- 3223 Okunma
- 57 Yorum
- 0 Beğeni
BİRAZ KAFA BULALIM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Konak tayım. Kemeraltı çarşısını gezdim. Bankanın yan sokağında, gayet süslü ayakkabı boyacılarının yanından geçerken Yan tarafta derme çatma boyacı sandığının başında minik ama sevimli küçük bir boyacı dikkatimi çekti. Çocuğun başına dikildim.
“Abi parlatalım mı?”
“Kaç para?”
“Ne verirsen ver abi”
“Olmaz ne kadar olduğunu söyle?”
“Siftah yapacağım abi ne verirsen ver”
Hem takılıyor, hem de pazarlık yapıyorum.
Yirmi beş kuruş olur mu?
“Önemlimi abi gel koy ayaklarını sandığın üstüne hiçte para verme şu an ayakkabı boyama kaç lira biliyor musun?”
Gözleri çakmak, çakmaktı. Avurtlarını sıkıp sinirli olduğunu belli etmemeye çalışıyor, başı önde ayakkabılarımı fırçalıyordu. İşi bitmiş kömür karası gözlerini bana dikerek
“Tamam mı? Abi derken zoraki gülümsüyordu.
Biraz daha küstahlaştım.
“Hayır olmadı. Şimdi boyatacağımda kaç paraya bilmem gerek”
“Abi sende bir hoşsun ya, yirmi beş kuruşu zor veriyorsun, boya parasını nasıl vereceksin ki?
“O başka, bu başka söyle kaç para”
“Bir lira” derken bayağı tedirgindi.
“Çok pahalı bu ne ya elli kuruş olursa boya”
“Tamam “
Diyerek ellerindeki fırçaları yere bıraktı. Derme çatma sandığının içinde boyayı çıkarıp, sünger üstüne sürdü. Keyifle işini yaparken dokuz veya on yaşında olduğunu gösteriyordu. Sıska vücudunu eski bir kot pantolon ile kapatmış, bozarmış tişörtün içinde esmer teniyle hemen göze çarpıyordu. Belli ki fakir biriydi. Çok küçük yaşta üzerine aldığı yaşam kavgasının izlerini gösteriyor. Son derece sevimli cin gibi biri olduğunu hemen belli ediyordu.
İşini bitirmiş. Benden alacağı parayı bekliyordu.
Cebimden çıkardığım beş lirayı uzattım.
“O, ne abi, vereceğin yetmiş beş kuruş, bozuk paran yok mu? Yirmi beş kuruş parlatmaya, elli kuruşta boyaya”
“ Hayır, hepsi senin”
“Olmaz, benim hakkım ne ise onu ver.”
“Hadi nazlanma hepsi senin dedim ya. Koy cebine”
Yüzüme baktı. Kızmakla karışık bakışlarıyla parayı alıp sandığını omzuna asarken hiçbir şey söylemedi. Hızlı, hızlı giderek Kemeraltı kalabalığına karıştı. Vapur iskelesine yöneldim. Saat kulesinin etrafındaki güvercinleri seyre daldım. Küçük çocuklar ellerindeki yem dolu tasları yerlere atıyor, kuşlarda kalabalık halinde yemlere hücum ediyorlardı. Yaşlı bir adam, iskemlesinin önüne açtığı yem dolu tasların boşalanını dolduruyor, isteyene bir lira karşılığında dolu tasları veriyordu.
“Ne kadar amca”
“Ne verirsen ver oğul”
Bu gün küstahlığım tavan,
“Olmaz kaç para”
“Hiç önemli değil sen al kuşlara at”
Eğildim, yem dolu tası alırken, omzuma dokunan ele doğru döndüm.
Sevimli boyacımdı. Hiçbir şey söylemeden avuçlarıma bir sürü bozuk parayı bırakıp hızla uzaklaşırken,
“Ben hak ettiğim parayı aldım. Bunlar senin, madem bu kadar para verecektin neden sıkı bir pazarlık yaptın ki? Amma film adamsın ya”
Hiçbir şey söyleyemedim. Kalabalığın arasından kayboluşunu izledim.
