- 1849 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
HİPER AKTİF BARIŞ VE DOWN SENDROMLU EDA -2-
Eda’yı anlatabilmek için önce onun zihinsel özürlülük oranını belirtmem gerekiyor. Bizzat dedesinin gösterdiği özürlü kartında kendi gözlerimle gördüm: Özürlülük oranı % 80 yazıyordu. Yani neredeyse bir bitkiden farkı yok Eda’nın.
Konudan konuya atlayacağım biliyorum ama bir başka anımı daha araya sıkıştırmam gerekiyor.
Fethiye-Çiftlik Ali Rıza Köse İlköğretim Okuluna tayin olmadan önce Afyon-Sandıklı İmam-Hatip ve Anadolu İmam-Hatip Lisesinde çalışıyordum.
Bir gün müdür odasının kapısını çalarak içeri girdim. Aslında Müdürümüz Cevdet Bulut Bey içeriden ‘’Gel’’ ya da ‘’Buyur ‘’ diye seslenmemişti ama ben içeri girmiştim. Baktım arkası bana dönük vaziyette konuşuyor birileriyle. Ama odada hiç bir Allah’ın kulu yok.
-Hocam pardon…
-Oooo Sami Bey sen misin? Kusura bakma dalmışım duymadım.
-Hocam kusura bakmayın ama kimle konuşuyorsunuz siz?
-Kimle olacak şu kovanın içindeki limon ağacıyla konuşuyorum.
-Hocam kusura bakmayın ama sanırım odanızın kapısını kimse çalmaz oldu. Siz de limon ağacıyla konuşmaya başladınız yalnızlıktan.
-Yok Sami Hocam. Ben her gün konuşurum bu ağaçla ve saksılardaki diğer çiçeklerle.
-Allah Allah…Ben bazen benim hanımın böyle saksılardaki çiçeklerle konuştuğunu görmüştüm ama ‘’köyünü özlüyor garibim her halde’’ diye üzerinde durmamıştım hiç. Ayrıca benim hanım zaten biraz üşütüktür. Onun çiçeklerle konuşması normaldir. Fakat siz…Bana acayip geldi doğrusu.
-Olur mu Sami Hocam? Onlar da canlı…Onlar da sevildiklerini anlıyorlar.
-Eee diyelim ki anlıyorlar. Bunu siz nasıl anlıyorsunuz? Yani size ‘’ Teşekkürler Cevdet Bey’’ mi diyorlar?
-Diyorlar tabii…Ama anlamak lazım dillerinden.
-Hadi canım sen de…Neredeyse ‘’kalkıp birlikte attalara bile gidiyoruz’’ diyeceksiniz.
-Sami Bey…Ben onlarla ne zaman konuşsam bir bakıyorum tüm güzel kokularını salıyorlar. Yaprakları daha bir canlı oluyor. Ben anlıyorum.
-Hocam kusura bakma ama bana çok saçma geliyor. Bir bitkiden bahsediyorsunuz alt tarafı. Değil şarkı söylemek istersen burada gazino kur yine değişen bir şey olmaz. Mesela şu limon ağacı. Kaç senedir müdür yardımcılarının odasında duruyordu. Almış buraya getirmişsiniz. Kaç senedir tek limon vermeyen bu ağaç şimdi bize limon mu verecek yani?
-Verecek.
-Hocam o ağaç bir tane limon versin ben de sizin ellerinden öpeceğim.
O ağaç daha sonra yanlış hatırlamıyorsam elli tane limon verdi…Evet o güne kadar tek bir limon vermeyen o ağaç Cevdet Bulut’un her gün onlarla konuşması, onlara şarkılar söylemesinin sonucunda tam elli tane limon verdi. Cevdet Bey elini öptürmedi bana ama verdiği o ders için değil elini, ayağını bile öperdim. ‘’SEVGİNİN, ÜSTESİNDEN GELEMEYECEĞİ HİÇ BİR ŞEY YOKTUR ‘’
Ben de severdim insanları, börtü böcek ne varsa doğada severdim. Daha doğrusu sevdiğimi sanırdım. O zaman anladım ki ‘’Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli ‘’ şarkısı koskoca bir yalandan ibaret. Seveceksen yakından sevecek ve ilgi göstereceksin. Dokunacaksın sevdiğine ki sevdiğini anlatabilesin. O da anlasın sevildiğini.
