- 649 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞASIN ÜLKEM UYANIYOR!
![YAŞASIN ÜLKEM UYANIYOR!](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/resimli_yazi/buyuk/96599.jpg)
Benim şakalarım doğruyu söylemektir.
Şakalaşmanın en tesirli şekli de budur.
Bernard SHAW
Martı ve kargaların neredeyse semtin öteki ucundan duyulabilen çığlıklarıyla açtım gözlerimi. Saate hiç bakmadan altı buçuk olduğuna bahse girebilirdim. Onların birbirlerinin gözlerini oyarcasına sürdürdükleri bu amansız ve acımasız savaş bu saatlerde başlıyordu çünkü.
Seni aptal kara karga! Seni çirkin sesli budala! Senin buralarda ne işin var? Hadi geldiğin tarlalara geri dön!
-Yo! Hayır! Bunları sana ben söylemiyorum. Söylemem de. Asla. Sen de biliyorsun ki insanlar hep bu söylemlerle tanıttılar sizleri yine biz insanlara.
Peki ya sen? Sen beni tanımadın mı? Hani yıllar önce çook uzaklarda siyah ceketli ve şapkalı bir korkuluk amcanın seni korkuttuğu o koskocaman ekili dikili tarlada tanışmamış mıydık seninle? Hem yalnız seninle mi? Oo! Daha birçok kuşlarla böceklerle uçan kocaman sineklerle de gün tanışmıştım. Ne kadar heyecanlanmış ve şaşırmıştım. Yine hatırlamadın değil mi? Laf aramızda ben de seni tanımakta zorluk çektim. Hani nerde o parlak simsiyah tüylerin? Gag! Gag! diyen o sakin tanıdık sesin? Seni gördüğüme çok sevindim. Ama asıl evinin o güzelim tarlalar olduğunu düşünürdüm hep. Deniz kenarlarında evlerin bacalarında karşılaşacağımız hiç aklıma gelmezdi. Nasıl oldu bu?
-Önce tüylerimin renginden başlayalım istersen. Siz insanların kara yüreklerinden kara düşüncelerinden kurtulamadığınızı. Gencecik yemyeşil umut fidanlarının sökülüp kapkara dipsiz kör kuyulara atıldığını gördükçe...Bile bile o kara rengi üstümde taşımak onurumu kırdı. Şimdi gördüğün gibiyim işte!
Sesime gelince..
-Evet, evet! O da çok değişmiş. Peki bunu nasıl açıklayacaksın?
-Hırçın kavgacı çok gürültülü çıkıyor artık değil mi?
-Hem de nasıl. Pencereden çekilmeseydim gözümü oyuyordunuz az kalsın.
-Bu da yine siz insanların kötülüğünden. Bizlere vereceğiniz zararlardan kendimizi başka türlü nasıl koruyabilirdik? Sen de bir insansın benim gözümde. Hiç güvenemediğim.
-Yanılıyorsun.. Ben...
-Sen ne dersen de. Benim siz insanlar hakkındaki düşüncelerim değişmeyecektir yine de.
-Haklısın. İnsan olanları insanlığından utandıran insan görünümündeki canavarlarla karşılaştırdıkça böyle düşünmen çok doğal.
-İçindeki canlılarla birlikte yanan ormanların haddi hesabı yok. Kedilerin kuyruklarına bağladıkları nesneleri tutuşturup ormanlara. Köpeklerin başına para ödülü koyup, çoluk çocuğa öldürün! emri verip onları ortalığa salan yine sizler değil misiniz? Yurt dışından avcılar getirtip dağlardaki geyikleri avlatan da! Dünyada neredeyse soyu tükenmeye yüz tutmuş ve bin bir özenle korumanız gereken Kelaynak kuşlarını yok etmenize ne demeli? O şiirsel güzelliklerin ifadesi olan martıların piliç adıyla satıldığı günleri unuttuğunu söyleme sakın bana!
-Yaa! Toplumun çoğunun bilmediği bilse de umursamadığı bu acıklı durumlar yüzünden böylesine kızgınsınız bizlere demek ki..