Elimdeki bozuk paraları sayınca beş liranın üstünü getirmişti. Hakkı olan yetmiş beş kuruşu almış. Kalanını iade etmişti.
Şaşırdım. Üzüldüm. Biraz takılayım dedim. İş nereye vardı? Boğazımdan aşağı bir şeyler aktı. Kendime kızarak elimdeki tüm bozuk paraları yemi satan ihtiyara bırakarak hızla iskeleye doğru yürümeğe başladım.
“ Keşke kâğıt para verseydin bu gün çok bozuk param oldu.”
Diyen ihtiyarı hiç umursamadım.
Öfkem büyük, vapurun üst katında körfezi, bizle yarış eden martıları izlerken içimden bir şeyler koptu. Ben biraz şakalaşayım derken ihtiyaçlarından başka bir şey düşünmeyen, bunu tedarik ederken prensiplerinden asla ödün vermeyen kömür gözlü sevimli minik boyacıdan fazlasıyla dersimi almıştım.
YORUMLAR
Öfkem büyük, vapurun üst katında körfezi, bizle yarış eden martıları izlerken içimden bir şeyler koptu. Ben biraz şakalaşayım derken ihtiyaçlarından başka bir şey düşünmeyen, bunu tedarik ederken prensiplerinden asla ödün vermeyen kömür gözlü sevimli minik boyacıdan fazlasıyla dersimi almıştım.
Sizi yakından tanımak, hakkınızda düşündüğüm onurlu, mert, duygulu yürek olduğunuza inanmışlığımı doğruladı,keşke herkes o küçük boyacı gibi dürüst olsa bu toplumda kimbilir çok daha güzel günler yaşar ,çok daha iyi yerlerde olurduk. özlemişim yazılarınızı, tebrik ediyorum değerli insan duygulu yürek ALLAH (CC) size sağlıklı uzun ömürler versin ,yüreğinizden sevgi yüzünüzden tebessüm eksilmesin başarılarınız bitimsiz olsun .selam saygılarımla.
selam olsun güzel yüreğine tacettin ah yüreği güzel kardeşim canımsın yine güzel bir yazını okudum ibret verici küçücük çocuğun yaptığını şu zaman da yapacak insan o kadar az kı bir elin parmakları kadar desem yeridir izmirden geldiğimden bu yana hasta yattığım için sayfaya fazla giremedim özür dilerim biraz iyiyim şükür bir yıllık uykumu aldım galiba :)hepinize teşekkür ediyorum habib sen cömert beylere :)şimdi ablam diyeceğim cömert ablanın önününe virgül koyar mısınız diyecek ):ama artık sende tanıdın ablanı cömert tşkrl ablam :) hepinizi çok seven ablanız:)))))
İnsana ,okullardan kazandığının çok daha fazlasını öğreten yer ,HAYAT ÜNİVERSİTESİ dir bence .
işte böyle bazan küçük ve onurlu bir çocuk ,bile öğretmendir bu üniversitede ...Tabi ki ,öğrenmek isteyene ....öğrenmesini bilene ....
Ama ne yazık ki ,bu çocukların hatta büyüklerin nesli tükenmekte günümüzde *kelaynaklar *gibi...
Bir halk bilgesinin dediği gibi *O güzel insnlar ,o güzel atlara binip gittiler* mi dönmeyecekler mi bir daha .....:((
Geçen gün tv de haberlerde izledim .döner ekmek dağıtılan bir kamyonun önünde kocaman insanlar birbirini eziyordu ...utandım insanlığımdan ...sanki Afrika dan gelmişler ...bu açlıktan falan değil ,onursuzluktan ....utanmazlıktan ...Komutanım ... Ne oldu bize böyle ? Sadaka almaktan utanan onurlu fakirlerimiz ,nereye gitti ...senin yazılarını günde üç öğün okutasım var bu insanlara ...belki boyacı çocuktan utanırlar ...ders alırlar ...değerlerimizi yerle bir etmeden iyice ...
Düşünen beynine ,hisseden kocaman duyarlı yüreğine ve yazan dost ellerine sağlık .komutanım ..selam ve saygım çokcadır size ...
