- 976 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kalem Yongaları
’’Binbir kez beni sarar,rayiha-i nevbahar
Hazan gelir,deli gönül,tufanda seni arar.’’
Hııııııaouh !
Ağzından nefesini içine çekerek açtı gözlerini yeni güne.Güneş şimali utandırıyordu ufukta.Gece yorganını toplarken mahmur gözleriyle gökten,müezzin utandıran bir sestir ki penceresine konan bülbül-i şeyda,en sarhoş aşk şarkılarını icradaydı adeta.Omurgasını dikleştirdi yere karşı.İnsan olduğunu hatırladı tekrar.İki ayak üstünde olmak değil miydi bizim bir farkımızda.Hilkatımızda (yaratılış) yok muydu bu ? Rab,bizden başka hangi varlığa vermişti iki ayak üstünde son nefese kadar durabilmeyi.Tüm yaratılmışların bedeni yere bir anlamda paralel değil miydi ? Ademoğlu değil miydi bir tek arş altında dimdik ayakta durabilen.’Kalk hadi miskin’ dedi içinden.’Sen ayakta durmak için yaratıldın.’
Kuş penceresinden kalktı gitti,güneş geceyi bir kez daha fethetti..Yalın ayak bastığında yıllar önce fırınlanmış tahtalara,gözleri biraz daha açılır gibi oldu.Kapısının ardında duran çıraları almaya gitti.Yakmazsa sobayı eğer,iklimi soğuktur bu evin,odaları buz keser.Hem kendi,hem dostları üşür.Çıraları kokuları burnunda,aldı birer birer.Bir kibrit tutuşturmaya yetti hantal sobayı..Hohlayarak ağlıyordu sanki soba,ya da gülüyordu.Sakinleştirmek gerekirdi onu böyle anlarda.Kalktı,sobanın hıçkırdığı hava deliğini birazcık kıstı.Sonrası fazla iddiası olmayan bir kahvaltı,doğada avarelik,gönülle yarenlik...
Kendini hiç yalnız hissetmiş miydi acaba o gölgelik evde,o duygu ıssızı köyde ?Hiç vermedi cevabını,hiç açmadı ağzını.Sadece bugünü düşünmek vardı usunda.Hele ki bahar, halılarını sermişken kara toprağa...Gidip gezmek vardı,aynı yerler olsa da, dün; bugünden farklıydı.Vurdu yine omuzları yüklü kapıyı ardına,paslı kilidini vurdu ağzına sussun diye.Herşey sessiz olmalıydı; çünkü şimdi düşünme vakti,deşecek yarayı bulma vaktiydi.Hergünü mü aynı geçerdi bir adamın,hergün mü gündüzü güler,geceleri kan ağlatırdı ?
Aşk...Bir yağmur olur dereleri coşturan,tüm o düzeni,o mağrur sessizliği bozan...Bir çiçek olur,güneşe yüzünü dayayıp,’’Yarın yine tepemizde ol,ışığını esirgeme bizden’’ duasında yalvaran.Bir çamur göletine dolan suda yeşeren tohum olur,tüm olumsuzluklara meydan okuyan.Bir adam olur böyle, gündüzü avare gecesi divane...
Düzen,düzen işlemeliydi.Gece ’benim sıram’ der gibi,günün tüm sıcaklığını içine çekti.Paslı kilide anahtar girdi,Soba homurdadı,kibrit yandı,çıra tutuştu isini tavana yapıştırarak.Şimdi benim insan olma,benim konuşma vaktimdi.Bütün gün boyunca yattığım yerden kaldırdı beni eli.Çakısının ucuyla başladı yontmaya.Yongalarımı doldurdu toz toz,o uzun boylu gümüş kutuya.Adetiydi bu,öldüğü gün,suyunu kaynatan ateşe yoldaş olmak üzere saklıyordu onları.Yonttukça yonttu,boynumu büktü.Dilimin ucuna bir çizik attı ki,mürekkeple muhabbetimiz koyulaşsın.Mürekkebime toprak karıştırdı.’Ölümü aklından çıkarma’ diye.Ölümü tadacak olan oydu halbuki.Meğer,bana değil bana hatırlatarak kendi unutmuyormuş bir gün vedalaşacağımızı.Hokkanın yüzüne bir öpücük kondurdu.Halbuki aşkı,sevdayı anlayabilecek,yaşayabilecek olan oydu.Meğer,onun gözünde tüm yaratılanların bir değeri,bir insanlığı varmış.Kağıdını büzüştürdü sonra açtı,sonra tekrar... Acı çekmeliydi çünkü kağıt,göğsüne sevda yazılana kadar...Canım yanmıyor değil akşamları.Onun elinde sağdan sola koşuyorum,yoruluyorum,yontuluyorum.Ayaklarım ıslandıkça mürekkeple,bir katre daha ’’oluyorum’’.
Ben özümü buldukça,yontuldukça olgundum belki ama hep kıskandım yongalarımı.Benden kopanları,işime yaramasa da özlemekti bu; sanki yıllar sonra bir anda uykudan uyanır uyanmaz ’evlatlarım’ diye bağıran bir ’annelikti’.
Öyle işte...Kalem kayar kağıttan,harf bir bir bükülür.Gönül yüküdür gözleri ıslatan,o da yenilir mum ışığında nurlanan yanaklara,kağıda dökülür.Kalem yontulur, mürekkep dayanamaz da insana dokunur.Öyle akşamlar da kağıdı okşayan el,Sultanıma,(Vazgeçemediğim aşka),gazellere destan; güzellere fistan bir ayna olur.
Yongalar birikir,
Kalemler tükenir birgün,
Bir tas suyla yıkanır da beden,
Kefenlere sarılır bütün...
Geriye kağıt kalır,anı kalır ,yar kalır
Dik duran o bedenden,köhne bir mezar kalır
Gün uçar,zamandan azad oluruz da
Bir harf,bir kelam,bir cümle Serdar kalır.
Dualardayım.Rabbim! Bir çift benim de ayağım olsa şimdi,bende arşa dik durabilsem de yürüsem gitsem, bir dalga alev olsam, onun suyunu ısıtacak ocakta...
Gönlünüz elinizle,diliniz arasında mekik dokusun hep, Esen Kalın.