- 1649 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
HİPER AKTİF BARIŞ VE DOWN SENDROMLU EDA -1-
Yazıya başlamadan önce hemen peşin peşin BİR hususu belirteyim. Bu yazıdaki Nuray öğretmen daha önceki bir yazımda belirttiğim çok eski aşkım olan müzik öğretmeni Soprano Nuray değildir. Bu Nuray Muğla İlimizin Fethiye İlçesinde Çiftlik Ali Rıza Köse İlköğretim Okulunda 2004-2006 Yılları arasında birlikte görev yaptığım arkadaşlarımdan Fethiye’nin Nif ( Kirazlı ) Köyü sakinlerinden Sınıf Öğretmeni Nuray Gökmendir.
2004-2005 Öğretim Yılının ikinci yarısında okulumuza -şu andaki benim yaşlarımda olan- bir vatandaş, elinden tuttuğu küçük bir kız çocuğu ile geldi ve okul Müdürü Ali Çiftçi’ye( Ondan daha önce ‘’Yaz Sami Bey başlıklı yazımda bahsetmiştim ) anlattı problemini: Adamın anlattıklarına geçmeden hemen belirteyim kızcağız down sendromlu bir yavrucak.
-Hocam…Bu kız benim torunumdur. Adı Eda’dır. Bunu daha önce devlet okullarına kaydettiremedim maalesef. ‘’Özel eğitime muhtaç ‘’ diye almadılar. Bunun üzerine bir taraftan özel bir rehabilitasyon eğitim merkezine götürdüm. Bir taraftan da paralı özel okullarda okutmaya çalıştım. Ama hangi özel okula kaydettirdiysem bir iki ay içinde oralardan kovulduk.
-Sebep? Niçin kovuyorlar ?
-Efendim sınıftaki diğer öğrenciler ondan korkuyormuş, sınıfın genel başarı seviyesini düşürüyormuş, çok yaramazlık yapıp herkesi rahatsız ediyormuş.
-Eeee benden ne istiyorsunuz?
-Torunumu okulunuza kaydetmenizi istiyorum.
-Bakın beyefendi. Bu çocuğu bu okula kaydetmem için öncelikle burada ikamet ediyor olmanız lazım.
-O kolay hocam muhtardan alırız bir ikametgah. Muhtar yakınımızdır.
-İkinci olarak sınıf öğretmeninin kabul etmesi lazım. Yani onun fikrini almadan bu çocuğu okula almam hem çocuk açısından, hem de öğretmenim açısından problemlere sebep olur.
Neticede Eda’nın okulumuza kayıt olabilmesi için gereken tek şart olarak onun okuyacağı sınıfın öğretmeni Nuray Hanım’a kalmıştı iş.
Eda, Nuray Hanım’la tanıştırıldı. Nuray Hanım neredeyse yirmi yıllık bir öğretmendi ama ilk kez down sendromlu bir öğrencisi olacaktı eğer ‘’evet ‘’ derse. Bütün öğretmenler gibi o da down sendromu ya da bir başka psikolojik, ruhsal, sinirsel rahatsızlığı olan çocuk nasıl eğitilir, onlara nasıl yaklaşılır, iletişim kurulur bu konular hakkında hiç bir şey bilmiyordu.
Kabul eder misiniz bilmem ama nasıl ki annelik içgüdüsü denilen bir şey varsa aynen öyle de öğretmenlik içgüdüsü denilen bir şeyin varlığına inanırım ben her zaman.
Nuray Hanım tamamen öğretmenlik iç güdüsüyle ‘’ Tamam…Bu andan, şu dakikadan itibaren Eda benim öğrencimdir ‘’ dedi Ve Eda 3. Sınıfa kaydoldu.
Böylece Nuray Hanım’ın problemli bir öğrencisi olmuştu.
Bir tane de benim vardı. Etti iki…Benimki de o sene altıncı sınıfa kaydolmuş olan Barış’tı. Barışta da hiper aktiflik vardı.
Şimdi pek çok kişi hiper aktif deyince süper yaramaz, düz duvara tırmanan, hiç yerinde duramayan, devamlı hareket halinde biri sanmıştır ki hiper aktivite genelde hep böyle tanınıyor. Oysa tam tersi. Barış sınıfın en sessiz öğrencilerinden. Ama takıntıları çok fazla. Mesela tahtaya yazdığım bir şeyi defterine yazmak için mutlaka ayağa kalkıyor, tahtanın önüne gelip orada ayakta yazıyor. Gözlerinde bir problem olduğu için değil… Her hangi bir öğrenciye kızıp bağırsam, azıcık sesimi yükseltsem bile elleriyle kafasını tutup sıraya yumuluyor. Ya da bir şeyi tutturdu mu tutturuyor. Örneğin. ‘’Kravatımı ve ceketimi çıkartacağım’’ dediği andan itibaren mümkün değil ‘’ Barış, sınıfta ceket ve kravatın takılı vaziyette oturmalısın’’ diyerek onu ikna etmeniz.