Tacettin Bey yazını okuyunca daha önce Emine Hanım'ın (Emine 45) Boyacı isimli şiirinin yorumunda paylaştığım hikayemi burada da paylaşmak isteği oluştu bende.
Siz de iyiki takılmışsınız boyacıya.
Yoksa ne bilecektik boyacıların sadece ayakkabı boyamadıklarını.
Ayakkabıyla birlikte hayatı da renklendirdiklerini.
Tebriklerimi sunarak geçiyorum hikayeme.
--Yıllar önceydi.Büromda sıkılmış bahçeye hava almaya çıkmıştım.Bahçede boyacımız Mehmet'i gördüm.
Hiç huyum değildir ama o an Mehmet'e takılıp ,şaşırtmalı matematik hesapları sorup birazda alaya alıp eğlenmek istedi canım.Yanına yaklaştım.
--Ne haber Mehmet aldınmı defter ve kitaplarını?.(okullar açılalı henüz iki hafta olmuştu)
--Yok alamadım ,sadece bir defterim var onunla gidip geliyorum.
--Neden alamadın?.
--Babamın beli ağrıyor çalışamıyor,boya parasıyla da ekmek alıyoruz eve.
--Kaçıncı sınıfa gidiyorsun Mehmet?
--İlkokul 3.sınıfa.
--Tamam Mehmet sen yarın bana uğra ve kitap listeni getir diyerek ayrıldım yanından.
Dedim ama kendime de kızdım.Çocuğun bu durumundan haberimiz olmaması suçken birde takılıp eğlenmek isteğime kızdım.
Ama iyi ki takılmak istemişim.Yoksa nasıl öğrenecektim Mehmet'in durumunu.
Yanından ayrıldım.Arkadaşlarla temasa geçip para topladım.Ertesi günden başlayarak artık Mehmet bizlerin öğrencisi oldu,ortaokulu bitirdi.
Artık her bayramda evimize ilk bayramlaşmaya Mehmet gelmeye başladı ki gelmediği bayramlar merak etmeye başladık.
Derken ortaokul sonu sınavlara sokup yatılı Veteriner Sağlık Lisesine kayıt yaptırdık.4 yıl sonra okulunu bitirip Vet.Sağ.Teknisyeni olarak özel sektörde çalışmaya başladı.Daha ilk yılın da aranılan elaman oldu bizim küçük Mehmet'imiz.
Çalışmaya başladığı iki yıl içinde hem kendi hem de ailesinin yaşamını düzene koydu Mehmet'imiz.
Mehmet'i askere gönderdik,Mehmetçik oldu.Epey zamandır konuşmamıştık.Geçen gün kandil gecemizi kutlayan mesajını alınca sabah aradım.Askerden döneli 2 ay olmuş.Başka şehirde bir Veteriner Hekim'in yanında çalışmaya başlamış.İşinden memnunmuş.
Ortak tanıdıklardan duydum.Kendini öyle sevdirmiş ki büro tamamen bizim hala küçük olarak gördüğümüz Mehmet'e emanetmiş.
Artık nasip olursa yakın bir gelecekte de Mehmet'imizi evlendirip çoçuklarını da severiz.
Bu geçen zaman içinde beni çok duygulandıran bir olay da Mehmet'in okulundan almış olduğu Teşekkür Belgesi'ni bana hediye etmesi ki o anı unutamadığım gibi,özel belgelerimin arasında saklamaktayım o belgeyi.
Emine Hanım şiiri adeta deşmişti yüreğimi ve hiç bir yerde bahsetmediğim hikayeyi yazdırmıştı bana.Sizin yazınız da yine yüreğimin bamteline dokundu ve yeniden paylaşmama vesile oldu.
Anlamlı yazınız için tebrikler.
SAYGILARIMLA.
Değerli Tacettin üstadım,
öncelikle tebrik ediyorum seni ve güne gelen öykünü.
Mükemmel, sıcacık, insanı saran, damak tadı bırakan bir öyküydü.
Şu son paragrafı eklemeseydin keşke. Çünkü o son paragrafa kadar resmen Sait faik öyküsü tadındaydı. Naçizane fikrim bu.