İşte 2004 yılında Nuray Öğretmen bunu yaptı. Bizim okulumuza gelene kadar o insanlara tepeden bakan insan müsveddelerinin çocuklarının okuduğu özel okullardan, tiksinilerek kovulan Eda, bizim okulumuzda Nuray Hanım’ın ona uzattığı anne elleriyle birlikte ilk önce konuşmaya başladı. Evet…Aslında dilsiz değildi Eda ama konuşmuyordu ilk zamanlarda. Nuray Gökmen onu aylarca uğraştıktan sonra konuşturdu önce.
Eda okula ilk geldiği günlerde sınıfındaki tüm arkadaşları yanına yaklaşınca onlara sopayla vururken bir kaç ay sonra arkadaşlarıyla bahçede koşmaca oynamaya başladı. Ama burada şunu da belirteyim: O okul şimdiye kadar hiç bir eğitim-öğretim kurumunda görmediğim bir sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberliğin olduğu okuldu. Öğrencisi, öğretmeni, müstahdemine varıncaya kadar herkes tek yürekti o okulda. Tek bir öğrenci Eda’dan rahatsız olmadı. Hatta ana sınıfı bile. Hiç bir öğrenci velisi Eda’nın niçin bu okulda okuduğunu sormadı. Hiç bir öğretmen saçından, ya da eteğinden çeken Eda’ya kızmadı, hatta ‘’ Kızım git arkadaşlarınla oyna ‘’ bile demedi.
Öğlen yemeklerinde ilk zamanlar Nuray Öğretmen taşıdı Eda’nın tabldotunu masaya. Zaman zaman onunla birlikte oturdu sofraya ve ona yemek yedirirken öğretti kaşık, çatal, hatta bıçak kullanmasını. Eda’yı uzun süre o götürüp getirdi tuvalete. Sınıfındaki diğer öğrencileri asla ihmal etmeden Eda ile uğraştı…Uğraştı…Uğraştı…
Sene sonunda Eda’yı sınıfta bırakıp onu bir dahaki sene üçüncü sınıfları okutacak öğretmene teslim edebilirdi. Yapmadı. Sınıf geçirtti Eda’ya…Eda ,üçüncü sınıf öğrencisi olmuştu bize gelinceye kadar ama hiç tadamamıştı sınıf geçmenin tadını. Çünkü sınıf geçme ve onun zevki diye bir kavramı yoktu. Ama üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken bu zevki tatmayı öğrenmişti artık.
Ertesi sene de çok uğraştı Eda ile Nuray Hanım. Artık Eda okuyup yazmayı bile öğrendi. Ve 2005-2006 Öğretim yılının sonlarına doğru…Yani ben emekli olmadan bir kaç ay önce Eda bir arkadaşıyla birlikte anneler gününde öğretmenine şiir bile yazdı: ‘’Anneme’’ başlığıyla hem de…
ANNEME…
Üstüne sevgi yoktur.
Sevgin eşsiz ve tektir.
İyiliğin pek çoktur.
Bitmez ki saya saya..
Şimdi büyüdüm artık.
Küçüklüğüm hep rüya.
Eğil de hep öpeyim.
Yüzünü doya doya…
Eda ve Kübra…
2006 Senesi Haziran ayı başlarında Eda’nın dedesi yüzünde güller açarak geldi okulumuza bir gün. Elinde Eda’ya ait bir özürlü kimlik kartı tutuyordu. Tüm öğretmenlere gösteriyordu o kartı…Bana da gösterdi. Baktım Eda’nın zihinsel özürlülük seviyesi hanesinde % 60 yazıyordu. Yani bir buçuk senede %80 den % 60 a inmişti.
Küçük bir beldede…O zamanlar için 11 derslikli olan küçük bir okuldan bahsediyorum size…Muğla-Fethiye- Çiftlik- Ali Rıza Köse İlköğretim Okuludur o Okulun Adı. Benim zamanımdaki Öğretmenlerinin pek çoğu hâla görevdedir. O küçücük okulda nasıl olmuştu da böyle mucize kabilinden bir olay yaşanmıştı? Gelin o kısmını da Okulun o zamanki Rehber Öğretmeni Enver Göçer anlatsın bizlere…Benim ve onun yönetimindeki okul gazetemizde( BİZİM SESİMİZ ) yazdığı bir yazı:
TEBESSÜM.
Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı yolladı.
Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garsona yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson, ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken kazandığı paranın bir kısmını her zaman köşe başında oturan fakir adamın açtığı mendilin üzerine bıraktı.
Fakir adam öyle minnettar oldu ki…İki gündür boğazından aşağı bir lokma geçmemişti. Karnını iki günden beri ilk defa doyurduktan sonra bir apartman bodrumundaki odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce kucağına alıverdi.
Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu.
Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havladı ki önce fakir adam uyandı. Sonra bütün apartman kalktı.
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar.
Bütün bunların hepsi bir TEBESSÜM’ün sonucuydu.
Evet değerli dostlar…Sadece ve sadece bir tebessüm…Ve öğretmenlik iç güdüsü…Hepsi bu.
Not: Eda’nın anne ve babasından hiç bahsetmedim değil mi?...Annesi kızını o haliyle terk edip bir başka adama kaçmış bir anne müsveddesi…Babası ise ilçe ilçe dolaşarak pazarcılık yapan bir adamdı. Eda’yı haftada ancak bir gün görebiliyordu. O bakımdan Eda adeta dedesinin kızıydı.
YORUMLAR
Yazınınızı ve bir öncesini de bir solukta okudum...
Öğretmen olmak , yürekli olmak demek ve öğrencilerin dilinden anlamak demektir...Sevgi ile aşılamayacak hiç bir şey yoktur...Ve sevdikçe sevgiler çoğalır...Özellikle çocukları ve sevgiden mahrum kalan çocuklara sevgi vermek gerekir. ( tüm canlı varlıklara da) ..Kısaca sevelim sevilelim diyorum...
Sevgiler hocam....
sami biberoğulları
Çok sağ olun, var olun...Selam ve sevgilerimle.
'Ben de severdim insanları, börtü böcek ne varsa doğada severdim. Daha doğrusu sevdiğimi sanırdım. O zaman anladım ki ‘’Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli ‘’ şarkısı koskoca bir yalandan ibaret. Seveceksen yakından sevecek ve ilgi göstereceksin. Dokunacaksın sevdiğine ki sevdiğini anlatabilesin. O da anlasın sevildiğini. '
bu paragraftan sonra dağıldım. ve, '...' diyorum.
devamını daha sonra okuyacağım.
Ne zor ve ne kutsal eğitmen olmak, gerçek ve yürekten. Baş eğmez, doğrularına inanmış,adamış kendisini öğrencilerine.
Bu özürlüler için, ne yapsak yetersiz kalıyor ,Hocam.
Sayfanızı paylaşmaktan ,çok mutlu oldum.Böylesine bir konuda.
Elinize, gönlünüze sağlık Hocam.
sami biberoğulları
Ben de sizin sayfanızı paylaşmaktan çok büyük haz alıyorum..Mutlu oluyorum. Sizin yazılarınızdan da çıkarılacak nice dersler var. Sağ olun var olun
Selam ve saygılarımla.
