- 2856 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BÜLBÜLLERE ÖZENEN KARGA
Huu...
Sevgili dostlar değerli ihvanlar,siz değerli sultanlarımla bir sohbette daha beraberiz şükürler olsun.Siz sultanlarıma bugün bir hikâye anlatmak ve bu hikâye’yi Tevhid ilmi dahilinde zevk etmeğe çalışacağız inşallah hep beraber.Bu güzel ve manidar hikâye’yi 1998 ya da 1999 yılında,Efendi babamızın görevlendirdiği halifelerinden ve kendisini hayranlıkla dinlediğim ve kendisinden büyük feyz aldığım değerli büyüğüm Kemâl Yaşarlar Efendi ağabeyimiz anlatmıştı bu güzel hikâye’yi bu kardeşinize.Bu fakir o zamanlar daha yeni derviş sayılırdım.Kemâl Efendi,hikâye’yi anlattıktan sonra,hadi bakalım Yahya Salih Efendi;zevk ver bu hikâye’ye deyince biraz mahçup,biraz sıkılarak bir şey anlamadığımı söyledim.Bu fakir öyle söyleyince,Kemâl Efendi tebessüm ederek anlattı bu hikâyenin ne demek istediğini.İşte ben de şimdi bu güzel ve manidar hikâye’yi siz değerli kardeşlerimle paylaşmak istedim.
Değerli dostlarım,gerçi bu hikâye’yi bir çoğumuz bilyoruzdur ama bilmeyen kardeşlerimizde öğrenmeleri maksadı ile tekrar edelim. Bir kara Karga, hoş sada içerisinde ötüşen Bülbüllerin bu latif halini görüp onlara özenir ve o’da bu güzel Bülbüller gibi şakımak,onlar gibi görünmek arzusu içinde yanıp tutuşmaktadır yüreği kara karga’nın. Bülbülleri uzaktan uzağa seyreder yanlarına gidip kendisini de onlara benzetmelerini söylemek ister ama,cesaretini toplayıp bir türlü yanlarına yaklaşamazmış bizim kara karga. Ve en nihayetinde bir gün bütün cesaretini toplayıp Bülbüllerin yanına gidip,kendisini de Bülbül’e benzetmelerini rica etmiş bülbüllerden. Bülbüller,Karga’ya bakıp karga kardeş, sen bize benzeyemez,bizler gibi şakıyamazsın bu yüzden hiç boşuna özenme bizlerin haline deseler de;Kara Karga kafasına koymuştur bir kez! Onlara benzemeyi,onlar gibi görünmeyi. Nihayetinde kara karga’nın bu büyük ısrarına dayanamayan bülbüller;peki derler ve üç şart koşarlar kara karga’ya. Kara Karga,söyleyin nedir bu üç şartınız? Hemen yerine getireyim ve sizler gibi olayım deyip,Bülbüllerin üç şartını yerine getirmeyi kabul etmiş. Bülbül’ler, koştukları üç şartı kara karga’ya dönerek bildirirler.
Bülbüllerin başı ilk şartını söyler ve der ki, bak Karga kardeş, birincisi senin bacakların ve kanatların çok uzun bizim ise kısa. Eğer bizlere benzemek istiyorsan evvelâ bacaklarını,kanatlarını kesmemiz gerek deyince,Kara Karga hemen bu ilk şartı kabul eder,uzun olan bacaklarını ve kanatlarını kısalttırır. Sonra ikinci şartını söyler Bülbüllerin başı ve yine karga’ya dönerek,Karga kardeş senin gaga’nda çok uzun,bak bizimkiler küçük.Şimdi de uzun olan gaga’nı kesmemiz lazım der karga’ya. Ve gaga’sının küçülmesi için kesilmesini kabûl eder Karga. Sonra Karga’nın gaga’sını da keserek küçültürler karga’nın. Tamam mı,oldu mu? diye sorar Karga. Hâyır der Bülbüllerin başı.Rengin de Kara senin,tüylerini de boyamamız gerekir ki,bize bizlere benzeyesin. Karga,çaresiz bunu da kabul eder,tüylerini boyatır onlar gibi ve rengi de değişen kara karga gene sorar. Tamam oldu mu,sizlere benzeyebildim mi? Gene hâyır der bülbüllerin başı.Gövden çok büyük! Şekli şemâli değişen karga’ya,bizler gibi şakı derler,derler ammaa...Karga bu! Ne kadar çok uğraşsa da bülbüller gibi şakımayı beceremez ve bu halinden utanarak,bülbüllerin arasından uazaklaşıp kendi cinslerinin arasına döner çaresizce. Döner dönmesine ama,bunu gören kargalar yadırgar bunun halini.Bizim karga her ne kadar kendisinin de karga olduğunu söylediyse de inandıramaz arkadaşlarına kendisini...