Selamlarım saygıyla...
Abi, yaklaşık onbeş yıl önce Erzurum da yaşadığım benzer olayı yöresel şiveyle şiirleştirmiştim. Sopnrasında çıkarmış olduğum acizane şiir kitabı ve Cd de seslendirmiştim buolaya benzer şiiri.Duygu ve paylaşım o kadar aynı ki bir an için o anı yaşadım...İnsanlar yeter ki insaca bakabilsin...Selamlar ve acizane bahse konu şiiri paylaşmak isterim.Çok başarılı ve duygu yüklüydü...tebrik ve selamlar
ABİ BU NE?
Çarşiden aşşaği inirdim.
Önüme bir uşah çıhti
Ufak tefek üsti yırtıh
Elleri gogorli (kirli) idi.
Belinde boya sandıği;
"Abi boyiyim mi ?" dedi.
Heç yüzüne bahmadım.
Epeyce gettim.
Birden, ufaklığım ahlıma geldi.
Ben de, boyacılıh yapmiştim.
Ben de, bu günleri yaşamıştım.
Ele birden geri döndüm;
"Gel gardaş boya" dedim.
Uşağın gözleri fal daşi gibi açıldi.
Fırçayi aldi eline
Sallamaya başladi,
O boyadi ben boyadım.
O salladi ben salladım.
Yirmibeş sene önceki bendim.
Biraz silkindim, gendime geldim.
"Adın ne ?"
"Ahmet, ağabegi !"
"Okula gidirmisen?"
"Yoh!"
"Niye ?"
"Ben ohumadım,babam ohutmadi !"
"Heç ele olur mi ? Ohumadan,etmeden"
"Para yoh ağabegi ben neydim?"
"Eve ekmeh lazım,sekkiz gardaşım var..."
"Anam heste,babam sakat."
Gözleri birden elimde ki poşete ilişti;
Hemen gözlerini çehti.
Çıhardım portakal, muz, avagado verdim.
"Portakal, muz tamam da bu ne ki ağabegi? " dedi.
"Avagado! " dedim.
"Ne gadosi ağabegi,yiyilir mi ?" dedi.
"He, heç yemedin mi ?"
"Muz bilem yememiştim, buni nerden yiyim?" dedi.
Benim ki de lüzumsuzluh, hele sorduğum soriye bah?
Ele utandım, ele utandım yerin dibine girdim.
San ki baban görmişti,
Görmemişliğinde bölesi ...
Nedense, birden ahlıma bizim uşahlar geldi.
Oni yemem, buni yemem...
Oni geymem, buni geymem...
Çıharttım beş lira verdim.
"Yoh ağabegi o çoh, benim hakkım bi lira" dedi.
O dedi ben öldüm...
Biz nasi insanıh,biz nasi müslümanıh?
"Vay ki vay!!!..."
Sandıği topladi "ey ahşamlar " dedi ve getti.
Getti ama;
O getti, ben de gettim...
Davidoff
"Ele utandım, ele utandım yerin dibine girdim."
Sahiden,
"Vay ki vay!!!"
tacettin yıldırım
Merhaba komutanım çok güzel hayattan bir kesit anlatmışsınız hocam. Sözüm meclisten öte gördünüzmü ufacık vede yoksul bir çocukta insana nasihat vere biliyor. Demekki Şükürler olsun Rabbime biz özümüzü yitirmemişiz ne mutlu şu hikayedeki çocuk gibi dürüst olanlara.
Allah hakikat yolundan, dürüstlükten ayırmasın. Vede karnı tok gözü açlardan değilde karnı aç gözü toklardan eylesin cümlemizi Selamlar Saygılar ...
Bilgeye demişlerki yahu sen bu kadar tecrübe ve deneyimi ve bu kadar ilmi neye borçlusun yaptığım yanlışlardan edindiğim derslere borçluyum demiş ders almak ne güzel bazen 80 yaşında bir yaşlıdan bazen bir öğretmenden bazende böylesi bir emek adamından inan hala yazının içerisinde kaldım empati kurdum acaba bu onurlu davranışı kaç kişi yapar toplumda diye yazan ve yaşatan kalemi kutluyorum saygılarımla efendim
Her gün olmasa da oldukça sık karşılaştığımız olayları sizin kaleminizden okumak ayrı bir heyecan veriyor değerli Tacettin Ağabey.
