- 1693 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Saygı
“Kral Arthur, bir soruya doğru cevap verebilirse hayatı kurtulacak, aksi takdirde ölecektir.
Soruya cevap verebilmesi için 1 sene
süresi vardır.
Soru aynen söyledir:
KADINLAR NE İSTERLER?
Bu soru tabi ki, dünyanın en zor sorusu. Ancak, kralın fazla bir tercih şansı yoktur.
Ülkesine geri döner. Türlü alimlere, bilir kişilere danışır ama soruya tam bir doğru yanıt bulamaz. Bu sorunun cevabını sadece yaşlı bir cadı bilmektedir.
Artık en son gün gelmiştir ve Arthur
mecburen cadıya gider. Cadı soruya cevap
verecektir ancak bir şartı vardır.
Cadı cevap karşılığında Arthur’un yakın arkadaşı, en iyi ve yakışıklı şövalyesi ile evlenmek istemektedir.
Arthur yıkılır ve bunu kabul edemeyeceğini söyler ve cadının yanından ayrılır. Şövalye olanları duyar,
krala koşup hiçbir şeyin Arthur’un hayatından
daha önemli olamayacağını söyler.
Ve cadıdan cevabı alırlar.
KADINLAR HER ZAMAN KENDİ ÖZGÜR
İRADELERİYLE KARAR ALMAK İSTERLER.
Evet kesinlikle doğru olan bu cevap sayesine kralın hayatı kurtulur ancak, şövalyenin hayatı sönmüştür.
Nihayet şövalye için en kötü an yani,
gerdek gecesi gelir.
Ancak... Odaya girdiğinde karşısında cadı yerine dünyanın en güzel kadınını görür.
Şövalye şaşırır ve sorar. "Sen kimsin?".
Kadın cevap verir: "Ben evlendiğin cadıyım. Ancak, gündüzleri son derece çirkin ve geceleri son derece güzel olurum. Ya da, gündüzleri son derece güzel ve geceleri son derece çirkin olurum.
Nasıl gözükeceğime sen karar vereceksin".
Şövalye çok kısa bir süre düşünür.
Geceleri mükemmel bir sevgili mi yoksa
gündüzleri eşiyle beraber
kazanacağı saygınlık mı?
Ve şöyle cevap verir: "Nasıl olmak istediğine sen karar ver lütfen, ben senin her haline karşı saygılıyım."
Cadı bu karar karşısında çok sevinir. "Sen bana
seçme özgürlüğünü verdin ve beni kısıtlamadın şövalyem.
Bu yüzden ömür boyu yanında güzel ve saygılı biri olarak gözükeceğim."
İnsanlar genelde, her şeyi karşılıksız alma taraftarı olup, karşılıksız hiçbir şeyi vermeyi hiç düşünmezler! İnsani duygularda bile, hep çooooook güvenilmek, sevilmek, sayılmak isterler. Fakat, bunları vermeye, hissetmeye gelince; hep zorlanırlar!
Nedir insanı zorlayan?
Saygı nedir?
Niçin saygı duyarız?
Neden saygı duyulmasını isteriz?
Nedir bunu isteten ve duyduran hiç düşündünüz mü?
İnsan duygularının -hislerinin- tüm tanımları insanın içindedir. Tarif edilmesi istenir; tarif edemeyiz, edemezsiniz! Bazen tarif etmeye çalışırız, çalışırsınız; kelimeler yetmez! Yaşanılan duyguların -hislerin- ifade biçimi kişiden kişiye değişmekle birlikte, duyguların yaşama ve uygulama biçimini; tanıma, tanımlara sığdırmanın, ifade etmenin çok ötesindedir!
Saygıda bu duygulardan, duygusallıklardan birisidir!
İstenileni karşılıksız; verir, verdirir, istediğini karşılıksız, alır, aldırır!
Bazen incelik olur; koptuğun andır,
Bazen itibar olur; ayağa kalkarsın,
Bazen hatır olur; saymakla bitmez,
Bazen izzet olur; kuvvet bulursun,
Bazen hürmet olur; kusur etmezsin,
Bazen huşu olur; köşene çekilirsin,
Bazen izaz olur; ikram edersin,
Bazen ihtiram olur; yüceltirsin,
Bazen onur olur; gurur ve şerefiyle yaşarsın,
Bazen saymak olur; bitmek tükenmek bilmez…
Sadece bayanlar değil, her insan kendi özgür iradesi ile karar almak ve aldığı kararı yaşamak, yaşatmak ister. Kadın veya erken, cinsi ne olursa olsun; her insanın kendine göre inanç ve değerleri vardır. Bu inanç ve değerleri kimseyi rahatsız etmeyecek, bir başkasının inanç ve değerlerine karışmayacak şekilde yaşadığı, yaşandığı sürece; kimsenin bir başka kimseyi değerlendirmeye hakkı yoktur!
Birisi için çok önemli olan, bir başkası için hiç önemli olmayabilir! Kişileri inançları ve değerleri üzerinden değerlendirmeye tabi tutmak, her zaman yanlış sonuçlar verir, verebilir! Bu yanlış değerlendirmeler; başka, başka sorunların doğmasına ve yaşanmasına neden olur.