Biraz daha anlatayım size Barış’ı…Onu tanıdıkça Nuray öğretmenin nasıl bir problemle uğraşmak zorunda olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Çünkü Barış, Nuray Öğretmenin Eda’sının yanında kuzu gibiydi.
Bir gün baktım ders saatinde Barış Fen Bilgisi laboratuarının dışında bir sandalyede oturuyor. ‘’Her halde bir yaramazlık yaptı, öğretmeni dışarı çıkardı.’’ diye düşünerekten laboratuarın kapısını çaldım.
-Özür dilerim Mithat Bey…Barış’ı siz mi dışarı çıkardınız?
-Hayır Sami hocam ben çıkarmadım. İçeri sokamadım ki dışarı çıkarayım.
-Allah Allah…İçeri sokamadınız mı? Neden?
-Ya hocam buradaki iskelet maketinden ve resimlerinden korkuyor her seferinde.
Mesele anlaşılmıştı. Lakin Barış’ı o laboratuara sokmak lazım mutlaka. Çünkü orada aynı zamanda video aygıtı, tepegöz ve sair kullandığımız cihazlar da var. Yani çok kullandığımız bir yer. Her seferinde bu çocuk dışarıda mı oturacak böyle?
Ertesi ders benim dersim o sınıfa. Çocuklara Çanakkale Savaşları ile ilgili bir cd seyrettireceğim.
Sınıfı topladım…Barış yine içeri girmeye yanaşmıyor. Hımmmm… Derhal A planını uygulamak lazım.
-Barış’cığım sen hangi takımı tutuyorsun bakayım?
-Fenerbahçeliyim öğretmenim.
-Aman ne iyi…( İçimden öğğğğ.. desem de )Peki Fenerbahçe Galatasaray’ı yenmiş haberin var mı?
-Yooo ne zaman yenmiş ben duymadım…Yeni maç mı yapmışlar?
-Yaaa demin radyodan duydum. Fener, Cimboma dört tane atmış.
Barış sevinç çığlıkları atmaya başlarken sınıfın diğer öğrencileri saf saf yüzüme bakıyorlar. Ben de onlara hani o eskiden hastanelerde vardı ya ‘’suuusss’’ işareti yapan hemşire resimleri… Hah işte aynen o gibi ‘’Sus’’ işareti yapıyorum.
-Şimdi Barışcığım biz Bu Fener’in zaferini kutlayalım mı seninle?
-Kutlayalım öğretmenim.
Barış dediğin tüy kadar bir çocuk. Tuttuğum gibi kollarından omzuma atıyorum. Sonra da öteki çocuklara sesleniyorum. ‘’Haydi hep birlikte Fener Marşını söylüyoruz.’’ ( Ulan Barış…Ulan Barışşş…Seni o laboratuara sokmak için olmasa, kafamı kesseler bana o marşı söyletemezler ya ahhhh zalim kader ahhh…Ne vardı Beşiktaşlı olsaydın? )
Başladık artık…( Hatırladığım kadarıyla yazıyorum Fenerliler kusura bakmasın…) ‘’Burada bir tarih yataaarrrr…Yaşa Fenerbahçeeeee…Türk’ün kalbi seninle atarrrr…Yaşa Fenerbahçeeee’’ ( ya nereden hatırladım bu anıyı…Bak tüylerim diken diken oldu yine )…Barışın keyfi keyif valla. Herif buldu benim gibi bir beygiri yukarıdan o da coşuyor ‘’Yaşa Fenerbahçe ‘’ diye…Bu arada okul tam bir curcunaya döndü. Diğer sınıflar olayı bilmediği için onlar da kimi ‘’Yaşa Fenerbahçe ‘’ diyor , Kimi ‘’Cim bom bom ‘’ diye inletiyor ortalığı, kimi de ‘’ Kara Kartal ‘’ nidalarıyla desibel rekoru kırmaya çalışıyor.
Müdür Ali Bey ve diğer öğretmenler de geldiler az sonra. Onlara ‘’ Her şey kontrol altında merak etmeyin ‘’ diyerek çaktırmadan laboratuarın kapısını açtırdım ve Barış omzumda olduğu halde içeri girdik.
Bir baktım Barışta ne iskelet korkusu kalmıştı ne de bir başka korku. Oturdu ve dersin sonuna kadar seyretti bizimle birlikte ‘’Gelibolu 1915 ‘’ Belgeselini.