Bir gün yol kenarında karpuz satan bir tezgahın önünde durduk arkadaşımla. karpuzlar hakikatten muhteşem görünüyordu. Tezgahın arkasında belinde kocaman cebi olan bir delikanlı vardı.Arkadaşıma "Karpuzlar nasıl acaba ?" diye sorunca delikanlı heyecanla atılıp " Abi kesmece bunlar ,kesiyim görün bi hele " dedi. Biz de "kes bakalım bi" dedik. Delikanlı karpuzu orta yerinden tam kalbine kadara yarıp en leziz yerini bana uzattı. Karpuz dilimini elime aldığım gibi "yuttum" adeta. Sonra delikanlıya dönüp " I Ih beğenmedim " diyerek arkadaşımın koluna girdim ve oradan uzaklaşmaya başladık. Delikanlı başladı ağlamaya...
Arkadaşımla kestirdiğimiz karpuzu ve iki tane de kestirmeden aldık.
Yıllar önce oldu bu olay ...
O zaman eve getirdiğim o karpuzdan yiyen üç kişi artık yok...
Biz de yavaş yavaş toplanıyoruz...
Kendimi kış gelince göç için çadır bozan yörükler gibi görüyorum..
Daha güzel yerlere,mekanlara gitmeye hazır...
Buluşuruk inşallah sevdiklerimizle oralarda...
Ellerinden öptüm değerli abi.
Hayata dair, kıssadan hisse yüreğe dokunan bir yazı. Kutlarım emeğinizi, kutlarım o esmer vakur çocuğu. Her tarafından çocukluk akmış çocuğun ama elinize paranın üstünü sayarken de büyümüş. Hani şu kendini büyük sanan çocuklara inat...
Güne yakışan yazıyı ve değerli kaleminizi kutluyorum.
Saygılar
öncelikle çok güzel bir hayat hikayesi okudum köşenizde teşekkür ederim tebessüm oluşturdu yüzümde ..Babam geldi gözlerimin önüne ..tıpkı sizin gibi şakalaşırdı çocuklarla..ondanda bana geçmiş ...çocuklarla sohbet ederim zaman zaman..genelde bu daha çok bayramlarda olur..kapıya gelenlere aaa hoş geldiniz bana şeker vermeye mi geldiniz derim..torbalarını genelde arkalarına alırlar..gülerim bazıları şakamı anlıyor gülüyor bazısı birbirine bakıp gülüyor bazısı kaşlarını çatıyor. sonunda başlarını okşadıklarımda oluyor..özellikle 5-6 yaş gubu ne güzelde yakışıyor giydikleri..kurban bayramındada aa et almayamı geldiniz..ben kurban kesmedim diyorum..hayır abla şeker diyorlar..dünyaları şeker bilmiyorlar ki hayatın getireceklerini..onların yürekleri o kadar temiz ki şeker gibi...çiçek gibi..keşke hiç büyümeseydik diyorum..ama doğanın kanunu büyüyüp yaşlanıyorsun ...çok gördüm çok şey bilirim diyorsun.. gel gör ki ders alacağın çok şeylerle karşılaşıyorsun..yazınızda olduğu gibi..yüreklerin iç yüzü bilinmiyor işte..bilinebilseydi yanlış anlaşılmalar olmazdı..ve o çocuk altında bir latifenin yattığını bilirdi....gurur ve iffetin yaşı olmazmış çok gurur duydum onunla helal kazanç peşinde...Türkiyenin böyle insanlara ihtiyacı var gururlu ve iffetli bir nesil..fakir ama onurlu insan olabilmek ne güzel...
güzellik sunduğunuz sayfanıza saygılarımı bırakıyorum..esen kalınız..
Hayat hep bir imtihan ya değerli abim...
Kİmileri bunun farkına er varıyor kimiler geç, kimileri varmıyor bile kimileri inanmıyor vs vs.