İşte sevgili dostlarım!. Hâline,rengine,sesine bakmadan,bülbüllüğe özenen karga,sonunda kendi cinslerince de kabul görmeyip,ne kargalar arasında ne de bülbüller arasında kendine yer bulamaz da ömrünce yalnız yaşamağa mahkum eder kendini bir hayal uğruna. Evet canlar,şimdi bu karganın halini nasıl anlayalım,nasıl zevk verelim?! Hatırlarsanız;bir zamanlar bizler Efendimize gidip ondan,bizi de kendisine benzetmesini istemiş ve dediklerine uymaya çalışmıştık öyle değil mi?. İşte bizlerin de ilk hali,hikâye de geçen kara karganın hali gibiydi.Bizler de efendimizin huzurunda birer kara karga mesabesinde idik ve efendimiz bize,bî huruf zikri verdikten sonra ilk olarak uzun olan kol ve bacaklarımızı kesti. Sonra uzun olan gagamızı kesip,kapkara olan rengimizi kendi boyası ile boyadı ve de büyük olan gövdemizi küçültüp,gaklayan sesimizi de,kendisi gibi bülbüle çevirmedi mi canlar?!. Ama bir çok kardeşimiz aldığımız bu dersler de çok ileri giderek sapıtıp,kendimizi bir şey zannederek gene gaklamaya başladık,yani ne oldum delisi olduk ve aldığımız derslerin manasını anlamadan,aklımız sıra âlimlik taslayıp her önümüze gelene bu ilimde öğrendiğimiz bütün dersleri açık açık söyleyerek,bu karga misali olduk. Çok az bir kısmımız kargalıktan kurtulup bülbül olabildiler.
Neyse biz dönelim dersimize. Şimdi canlar.Hikâye de geçen karganın uzun olan bacakları ve kanatları,biz dervişlerin Fenâ- Ef’âlimize, uzun olan gaga’nın, Fenâ-i Sıfâtımıza,Kara renkli kocman vücûdun ise, Feâ-i Zâtımıza nispet olduğunu bileceğiz. Çünkü bizler efendimizden bu ilmi almadan evvel ki halimize şöyle bir bakarsak,ne diyorduk!.Allâh bana Beden verdi, Hayat verdi, El Ayak verdi demiyormuyduk! İşte bunları kestirmek suretiyle,evvelâ bir ölüm geçirip sonra bülbül olma yoluna girdik. Olabilen kardeşlerimize ne mutlu. Ne diyorduk önceki anlayışımızda.Ben işliyorum,ben hayat sahibiyim,görenim,duyanım,konuşanım... Benim vücûdüm var! İşte bunların hepsini efendimiz,Nûrî zikrullah denilen bıçakla kesti birer birer,sonra bülbüle benzemeğe başladık.Ama az evvel dediğim gibi,çok kardeşimiz bu ilmi anlayamadığından eski haline dönmek sureti ile kargalığını bırakamayıp,bülbül görünümüyle,geldiği eski arkadaşlarının yanına vardı ama onlar tarafından da kabul görmeyip her iki taraftan da mahrum kalarak bir başlarına hayat sürmeğe başladılar. Allâh o kardeşlerimizin yardımcısı olsun inşallah Âmîn. Değerli ihvanlar;Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi babamız Hazretleri;Kara bir Karga iken, Bülbül olmayı başarabilen nadir kardeşlerimizin Bülbül olma yolunda ki azimlerini şu güzel ve manidar dizelerle nasılda güzel anlatmış.
BEYATI HAK
Bey’at-ı Hakk’ı Muhammed’den kılanlar Merhaba
Buldunuz îman-ı kâmil cümle yâran Merhaba
Vâris-i Nebî’dir ol Nûr Muhammed esfiyâ
Gün gibi doğdu bu âlem yüzüne saldı ziya
Oldu imam ehl-i aşka,verdi müezzin salâ
Kıldılar dört farz namazı okudu "Kad efleha"
Geçtiler zevk-i fenâdan buldular zevk-i bekâ
Kıldılar vahdette namaz,ettiler mi’râc Hakk’a
Sidre-i müntehâ olmaz âşığa durak makam
Geçtiler "Kavseyn"onlar ettiler cânı feda
Ol yüz-i bedr-i münîr ahzeyledi şemsten ziyâ
Cümle erbâb-ı ulûmun kalbine verdi cilâ
Cilve-i Mâ’şûk’a sabretmek gerektir âşıka
Bir cefâsı içre FEHMİ’ye gelir yüzbin sefa
İşte sevgili kardeşlerim,biz dervişler,bize verilen derslerimize sıkı sarılıp,bu derleri anlayıp,kabul edersek ve ehl-i zahir’e ne kadar az ayan edebilirsek inanın bülbül olma yolunda başarıya erebilir,Hasan Fehmi Tezdoğan Efendimizin de buyurduğu gibi,zevk-i fena’dan geçerek,zevk-i beka’ya erer,bülbül olabiliriz ancak! Ama bunu da becerebilmemiz için,cilve-i mâşuk’a sabretmemiz gerekir eğer gerçek aşık isek. Hatırlayın! Efendi babamız bize ilk ders olan Tevhid-i Ef’âli verdiği zaman,işte o zaman ellerimizi-kollarımızı ve bacaklarımızı yani;fenâ-i ef’âlimizi kesti.Sonra Tevhid-i sıfât’ı verdiği zaman,işte o zaman hayat,ilim,irade,görme,duyma,konuşma ve kudretimizi yani,fenâ-i sıfâtımızı kesti.Sonra Tevhid-i Zât’ı verdiği zaman,işte o zaman bize ait olduğunu söylediğimiz vücûdümüzü yani fenâ-i zât’ımızı kesti. Ondan sonra aldığımız ilmi,anlayıp kabul eden ve hayatına geçiren derviş kardeşlerimiz gerçek birer Bülbül oldular.Aldıkları dersleri anlamayıp,kabul etmeyen ve hayatına geçiremeyen derviş kardeşlerimiz ise tekrar eski hallerine bürünüp kargalıktan kurtulamadılar da! Hem bizlerin arasında ve hem de geldikleri eski yaşantılarındaki arkadaş çevresinden uaklaşıp yok olmağa mahkûm ettiler kendilerini.