-Üstelik siz ne kadar küçümseyip ciddiye almasanız da. Kuş beyinli. Kuş kadar aklı yok. Benzetmelerinizle bizleri yerden yere vursanız da nafile. O böbürlendiğiniz aklınızın hiç olmazsa bir bölümünü kullanıp biz Kargaları incelemiş olsaydınız eğer bu söylemlerinizden çok utanırdınız çok!
-Ha, bir de şunu çok merak ettim. Aşağıda bahçede başına üşüştüğünüz o şey neydi öyle?
-Ben de onu anlatmak istiyordum ya. Bizler de kendi aramızda fikir ayrılıklarına düşeriz. Tartışırız. Dövüşürüz de bazen. Ama bunların hiçbiri kendi kişisel çıkarlarımız için olmaz. İşte biraz önce başında toplandığımız ve senin ‘o şey’ dediğin bizim yaralı bir arkadaşımızdı. Baca Kavgası yaptık sabahın erken saatlerinde martılarla. O sırada yaralandı arkadaşımız. Hemen toplandık. İlgilendik. Kimsenin zarar veremeyeceğini düşünerek bahçeye taşıdık elbirliğiyle. Senin de gördüğün gibi birçok arkadaşımız başında hala. Peki siz ne yapıyorsunuz böyle durumlarda?
Trafikteki haliniz en başta akıllara zarar. Çarp! Yarala! Hatta öldür ve kaç! Aşağıdaki halimizi merak ettiğini söylüyorsun ama, bu kuşlara ne oluyor böyle diye İnip bakmadın bile. Bir de farklı olduğunu söylüyorsun.
- İnmek istesem de inemezdim ki zaten.
- Neden?
-Çünkü bahçeye apartman hizmetlisinin dairesinden geçilerek çıkılabiliniyor ancak. Onu evde bulacaksınız. Açıklama yapacaksınız. O asık suratının iç karartan görüntüsünü sineye çekeceksiniz.. Onayını alabildikten sonra belki...
-Ne diyorsun!
-Ne yazık ki doğru.
-Peki pencerelerden bir şeyler düşürdüğünüzde..Hele ki cam temizliği yapan birinin kazara..
-Tahmin edeceğin gibi…
-Peki yöneticiniz. Daha doğrusu bu yanlışlara dur! diyecek kimse yok mu bu kocaman apartmanda?
Bu kadar sahipsiz misiniz?
-Var mı desem yok mu desem...Sahipli mi desem sahipsiz mi...
-Bırak şimdi falcı gibi konuşmayı. Bunları sen bilmeyeceksin de kim bilecek?
-Apartman yönetim yasasına göre var. Öyle olunca da sahipli gibi görünüyor.
- Ee?
-Ama yok aslında. Yönetici yıllardır hiç değişmedi. Yanlışları hataları yüzüne vuruldu. Hakaretlere uğradı. Ayrıca öylesine hastalandı ki nefes almaya mecali kalmadı adamcağızın nerdeyse.
-Yoksa?
-Yok canım öylesi değil. Ölüm her an her şekilde bütün insanların başına gelebilecek kaçınılmaz bir durum. Ama böylesi...
-Gak! Gak! Getir artık şunun sonunu.
-Kendisinin bile duyamayacağı zayıf bir sesle itiraz etti eleştirilere:
Ecevit gitti mi ki ben gideyim dedi.
-Gak! Olamaz!
-Olur olur. Hangi ülkede yaşadığını unuttun mu yoksa?
-Peki yardımcısı yok mu. O ne diyor bu işlere?
-“Bu apartmanda benim dediğim olur!” diyor.
-Gaak! Yaşasın! Ülkem uyanıyor!
YORUMLAR
![TÜLİN ÖZTUNÇ](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/108818.gif)
TÜLİN ÖZTUNÇ
Acı hakikatleri görmek hissetmek ve bunlarla savaşmaya kalkışmakla elime ne geçti bu güne kadar üzüntü ve sağlığımı yitirmekten başka? NE DİYEYİM YİNE DE...
yÜREK DOLUSU SELAM VE SEVGİLERİMLE...
![AYSE 09](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/31512.gif)
AYSE 09
bak beni gezdirmiş sizinle paylaşmak için
bitanesi
hadi yaz okuyalım senin yazılarında güzel
sevgimlesin