Bu küçük ama değerli, fakir ama gururlu olan çamur içine düşen altın timsali kardeşimizde prensiplerine, doğrularına anlattığınız kadarıyla öyle bir güzel bağlanmışki açıklamasınıda sizin yaşadığınız olay ile pekiştirmiş.
"Hak ettiğim parayı aldım" demiş mesela.
Aslında hakkı en az bir lira..
Ama anlaşma yapılmış akid söz ile yapılmış. Ne mutlu sözünden dönmeyenlere.
Şimdi işin sırrı çözülüyor efendim.
Kendinizi o an kötü hissetmiş olabilirsinizdir, bu sizin imtihanınız bir daha yapmazsınız belkide. Ders alınmış, ihtimaller göz önünde değerlendirilmek adına serilmiştir.
Küçük kardeşimizde sizin vasıtanız ile imtihan edilmiş, hem size bir ders vermiş, hemde kendisi verdiği sözde sebat etmiştir.
Bence her ikiniz içinde en güzeli olmuş.
Kalemin baki olsun, saygılarımla ellerinden öperim değerli abim.
bu nadide yorumlarınıza tek tek cevap veremediğim için beni bağışlayın...hepinizi çok ama çok seviyorum...izmir etkinliğimiz için siz güzel insanlara koşturup duruyorum...benim için her yorum etkilidir her yorum aynı değerdedir...sayfamı ziyaret edenlere. okuyup yorum yazanlara seçki kuruluna canı gönülden teşekkür eder saygılarımı sunarım.
ahlâkı güzel olanlar dünya ötesi zenginliğe sahiptir
dünyayı cennet eden dürüst insani özelliklerini yitirmemiş erdemli yüreklerdir
iyi ki varsınız güzel insanlar..:)
yaratılan herşey değerlidir özellikle de üretim yapan emek verenlere - ihtiyaç sahiplerine zorda olanlara incitmeden kırmadan saygı sevgi ile yardımcı olmamız gerektiğini hatırlattığınız ve hayata kattığınız erdemli cümle güzellikler için gönül dolusu teşekkürler iyi ki varsınız değerli Tacettin dost..:)
sevgim saygım selamlarımla..
Hocam o boyacı çocuğun duygularını çok iyi bilirim zira çocukluğumun ekseriyeti kahvehanelerde boyacılık yapmakla geçti. Her gelen kişinin gözlerine umutla bakıp daha sonra hayal kırıklığı yaşamak ne demektir çok iyi bilirim ben. Ama yine de taktir etmemek mümkün mü o boyacı çocuğu. Demek onuruna çok düşkün bir çocukmuş. Ne mutlu, toplumumuzda hala bazı değerler ölmemiş demekki. Saygılarımla güzel bir anektottu.
Kim ne derse desin biz Türkler böyleyiz aç oluruz açık oluruz ama alaya da haksızlığa da gelemeyiz.
insan fakir olur ama gene de asil ruhundan bir şey kaybetmez.Asalet parada değil ruhtadır.
Ben de ders aldım bu yazıdan. Çok güzel anlatmışınız gene gözlerim yaşararak okudum. Selam ve sevgilerimle.
Değerli komutanım, yıllar önce böyle bir boyacımız vardı bizim de. Azimli ve çalışkandı. Bizler, iş arkadaşlarımızla birlikte ayakkamız boyalı olsa bile boyatırdık. Çünkü kazanmadığı parayı o da almazdı. O boyacımız beni çok duygulandırmıştı ve ona bir şiir yazmıştım. Hayat dersi işte...
Ne okulda öğrenilir ne evde; hayatın ta kendisinde, yaşarken...
BOYACI
İndirdi sırtından boya sandığını
Duvarın dibine oturdu çocuk
Bir umut parladı kara gözlerinde
Elleri de karaydı gözleri gibi…
Yanından gelip geçenleri
Kol açan ederken bakışları
Bir adama seslendi utanarak
Boyayalım mı ağabey?