İnsanlara ilgi duyabiliriz de duymayabiliriz de… Onları anlayabiliriz de anlamayabiliriz de… Güvenebiliriz de güvenmeyebiliriz de… Ortak ihtiyaçlarımız dışında bazı şeyleri paylaşabiliriz veya paylaşmayabiliriz de… Sevebiliriz de sevmeyebiliriz de… Hoşgörülüde olmayabiliriz… Belki hiçbir ortak noktamızda yok olabilir! Fakat, her insandan saygı beklediğimiz gibi, bizde her insana saygı duymalıyız, saygılı davranmalıyız!
Bu kişi ve kişiler ister en yakınımızdaki olsun, isterse hiç tanımadığımız kişi ve kişiler olsun; saygı duymalı, saygıda kusur etmemeliyiz!
Yolda, sokakta, çarşıda, pazarda, toplu taşıma araçlarında; vesaire halkın kalabalık olduğu yaşam alanlarında, hatta bire bir yaşamlarda insanların telaş ve acelecilikleri; hatta, bazen kendini bilmezlikleri neticesinde, bazen istemeyerekte olsa, ya bir şeylere çarparlar, ya da birinin ayaklarına basarlar veya kırar dökerler!
İstemeyerek çarpan; çarptığından, ayağına basan; ayağına bastığından, kıran-döken; kırıp döktüğünden dönerek özür diler! Eliyle dokunarak, bu davranışının istemeyerek olduğunu masumane bir şekilde ifade etmeye çalışır! Erdemli bir davranışta bulunarak, özür diler. Kişinin, özrünü bir tebessümle :) kabul eden ve eli ile onun dokunuşuna karşılık veren, o masumiyeti bir anda mahcubiyete dönüştürür! Bu davranış karşında kişi saygıdan, saygısından utanır!
Bazı durumlar ise; bunun tamamen aksidir!
Bazen özür dilenir, karşısındaki kabalığından anlamaz! Bazen özür beklenir; karşısındaki kabalığından aklına bile getiremez! Sözlü sataşmanın, sataşmaların bazen kavgaya döndüğü bile olur.
İnsan hayatının her aşamasında, bu ve buna benzer durumlar genelde yaşanmakla birlikte; yaşamaya halen devam edilmektedir, etmekteyiz!
Yaşamda meydana gelen iyinin, iyi şeylerin açıklamaya ihtiyacı yoktur. Fakat, isteyenler için haklı bir açıklaması veya açıklama her zaman vardır.
-Ya hoş olmayan kötü şeylerin?
Hoş olmayan kötünün haklı ve tutarlı hiçbir açıklaması yoktur! Yapılan tüm açıklama veya açıklamalar, kötülüğü anlatmak içindir!
Herkesçe kabul edilmiş, hoş olmayan kötü davranışın açıklaması da var olsa; yapan, yapmaya çalışan kişi sadece ve sadece kendisinin o anki yapmakta, yaşamakta olduğu durumdan çıkışın yolunu aramasından başka bir şey yapmaz ve değildir de!
Hoş olmayandan kötünün, yapılan hatadan, kurtuluşun, çıkışın tek noktası vardır! Bu tek nokta; yapılanın hoş olmadığı ve hatanın kabullenilmesidir!
Atalarımız, “Hatanın nesrinden dönersen kârdır” demişler ya; hatanın neresinden dönersek, dönerseniz kârdır!
Devam edilmekte iken vazgeçilen bir hatayı belki düzelteme olanağı vardır. Fakat, hatalı ve yanlış olduğunu bildiğimize bile bile devam ederken düzeltmeye çalışmak, başka yeni hataların oluşmasına ve o aşamada asla geri dönüşü mümkün olmayan çıkmaz bir yola girilmesine neden olabilir. “Kaş yapayım derken göz çıkarmak” deyiminde de anlatılmak istendiği gibi; -kötü başlayan niyet sonradan iyiye dönse de- iyi niyetinin sonucunda, niyet etmediğimiz sonuçlar meydana gelebilir.
Yapılan her hatanın, hoş olamayan kötü davranışın bireysel olduğu; kime ne, kimseyi ilgilendirmez diye düşünülse de; toplum içinde yaşayan insanın; kimi, ne, ne kadar ilgilendirdiğini bencilliği nedeniyle kavraması zordur! Kişinin tamamen kendini ilgilendiren, bir başkasını ilgilendirmediği düşünülen şey ve şeyler; öyle bir an gelir ki; toplumun yaşamında “sinek küçüktür ama, mide bulandırır” misali herkesi ilgilendirir, midelerini bulandırır!
Başına buyruk yaşamda; ne saygı vardır, nede hoşgörü!
Hiç kimse şunu unutmamalıdır!
Bugün özür beklediğimiz bir davranış gereği, yarın özür dilemek zorunda kalabiliriz! Anlamak için çaba sarf etmediklerimizden, anlayış bekleyen olabiliriz! “Gülme komşuna, gelir başına” diye boşuna dememiştir atalarımız! Bugün düştüğü durum nedeniyle güldüklerimiz, yarın düştüğümüz durum nedeniyle bize gülümseye bilirler!