sevgili HOCAM
ilk cümlesinden son cümlesine kadar tüylerim diken diken okudum. İnanın hocam küçük kasabalarda öğretmenler, eğitimci ve öğretmen olduklarını unutmadılar daha doğrusu insan olduklarını unutmadılar malesef büyük şehirlerde öğretmenler öğrencilerini müşteri gözüyle görüyorlar bütün öğretmenler değil elbette ama öğretmenlik vasıflarını kaybetmemiş öğrencilerine sevgiyle özveriyle bakan öğretmenler azınlıkta oldu. Nuray öğretmenim öncelikle insan sonra anne sonra eğitimci öğretmen herkes olur ama eğitimci olmak o başka bir şey Nuray öğretmen kan bağı olmadığı halde sadece ona duyduğu sevgi ve mesleğine duyduğu bir insan kazandırmak ilkesiyle Edayla ilgilenirken onu doğuran anne müsvettesi de kızını terk ediyor anne olamak sevmekle aynı anlama gelmiyor demek ki Allah öyle insanları ıslah etsin
ya hocam siz yaşlandınız iyice galiba duygusallaştınız ne oluyor size sizi daha evereceğiz ama bayanlar duygusal romantik erkekleri sever doğru yoldasınız devam
SELAM VE SEVGİLER
sami biberoğulları
Duygu dolu satırların için çok çok teşekkür ederim. Yorumunu okumaya başladığımda duygu doluydum. Son cümlelerde ise kahkaha doruk noktalarına ulaştı. Allah iyiliğini versin e mi? Demek beni evereceksin. Bak böyle hayırlı bir işe vesile olursan sevabı çok büyüktür. Gerçi Allah bilir ya direkt cennete gidebilirsin hem de sorgusuz sualsiz. O bakımdan işi hızlandır biraz. İşi hızlandır ki kalıbı dinlendirmeden önce dünya gözüyle dünya evine girelim de öte aleme bekar bekar vasıl olmayalım.
Hay sen çok yaşa e mi.. Beni güldürdün Allah da seni güldürsün.
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
Öğretmenliğin yanın da annelik iç güdüsüyle, engelli bir kızı severek ona hayatın içinden bilgi ve beceri kazandıran o Mükemmel öğretmene sizin aracılığınızla saygılar yolluyorum... Sizide ayrıca kutluyorum ki siz zaten farklısınız ve bu konuları bilerek işlediğiniz içinde farklılığınızı bir kez daha gösterdiniz Sami öğretmenim. Elleriniz dert görmesin.
sami biberoğulları
Sağ olun var olun..İltifatınız benim için de arkadaşım için de onurların en büyüğüdür.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Vermek istediğim mesaj buydu işte...''Sevgimizi tüm canlılardan esirgemeyelim'
Selam ve saygılarımla.
Hocam biz şirket olarak Çocu Esirgeme Kurumuna ait Bahçelievler Zihinsel ve Bedensel Engelli Çocuklar Rehabilitasyon Merkezini ziyaret edip, onlara palyaçolu pastalı bir parti düzenlemiş, onlarla oynayarak bir gün geçirmiştik. Çocukların fiziki ortamları ve öğretmenleri ile diyalogları çok güzeldi. Çoğunun ailesinin bu çocukları terk ettiklerini öğrenince boğazım düğümlenmişti. Sevgiye o kadar muhtaçlardı ki adeta size dokunabilmek için mücadele ediyorlardı. O kadar etkilendim ki, çocuklarımla ne zaman neşeli zaman geçirsem aklıma hep o gün geliyor ve suçluluk duyuyorum.
sami biberoğulları
Yorumun için çok çok teşekkürler.
Bence çocuklarınla birlikte sık sık o rehabilitasyon merkezini ziyaret edin derim ben. Böylece o merkezdeki çocukları sevindirdiğiniz gibi kendi çocuklarınız da ne kadar şanslı olduklarını daha iyi kavrarlar. Kendi çocuklarınız için de güzel bir hayat dersi olur.
Selam ve saygılarımla.
Delikanlı iken köylere giderdim,orada gençler ihtiyarlara hizmet ederler çay su isteyene verirlerdi.Köy odalarında bir ocak üzerinde isten kararmış çaydanlık.İhtiyarlar askerlik başından geçen olayları anlatırlardı,gençler dinlerdi.Bir saygı itibar vardı.Çok hoşuma giderdi,annem takılırdı seni köyden evlendirelim derdi.
Sevgi saygının açmayacağı kapı yoktur.Çiçek örneği Yunusun Sordum sarı çiçeğe annem babam varmıdır. dizeleri aklıma geldi.demek ki o zamanlar konuşma varmış.
Yazın herzaman ki gibi öğüt verici .tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Çok sağ olasın var olasın
Selam ve sevgilerimle.
Ben kendi kıymetli öğretmenlerimin ellerinden öpmeyi bir onur bildiğim gibi, bu değerli öğretmenlerin de -yaşları hiç önemli değil- ellerinden saygı ile öperim. Evet, sevgi öyle bir anahtar ki, açmayacağı hiçbir kapı, aralamayacağı hiç bir perde, aydınlatamayacağı hiçbir karanlık yoktur.
