylalarında ahşap bir eve sahip olmayı. Olabilir miydim bir hayalin sahibi bilmiyordum ama resim merakımı körüklediği kesindi Bob Ross amcanın.
_Bu tuval sizin özel dünyanız.Burada ne dilerseniz yapabilirsiniz.diyordu o güven veren tok ses.Gerçekten de kolay geliyordu o yaparken.Demek ki geleceğin Bob’u olmamak için bir engelim yoktu.Ağabeyimin okulda kullandığı bir paleti vardı koşup getirdim.Şansıma annem Hikmet Teyzedeydi ve biliyordum ki mahallenin ayaklı gazetesi,naklen yayın aracı;annemi kolay kolay bırakmayacaktı yani rahattım.Büyük ihtimalle tarihinin çoktan geçmiş olduğunu da düşündüğüm birkaç da boya buldum.Hem Bob Ross amcayı izleyip hem onun yaptığının aynısını yapacaktım.Ama baktım resim defterini bulamadım zaten tuvalin bizim evde bulunması ise imkansızdı.O sırada odanın beyaz badanalı duvarının bana sinsice bir gülüş gönderdiğini fark ettim.Neden olmasındı? O zaman benim resmim Bob Ross’unkinden de büyük olurdu.Başladım bende ressam edasıyla resmimi yapmaya.Palet elimde karıştırdım boyaları.Bende onunkilerden yok.Bildiğimiz sarı,kırmızı,mavi,beyaz var.Olsun bunlar da yeter deyip harmanladım hepsini.Beyazla kırmızıdan pembe,kırmızı ve maviden mor yaptım.Mavi ve sarıyı karıştırınca da yeşil oldu.Farkettim ki aslında hayat sentezlerle sıradanlığından kurtuluyordu.Cılız bir ağaç yaptım sonra yaprakları dökülmüş.Bob Ross’unkilere benzemese de eski bir ahşap ev çizdim,önüne çitler koydum.Sahibi olmak için yıllarca devlet kapısında ömrümü çürütmeye razı olduğum ahşap evimi çizmiştim sonunda. Evimin duvarında gelecekte ikamet etmek istediğim tahtadan bir ev duruyordu şimdi. Mükemmeliyetten uzak da olsa bir tablo vardı saatler sonra karşımda.
Güneş yüzünü bir sonraki güne saklamaya gidiyordu.Annemin güneşe sitem etmek için :
_Gelin aldatan işte bak güneş daha batmadı deyip bu saate kadar oturdum baban gelecek şimdi daha yemek yok. Demesine kalmadı başını kaldırdığı anda benim şaheserimi gördü Ben;
_Aferin oğlum aman da duvarımızı ne güzel boyamış. diyeceğini beklerken o doğruca kulaklarıma sarıldı.Parmaklarını uzuvlarımda hissederken acıyan;kızaran kulaklarım mıydı,ket vurulan hevesim miydi anımsamıyorum.Tek hatırladığım; dünya uğulduyor,hayallerim uğulduyor,annemin nefret dolu sesi uğulduıyordu.
Titanyum beyazlı kışları hep sevdim,kadmium sarılı sonbaharları da. Ama o gün çoculuğumun toz pembeliğinden kocaman bir yaprak düşmüştü ve ben resim derslerini hiç sevmedim.Bob Ross’ da iki yıl sonra öldü zaten.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.