İnsan, yalnız yaşayan bir varlık değildir. Her zaman toplumla iç içedir. Kendinin yalnız yaşadığını düşünen ve o şekilde yaşamaya çalışan bir varlık olsaydı; arenaya bırakılan azgın ve kızgın bir boğa gibi olurdu! Kimseyi gözü görmez, her yeri gücü yettiğince yıkıp, yakardı. Başka bir değişle; kendi söyler, kendi dinlerdi!
Bu açıdan bakıldığında; insan ilişkilerini düzenleyen, aralarına sınır çeken ve bunu sağlayan bir şey olmalıdır! İnsan ilişkilerinde; düzeni sağlayan, aralarına sınır çeken ve bunu sağlayan; “oto kontrol” olarak da nitelendirilen insanı duygu; saygıdır!
Saygı; insanlar arasındaki hak ve hukukun başlangıç noktasıdır!
İnsanlar arasında hak ve hukukun başlangıç noktası olan saygı; insanlar arsındaki yaşamı düzenleyen, kurallara uygulanmasını sağlayan, kendinden başka insanların varlığının kabul edilmesine olanak tanıyan, yaşam sınırlarını aşmadan, başkasının yaşam sınırına atlamadan, düzenli bir yaşamın yaşanmasına neden olmaktadır.
İnsan yaşamının toplumsal kurallara göre işlemesini sağlayan en büyük etken duygu olan saygı; toplumsal yaşamda olduğu kadar “evlilik kurumunda” da çok ama çok önemlidir! Önemli olduğu kadar; toplumu oluşturan “en küçük toplumsal yapı” olan ailede, çok daha dikkat edilmesi gereken husustur!
Toplumsal hayatta, hata ve kusuru olan kişi ve kişilerle belki bir daha karşılaşıp karşılaşmayacağımız belli olmamakla birlikte; bir daha hiç karşılamaya bilirsiniz. Fakat, hayatımızı birleştirip, paylaştığınız eşinizle son nefese kadar -ayrılık olmazsa- bir ve beraber olacağınız kesindir.
Bu nedenledir ki, yukarıda da belitmiş olduğumuz gibi başkasını anlamaya bilirsiniz, güvenmeye bilirsiniz, paylaşmaya bilirsiniz, başkasına bağlanmayıp sevmeye de bilirsiniz! Fakat, bunların hiçbirisini eşinize karşı söyleyemez ve yapamazsınız! Eşinize karşı ve karşılıklı, kimseye hissetmediğiniz bambaşka duyguları birlikte hissediyor ve yaşıyorsanız; saygıda kusur edilmesi imkânsızdır. Edende, edenlerde kesinlikle bir sorun var demektir!
Evlilikte veya birlikteliklerde saygıda kusur varsa veya yapılıyorsa; o evlilikte, birliktelikte hissedildiği dile getirilen duyguların samimiyetinden şüphe edilmesi gerekir, gereklidir!
Samimi olmayan duygular; yalandır! Yalanın gerçekle alakası yoktur. Alakasız duyguların birbiri ile bağıda yoktur. Birbiri ile bağı olmayan duygular sıradandır. Sıradan duyguda; saygı başta olmak üzere hiçbir duyguyu bulamazsınız!
Saygının olmadığı, olmayacağı yerde hiçbir duygudan, duyguların gerçekliğinden söz etmek imkânsızdır! İnandırıcıda olamaz!
Saygıyı taşımak zordur! Fakat, yok etmek ve kaybetmek çooooook kolaydır!
Duyguları ifade etmeye yarayan kelimelerin başına saygısız kelimesini getirirseniz, kelimelerin hangi anlamdan, ne anlama geldiğini görürsünüz!
Örneğin:
Saygısız İLGİ,
Saygısız ANLAYIŞ,
Saygısız GÜVEN,
Saygısız PAYLAŞIM,
Saygısız BAĞLILIK,
Saygısız HOŞGÖRÜ,
Saygısız SEVGİ…
Bunları çoğaltabiliriz, çoğaltabilirsiniz..! Fakat, siz bunlarda hangisini yaşamak istersiniz?
Şimdi ise, SAYGI kelimesine çok dikkat edin!
Saygısız SAYGI!
Duygu yüklü kelime bir anda tamamen tersine dönerek, duygusuzluğu ifade etmeye başlar!
İnsanda aynen böyledir!
Davranışlarını ve düşüncelerini saygı duygusundan yoksun olarak saygısızca yaşadığında insan; kendi önüne, saygısız sıfatının getirilmesini sağlayarak bir anda, saygısız İNSAN oluverir!
Saygı, duyulmadan yaşanmaz!
Saygı duyulmadan yaşamaya, yaşanmaya çalışılan, çalıştığınız her şeyin hiçbir anlam ifade etmediğini bilmeliyiz, bilmelisiniz!
Unutmayın!
Saygıyı taşımak çok zor, ama yaşamak çok kolaydır!
Cengiz KORKMAZ & SANℂ⋆KTAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.