Güzel hâtıra yazısını güzellikle kaleme aldığınız için ve daha çok da, o güzelliği kazandırıp örnek olduğunuz için teşekkür ve tebrikler... Çünkü toplumda yaşanılan şeyler bazan insanları gelecekle ilgili umutsuzluğa sürüklüyor ve bazı değerlerin hâlâ var olduğunu görmek, umutlarımızı tazeliyor.
Bu arada, kızımın sınıfındaki (özür oranı bu kadar değil, sanırım) öğrenciye benzer bir özveriyle yaklaşıp topluma kazandıran Yıldız çğretmenimi de anmazsam, ayıp olur. (Anılarımı bu kadar güzel anlatamadığım için, burada anmış olayım.)
Selâm ile...
sami biberoğulları
Benim için bir onur belgesi olan bu güzel yorumunuzdan dolayı çok çok teşekkür ediyorum
Selam ve sevgilerimle.
Saynur Baysal Öztürk
Sizler o yavrularımızı bizlere kazandırmakla, hiçbir yazının ifade edemeeyceği onur belgesini almış insanlarsınız. Biz sadece teşekküre güç yetirebiliyoruz.
Selam ve saygılarımla...
Saynur Baysal Öztürk
yazdıkça roman olur diye boşuna dememişler büyükler..
Her insanın bir tarihi oluyor, ve tarihler geleceğe güneş tutabiliyor.
Saygılarımla hocam Kaleminiz kavi olsun..
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve bu güzel yorumunuz için çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla.
Çok anlamlı ,duygu dolu bir yazı olmuş.Öğretmenlik parayla,diplomayla yapılan bir iş değildir.Sevgiyle ,gönül gözüyle ,yürekle,vicdanla yapıldığı için değerlidir.Yoksa devletin verdiği maaşla olacak iş değil.Bizim için en değerli şey öğrencilerimizin gözündeki tebessüm,onların yüreklerinde bize olan sevdisini anladığımız zamandır.Sevgi emek ister ama hepsinden önce yürek ister.
sami biberoğulları
Çok haklısınız. Öğretmenlik parayla pulla yapılacak bir iş değil. Zaten bakınız. Yüksek tahsil yapmış devlet memurları içinde en düşük ücretle çalışanlar öğretmenlerdir.
Öğretmenlik ancak o mesleği seversen yapılır. Kısacası sevgi, sevgi ve yine sevgi.
Selam ve sevgilerimle.
seni okumak günü güzel başlatır güzel insan gelmene çok sevindim bilesin saygılar
sami biberoğulları
Bu kadar vefakar bir abiye sahip olduğum ne kadar şanslıyım...Bir de bunu anlatabilsem...İşte o noktada kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Her hüznüöüzn sonu böyle mutlulşuk olur inşallah.
Selam ve saygılarımla.
Hocam ne kadar güzel anılar bunlar aslında... Hem ders verici hem sevindirici. Şimdi bir zamanlar size alkışlandığınız sürece okunacağınızı söyleyenler görsünde bu yazıyı nasıl da güzel okunduğunuzu bilsinler... güne başladığım en güzel, en sade ve en öğüt verici yazı idi. Sanırım moralimi düzelten bir yazının ardından yine içim fena olmasın diye başka bir yazı okuyabilir miyim bilemiyorum...
Helal olsun ama... Nuray öğretmenler gibi öğretmenler lazım bu ülkeye... Ben çok isterdim böyle bir öğretmenimin olmasını... Neyse; Allah'a emanet olun hocam...
Tebriğimle..
sami biberoğulları
Çok sağ olasın var olasın. Bana göre oldukça uzun bir zamandır yoktun ortalıkta. Özledim seni. Bu kadar ihmal etme bu ihtiyarı.
Selam ve sevgilerimle.
destina*mltm
Hocam yok bundan sonra ihmal etmem merak etme,
Yalnız seni değil defteri ve de kendimi de ihmal ettim. Geldim geldim ama :))
Senin seri halinde yazdığın eserine hala bakamadım affet. Ama ara ara yorum atmasam da eserlerine göz gezdiriyorum. Fakat,lakin artıkın buradayım...
Sevgiler en kocamanından...