Çocuğun yüz ifadesi
Alı koydu adamı yolundan
Az önce boyatmasına rağmen
Kırmadı çocuğun bu isteğini
Önce sağ ayağını koydu sandığın üzerine
Sol yanının ağrıdığını hissetti aniden
Aldırış etmeden kalbinin acısına
Çocuğun gözlerindeki ışığa odaklandı
Hünerli elleriyle ustaca kullanıyordu fırçayı
Parlattığı ayakkabılara gururla baktı çocuk
Adam uzandı alnındaki terinden öptü önce
Sonra bütün sevgisini verdi parası ile birlikte
Her gün aynı sahneyi tekrarladılar
Boyalı ha(ya)lleriyle umut birikti
Bir yandan okulun yolunu tutarken
Işıkla gülümsüyordu yaşama
Var gücüyle okudu çocuk
Geçmişini sırtında taşıyarak
Koca adam oldu...
/ Emine / Manisa / 11/03/2010
Tebrikler komutanım. Her zaman dediğim gibi; her yazın ayrı ders verir.
saygı ve selamlar.
tacettin yıldırım
Bu Milletin insanına ne yapsalarda Yozlaştıramazlar.Hakkından başkasını almaz.Onlar almazda böyüklerin yardımıyla bu Ülkeyi soyanlar, işçi memur hakkı yiyenler,hayali ihracattan köşeye dönenler acaba huzurlumudurlar...Ama bu Ülkenin çocukları hak etmedikleri paraya bile tenezzül etmiyor.Demek ki hala Ümit var.Hala namuslu dürüst çalışkan insanlar var.
Hocam Yüreğine sağlık.
Tebrik ederim.
Ustaca yazılmış ve gerçekten ibret alınacak bir yazı, Sizi okurken yüreğimin bir yerinde bir sızı oluştu. Bu ne güzel bir anlayış, bu ne yüce bir ahlak ve öğreti dedim. Ve sizin yaşamış olduğunuz pişmanlığı ve üzüntüyü ben de hissettim. Sonra o ihtiyarı düşündüm. fazla emek vermeden ve birilerinin hayretmesine aracı olmasına rağmen hakkının üstünde gelene hayır dememiş.. oysa o yolunu çoktan yarılamış ihtiyacının çogunu gidrmiştir de değil mi?. Bu iki karşılaştırma ve gelinen sonuç; çocukken ne güzide ve ne yüce bir gönül tokluğuyla yola çıkartılıyoruz ve vardığımız yer aç gözlülük ve menfaat oluveriyor. Biz bu iki çizgi arasında bir yerde hataya gark oluyoruz ve büyüdüğümüzde, yaşlandığımızda bütün saflığımızı ve duruluğumuzu yitirmiş olarak oracıkta oluyoruz... Saygılar ımla Tacettin Bey, ellerinize, yüreğinize sağlık diliyorum.
Hayatta hep kapkaççılar,soyuncular,vurguncular olacak değil ya, demek ki böyle güzel hakkından
başkasında gözü olmayan tertemiz insanlar da var şükürler olsun. Kimbilir onların sayesinde
soluk alıp veriyoruz.. Demek ki dünya o kadar da umutsuz vaka değilmiş!
Tebrikler,duygulanarak okudum,
selâm ve saygılar..
İZMİR DE
Saat kulesinin altında
Bir kız saatine bakar,
Deniz Çoşkunluğunda
Gemi de naz eder limanda.
Bir kaç güvercin iner
Saygıyla selamlar anıtı
Önündeki yemleri
Saygısıyla yerler,
Kalabalık gider
Kalabalık gelir.
Klakson sesleri araçların
Sireni çalar geminin.
Genc kız çantasını kurcalar,
Hüzünlenmiştir, etrafından.
Birkaç damla bırakır mendiline
Saatin rakamları avutmaz.
Bir kaç oğlan bakar geçer,
İhtiyar kadın gencliğini hatırlar.
Yaşıtları kıza alayla
,Güvercinler avucuna bakar.
Saat kulesinin altında.
Bir kız saatini ayarlar
İleride yeşil ışık yanar,
Köprüden gecer insanlar.
İzmir deyince saat kulesi,kemeraltı ,Alıp götürüyor eski günleri.Tebrik ederim saygılarımla.
