- 1506 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
KUMSALIN ÖĞRETTİKLERİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Önceki gündü; iki hafta süren uzun bir Likya Yolu yürüyüşünün son günü. Ayak adalelerim hayli yorgun, kasılmış gergin ve dizkapaklarımda hafif bir romatizmal sızı sezinliyorum. Öğle saatlerinde Çıralı kumsalına uzanıp hiç olmazsa bedenimin birazcık güneşten yanmasını istiyorum. Nisan ayı da olsa Antalya güneşi yakıcıdır, fayda faydadır. Mayomu giyinip kumsala geldim. Sereserpe attım kendimi ılık kumların üstüne. Oh, ne rehavet! Sanki saunaya girmiş hissi uyandı birden sıcacık kumlara uzanır uzanmaz. Uzun dağ yollarında iniş çıkış patikaların her adımında biraz daha terleyişim, biraz daha yorgun düşüşüm, gün sonu rahat bir uyku çekişim ve kazasız belasız iki haftalık bir turu geride bırakmanın huzuru ile mutlu bir keyif sardı tenimi.
Dalıp uyumuşum bir süre. Uyanınca kumların üstünde şöyle bir yuvarlandım. Vücudumu saran kumsalın sıcaklığını yeniledim. Dalgaların sesi tatlı bir terapi sunuyor. Birkaç aileden oluşan turistler de benim gibi kumsalın bugünkü konukları arasında. Bir anne ve tahminen dört yaşındaki kızı kumsalda kovalamaca oynayarak tatil keyfini çıkartıyorlar. Sırtımı güneşe veriyorum. Elimi alnıma yastık yapıp bir süre daha uzanıyorum. Derken gözüme kumsalda bir örümcek ilişiyor. Bir avuç kum alıp hafifçe üstüne serpiştiriyorum. Hızla sıçrayıp, yerini değiştiriyor örümcek. Fakat ben rahat bırakmıyorum hayvancığı, benim için bir denek şimdi o, nereye giderse biraz daha kum savuruyorum üstüne. Kum taneleri saçma taneleri gibi hedefini buluyor ve örümcek sürekli kaçıyor. Derken örümceği kendi alanımdan yeterince ürkütüp uzaklaştırınca deneysel oyunuma son veriyorum.
Birden sağ ayağımı kuma gömüp kumsalın yapısında bir çukur açıyor ve ayağımı geri çekiyorum. Yeni açılan çukurda kum tanecikleri yer yer bir heyelan bölgesi gibi peşpeşe yıkıntılara uğruyor. Kum tabakasının altında dünden yağan yağmurun ıslaklığı kurudukça ve denizden meltem estikçe, ayağımla kumsala açtığım çukurun yamaçlarından parça parça kumlar yıkılmaya başlıyor. Hani gören kendiliğinden kumsal kıpır kıpır sanacak, oysa işin içinde güneşin ısısı, rüzgârın gücü ve de yerçekimi var, bu dış etkenler olmasa sanacağım ki cinler periler kumsalda cirit atıyor da kum taneciklerini hareketlendiriyor. Çukurun yamaçları, ağacın dallarda salınan yaprakları gibi bir hal alıyor adeta.
Yıkılmalar ne zaman, nasıl, hangi şiddette olacak tahmin etmek güç. Bazen üst taraftan küçük bir parça kum aşağıya kayıyor. Bu kez o parça az sonra başka bir parçayı tetikliyor, daha büyükçe bir kum yığını aşağıya iniyor. Az sonra üstten küçük bir parça daha kayıyor. Giderek açtığım çukurun dik yamaçlarında aşağıya doğru kaymalar bir sağdan bir soldan, iki sağdan bir soldan arttıkça, yamaçların eğimi yumuşak bir hale geliyor ve o bildiğimiz yuvarlak kavisli hatlardan oluşan bir yüzeye dönüşüyor sarp ve dik yamaçlar. Giderek kaymaların şiddeti ve periyotları azalıyor, artçı sarsıntılar kesiliyor.
Eminim bu hareketlilik yavaşlasa, hatta durmuş bile olsa, sürüp gidecek dünya döndükçe. Öyle ki rüzgârın şiddeti ve yönü, mevsimler, dalgaların hareketi, yağmur şimşek derken acaba hangi dağbaşlarından hangi kayalar seller ile yuvarlanıp, kumsala inecek, hangi dalgaların altında kaç yıl ezilip süzülecek?!
Şöyle bir düşündüm, derin bir soluk aldım. Ah be! dedim, hayatımız da işte böyle biraz. Bazen insanın yaşamında öyle darbeler, öyle çökmeler, öyle itilmeler, öyle kakılmalar olur ki bağrımızda hissederiz kumsalı. Yıkıntılar peşpeşe, göçmeler, derinden içten içe yıkıntılar, acı çekmeler, kırılmalar ve çekilen çileler, ağrılar, sancılar zamanla kumsalın altına gömülür gider, kabuk bağlamış bir yaraya döner mi? Hangi rüzgâr, kasırga ya da hortum ne zaman bizi ne yöne savurur, hangi dalgalar amansızca vurur; hiç mi hiç belli değil!
Fakat Nisan güneşi altında mavi denizi seyretmek, kumsalda uzanmak oldukça keyifli idi. Birden eski bir şarkım dolandı dilime...
Hey Akdeniz hey gidi ömrüm / Karlı dağdım kuma döndüm / Sakla beni inci gibi / İstiridyelerde gönlüm!
...
Ayağımı kuma soktum
Tenimi suya,
Evreni benliğimde duya duya
Yaşam dediğin ne ki
İşte deniz, işte kumsal;
Aç kapa gözlerini
Gahi gerçek, gâhi masal
İstemesen de bitecek bu rüyâ!
Şaban AKTAŞ
15.04.2012
Foto: Dünyanın en küçük antik tiyatrosu-
Doğrudan lokal kayalara oyulmuş bir tiyatro.
Simena antik kenti - Kaleköy / KAŞ
YORUMLAR
KUM - SALIN ÖĞRETTİKLERİ..:)
var-yok arası bir masaldık düşündükçe erdemli okudukça kendimizi okudukça evreni ulaştık var-yoktan O'na
düşün dolu harika gözlemler ve paylaşım için teşekkürler tebriklerim günün yazısına hayata kattığınız erdemli eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız değerli Şaban hocam..:)
sevgim saygım selamlarımla...
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 4/16/2012 11:12:38 PM zamanında düzenlenmiştir.