Sevgili kardeşlerim değerli dostlar; bu ilk verdiğim örnek biz dervişlerin ilme dahil olduktan sonraki halini anlatmağa gayret ettik,becerebildikse ne mutlu bize. Şimdi gelelim bu hikâye’nin ikinci kısmındaki zahir ehline göre zevk edelim biraz da inşallah. Sevgili sultanlar değerli bacım sultanlar; Ehl-i Zâhir olan kardeşlerimiz bu ilimden öyle veya böyle, bir şekilde bu ilmin varlığından haberdar olmuş,merak etmiş ve sadece bu ilimde ne var düşüncesi ile ilme dahil olmuş ama nedense kabul etmemiş ve boyandığı bu rengi taşıyamayıp tekrar Kargaların arasına karışıp bülbüllük satmağa başlayıp sonra da kendi eski düşüncelerine sahip olan Ehl-i Zâhir arkadaşları tarafından da tepki görmüş ve bu yüzden bir daha ne bizlere yanaşabilmiş ve ne de geldiği yere yanaşabilmiş sonunda her iki taraftan da kovulmuş olan kargaları da anlatır bu hikâye. İşte bu yüzden ne diyor koca Mevlânâ! "Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol!" ve "Nice insânlar gördüm üstünde elbise yok,nice elbiseler gördüm içinde insân yok!" Sevgili canlar,Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi Babamız Hazretleri, yine bir ilâhi’sinin bir beyitinde şöyle buyuruyor biz dervişlere!.
Hakk’a varılmaz ucub kibirle
Yandır onları sûzân-ı aşka
Mağrûr olma sen ârifim diye
Sohbetten kaçma gel irfân-ı aşka
Evet canlar,ne diyor Fehmi Efendimiz! "Hakk’a varılmaz ucub kibirle,yandır onları sûzân-ı aşka!" Bu fakir kardeşiniz de diyor ki; "Bülbül olunmaz kargalıktan kurtulmadıkça,üç fenâ’sını yakıp yok etmedikçe de insân (Mürşid-i Kâmîl) olunmaz!" İki üç kelâm öğrenmekle ve bunları başkalarına satmakla arif olunmaz ancak,cahil olunur,çünkü cahil kişi ilmiyle mağrur olur,kendini ârif görür aspam.Sonra uyar zalim nefsine ve kendsini mürşid zanneder de hem kendisini hem de kendisine bağladığı insânları zehirler durur Allâh’ın kargası.Bakınız,yine Hasan Fehmi Efendi bir beyitinde kendini bülbül gören kargalara bir beyitinde şöyle sesleniyor.
Uydun zındık sözüne,
Mürşid dedin kendine,
Senden derviş olanlar,
Bir kızıl şeytan olur.
Biz de deriz ki; uydun kâfir nefsine,bülbül sandın kendini,aslın da bir kargasın ama bülbül görürsün kendini. Sevgili kardeşlerim eğer bizler,Tevhid yolunda tekrar kargalığa dönmek istemiyorsak,zalim nefs-i emmâremize aldanmayalım ki ayaklarımız kaymasın.Sorarım size,eski karga halimiz mi güzeldi, yoksa şimdiki halimiz mi güzel,ne dersiniz?.Canınız hangisini olmak istiyorsa o yöne meyledin,bu size kalmış beni aşar düşünceleriniz. Değerli ihvanlar,sözlerimi Mustafa Kemâl Atatürk’ün güzel bir veciz sözüyle bitirmek istiyorum.Ne diyor mübarek Atatürk! "Her şey bir şey,cehalet hiç bir şey.O’nu nerede bulursan ez." Cümle kardeşime,bizleri yaradan Yüce Mevlâ’mdan sağlık sıhhat ve afiyyet diler,cümlenize aşk-ı niyaz eder gözlerinizden öperim. Bir dah ki sohbetimizde görüşmek ümidi ile kalın sağlıcakla.Aşk ile hûû...
Fakirullahmelâmî.
İstanbul.
06/07/2011/Çarşamba.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.