•
Biz büyüdük kirlendi diye bir şarkı vardı eskiden dinlerdik.Çocuk yüreğinin saflığı ve güzelliği bambaşka.Hakkından fazlasını istemeyen bir çocuğun hayata ve insanlara karşı dik duruşunu ortaya koyarken yaşlı adamın davranışı şarkı sözünü özetliyor.Akıcı,içten,doğal bir dil kullanmışsınız.Gözlem gücünüz de yüksek.
Değerli abim.
Hayatın kendisi başlı başına bir okuldur. İnsan o okulda her gün, yaşı kaç olursa olsun bir şeyler öğreniyor...Çoğunlukla daha yaşlı ve tecrübeli olanlardan ama bazen de böyle minicik bir çocuktan o kadar çok şey öğreniyoruz ki.
Bir arkadaşa da dediğim gibi '' Tacetin abi az yazar ama yazınca tam yazar'' Bu da öyle olmuş. Kutlarım.
Selam ve sevgilerimle.
Ne güzel çocuklarımız var az bir şakalaşayım dediğiniz sevimli ama onurlu o yavrucak aslında geleceğe güven içinde bize bir ders veriyor..gözü gönlü tok hakkının dışına aç olsa da el uzatmayan onurlu...Ne güzel bir çocuk ne güzel bir yazar...yüreğinize sağlık saygımla
Yaşamış bir olayın tertemiz ve sade, olduğu gibi anlatımı çok güzel. Bazen hiç tahmin bile edemeyeceğiniz kişi ve olaylar, ' Arkadan ensenize vurulan ani, sert bir tokatla sendeleyip, yere düşerken, kim bu bana vuran diye şaşkın,şaşkın bakarken geçirdiğiniz korku ve sinir dolu travma ' gibi yaptığı etki, insanın ömrü boyunca unutamayacağı bir ders niteliğindedir.
Teşekkürler Taco. Selamlarımla .
Öncelikle hoşgeldiniz, geçmiş olsun komutanım, dilerim bir problem yoktur, sağlığınız yerindedir.
Burada iki insan gördüm (yem satan amcayı es geçtim kâğıt para istediği için ama günahını almayayım, o da ekmek parası için çabalıyor, belki o da iyi biridir:))
gördüğüm iki insan da gerçekten insan, özlediğimiz insan, biri komutanımız, biri de boyacı çocuk.
Sizden zaten emindim, komutanım bu çocuğa hakkından fazlasını verir dedim daha pazarlık aşamasını okurken ama çocukta en az sizin kadar koca yürekli çıktı, helâl olsun.
Yine çok güzel bir anlatımdı, zevkle ve ibretle okudum.
Selam ve saygımla.
Kemer altı deyince bir koşu Trabzon'a gittim. Orada da kemeraltı isminde tarihi bir çarşı var. Boyacı çocuğu okuyunca fakirin sırtından prim yapan slogancılar vuku buldu beynimde. Oysa dik duruşun en çok yakıştığı kesimdir fakir İnsan. Hastanedeyiz küçük bir çocuk annesinden bir şeyler istiyor, belli ki kadının parası yok oğlum eve gidince alalım dediği gibi, çocuk tamam anneciğim diyerek sustu. İçime dert oldu. Gittim kantinden bir şeyler alıp çocuğa getirdiğimde, Anne; bak Allah bana ne gönderdi dediğinde yüreğim doldu. Biliyordu rızkı verenin Allah olduğunu sebepse beni kılmıştı. Beni en çok mutlu eden kısımda; havalara girme mesajıydı.
Abim hatırlıyor musun sizii ilk tanıdığımda temeli attım duvarları örüyorum demiştim. Bina gökdelene doğru yol aldı haberiniz olsun. Temel kuvvetli sıkıntı yok inşallah. Sağlıcakla kalın. Çokca selam ve sevgiler.
onurun yaşla fakirlikle zenginlikle llgisi yoktur o çocukta onurlu bir çocuk o tür insanlar hakettiğin den fazlasını almaz çok güzel anlamlı bir hikaye okudum komutanım
ayrıca kıskandım siz denizde motorda martılar falan biz Ankarada ohhh ne güzel
tebrikler
selam ve saygılar