Bir tatil gününde ( yani cumartesi veya pazar günü ) Barış, annesiyle birlikte köyün alt tarafında ana yol üzerinde bulunan markette…Lakin yine arıza yapmış…Tutturmuş ‘’ben acıktım.’’ Diye. Annesi ‘’ oğlum birazdan eve gideceğiz…Yemek yersin kes artık bağırmayı ‘’ diyor ama Barış’ı susturmak ne mümkün. Kadıncağız püskevitten üçgen peynire kadar tüm yiyecek alternatiflerini sunuyor Barış’a ama mümkün değil. Hazret ille de sofrada ve de sıcak yemek istiyor. Hem de marketin tam ortasında. İş başa düştü yine. Yaklaştım yanına
-Barışcığım cok mu açsın?
-Evet öğretmenim.
-İyi ama bak annen sana bir sürü yiyebileceğin şeyler öneriyor. Onlarla midenin sesini dindir;eve gidince de yemek yersin.
-Ya ben açım burada yemek istiyorum.
-Hımmm anladım ille de burada yemek istiyorsun yemeğini öyle mi?
-Evet öğretmenim.
-Tamam o zaman. Burada yedirsinler seni. Vermiyorlar mı yemek filan?
-Vermiyorlar öğretmenim.
-Ya bak ne diyeceğim. Benim de karnım fena halde acıktı. Ama bana da yemek veren yok. Dur ben de senin gibi yapayım. Belki o zaman verirler.
Başladım marketin ortasında bağırmaya.
-Açım ulaaaannnnn . Bana yemek getirin hemen.
Markettekiler ve market sahibi anladı benim bir plan peşinde olduğumu onlar ses çıkarmıyorlar. Ben bar bar bağırıyorum. Bu arada Barış’ın annesine de bağırdım.
-Sen ne biçim annesin ya…İnsan oğlunu doyurmaz mı? Oğlunu doyururken onun öğretmenini de doyurmaz mı?
Ben yırtına yırtına bağırmaya başlayınca tabii ki tüm ilgi benim üzerimde toplandı. Hiç kimse Barış’la ilgilenmiyor. Fazla değil iki dakika ya geçti ya geçmedi baktım Barış bir paket kraker uzatıyor bana.
-Öğretmenim…Buyurun bununla açlığınızı yatıştırın biraz. Sonra evinize gidin anneniz doyursun sizi bir güzel.
Dedim ya tamamen öğretmenlik iç güdüsü…Yoksa kesinlikle aldığımız psikoloji ve pedagoji eğitimiyle bir ilgisi yok olayın. Bize kesinlikle öğretilmemişti bir hiper aktif çocuğa nasıl yaklaşacağımız.
Yarın da İnşallah Eda’yı anlatacağım ve de Nuray Öğretmeni…
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bu yazımın devamı olan bölümü bu gün yayınladım. Okursanız benden çok daha iyilerinin de var olduğunu göreceksiniz.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Yarın çok daha büyük bir sorunun üstesinden nasıl gelindiğini okuyacakınız inşallah.
Selam ve saygılarımla.
işte öğretmen.... zoru başarmak önemlidir kolay hakeza...harikasın hocam...saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Not: Senin için yazdığım şiirime de bakar mısın lütfen?
Boşuna demiyorlar Sen bir annesin,Sen bir babasın canım öğretmenim marşını.Sizin gibi hakkını verene.
Bazı şeyler yaşayarak deneyerek anlaşılır.Bir ara 12 saat işçilik yapmıştım şeker fabrikasında kitaplarda şu sıcaklıkta şeker kaynatılırsa iyi randıman alınır yazıyordu.Bizim yeni mezun mühendis ne bilsin ustaya gelip şu dereceye çıkartın derdi .Usta olacakları söylesede dinlemedi.Tabii sonuç ortalık karışır işletme Md.Fabrika Md gelip hesap sorardı tabii fırçayı genç mühendis yerdi.
Bazı şeyler kitaplar da yazmaz,o da öğretmenin tecrübesi
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
hocam sizin bir kaç gün inzivaya çekilmeniz çok iyi olmuş iki gündür çok güzel yazılar okuyorum ve tabiki şiirnizde çok güzel tebrikler bence sizin öğrencilerle olan anılarınızı küçük bir kitap haline getirilip öğretmen okullarında okutmalılar pedegoji öğrenci psikolojisi ve öğretmenin sorunllar karşısında çozüm üretmesi ile ilgili hatta cep kitabı olmalı rehber gibi yanlarında taşımalılar. Bende çocuklarım küçükken bağırdığında bende onlardan daha fazla bağırırdım. Onlar bir şey tutturduklarında bende tuttururdum işe yarar her zaman
FENERBAHÇE ye gelince Mazinde bir tarih yatar Yaşa FENERBAHÇE Ne mutlu seni sevene Yaşa FENERBAHÇE barışa da helal olsun FENERBAHÇEli olduğu için ve size yarım yamalakta olsa omarşı söylettiği için
selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Ben sadece ve sadece mesleğimi yapmaya çalıştım. Ve yine yaparım aynı şeyleri...Söz konusu öğrencilerim olduuğu zaman sosyalist enternasyonali bile söylerim valla.
Selam ve sevgilerimle.