- 774 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UFUKTA KAYBOLAN ÇİZGİLER
Sosyo-Kültürel Genlerimiz
“Değişim” ve “Gelişim” medeniyete imza atan insanoğlunun, ilerleyebilmek ya da elde edebilmek adına, içinde engelleyemediği fikri dürtüler kaynağıdır!Aklın ve bilimin hizmetine girdiği zaman güzel ve faydalı; ancak diktatörlerin, kralların ya da imparatorların dudakları arasında kaldığı zaman çok tehlikeli bu iki kavram, “savaş”ın da “barış”ın da nedeni olagelmiştir.
21. asırda savaşın da barışın da taktikleri değişmiştir artık.En güçlü silah olan bilgi, medeniyetin ve teknolojinin efendisi olmuştur.Hırslarının kölesi olan milletler, bütün merhamet duvarlarını yıkmış; bilgiyi akıl almaz tuzaklarla kamufle edip en tehlikeli bir silah haline getirmiştir!Artık bir ülkeyi yok etmek için tepesine atom bombası atmanıza gerek yok!O milletin sosyo-kültürel genlerini ele geçirmiş ve kendine yabancılaştırmışsanız; en masrafsız bir savaşın galibi olmuşsunuz demektir.
Milletler, kültürleriyle yaşarlar!Nasıl ki tarih milletlerin hafızasıysa; kültür de o milletin kanıdır!Tarih ve kültürün köprüsü ise dildir.Türk cihan hakimiyeti mefkuresi, bu üç değer üzerinde yücelmiş ve insanlık tarihine mührünü vurmuştur.
Dünya insanlık tarihine yön veren; gücüyle coğrafyaların sınırlarını çizen; tarih yazan değil tarih yapan Türk milleti, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır.Atalarımızın savaş meydanlarında kılıç ve kalkan seslerine karışan “Allah!Allah!” nidaları, bugün nostalji rüzgarları önünde hamaset edebiyatının, malesef, hoyratça kullanılan siyasi bir mezesi haline getirilmiştir.
Önce insandık!Devlet-i Ebed Müddetin merhamet kanatlarıyla kuşattığı sınırlarda insanlar mutlu ve güvende yaşıyordu.Yaratılanı yaratandan dolayı hoş görme şuuru, adaletin ve hoşgörünün teminatıydı!Derken bir şey koptu içimizden!Nefs galebe çaldı; içimizdeki maneviyat, enaniyete teslim oldu.Yönetme istidadında zaafiyete düştük.Pusuda bekleyen fitne, azınlıkların milliyet şuurunu biledi ve koskoca Osmanlıyı yerle bir etti!
Şafaklara mutlu uyanırdık; çünkü elinden ve dilinden emin komşuluk ilişkilerimiz vardı.”Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir!” diyen Hz. Peygamberin ümmeti olabilme şuuru; toplumsal dayanışmanın, sevgi ve saygının çimentosuydu.Derken bir materyalizm fırtınasına tutulduk!Menfeatlerimizin kölesi olduk.Nefsimizin atına binip önce “BEN” sonra “SEN” anlayışını hayat tarzı olarak kabul ettik!Sonra dilimize pelesenk ettiğimiz inancımızı, çıkarlarımızın bedeli olarak pervasızca harcamaya başladık.Gönülde yükselen iman gökdelenlerini yerle bir edip kıldığımız namazlara sahte bir elbise giydirip müslümamlığı pazara çıkardık.İmanımızı cüzdanlarımızın içine koyduk!Ve burdan aldığımız güçle alnı seccadede nasırlaşmış, elleri seher rüzgarlarıyla karıncalanmış mütedeyyin müslümanları kirli emellerimizin kölesi yaptık.
Dostluklarımız vardı karşılıksız sevgi ve saygıyla yücelen.Yoksulluğu, acıları ve sıkıntıları bir gece gibi örten yardımlarda, Allah rızasından başka bir beklenti yoktu!Veren elin alan alden üstün olduğununa inanmıştık.Derken BATI’dan gelen kapitalizmin rüzgarına kapıldık.Zengin olabilme ve elde edebilme hırsı bürüdü gözümüzü.Bir insanın içinde bulunan ne kadar şeytani arzu ve istek varsa; “çağdaşlık” ve “çağdaş” olabilmek uğruna adeta müslüman Türkün (haşa) kıblesi kılındı!Doyumsuzluk ve tatminsizlik, insanımızın maneviyatını kemirmeye başladı.Dostlukların musalla taşında cenazesini kılıp menfeatin başladığı yerde biten arkadaşlığı, sosyal sermaye olarak kullanmaya başladık.Böylece sosyal dayanışma direncinmizi kaybettik. Yardımlaşma ve güven duygularını kaybetmiş toplumların mutlu ve huzurlu yaşamaları mümkün mü?
Milletlerin var olabilmesi, ancak sosyolojik bir realite olan mensubiyet duygusuna sahip şuurlu idealist nesiller sayesinde mümkündür!Millet, aynı kanı taşıyan insaların oluşturduğu bir topluluk değildir!Aynı kültür ağacından beslenen, asırlarca harmanlanıp ortak kılınan ve bir yaşam tarzı haline gelen bütün değerleri paylaşan, kader birliği eden insanların meydana getirdiği insan topluluğudur millet!Türkün ve Türklüğün bağrında asırlarca bu milli kültür bağlarını, birlikte yaşamanın bir çimentosu olarak gören ve yaşayan ceddimiz, şovenizmin bütün kalelerini yerle bir etmiş; islamın potasında eriyip peygamberi bir hayat tarzını adaletin ve hoşgörünün temeli kılmıştı!Ancak bugün siyasi rüzgarların Batı’dan getirdiği etnisite güruhu, Türk milletinin milli birlik ve beraberliğine bir bomba gibi düşmüştür.Asırlarca kardeşçe yaşayan insanımızı ayrıştırmayı; en az 40-50 yıldır planlayan ve sosyolojik şartların olgunlaşması için ektiği tohumların yeşermesini bekleyen batılı emperyalistler, Türk milleti üzerindeki emellerine ulaşabilmek için satın aldığı aktörlerle her oyunu oynamaya devam etmektedir.Demokratik özerklik ütopoyasının slogan atına bindirilenler, Türk-kürt çatışması ve ayrıştıma politikasını güden düşmanlarımızın elde ettikleri başarı; sosyolojik temellerimizin milli ve kültürel bir travma geçirdiği milat olan 3 KASIM 1839 Tanzimat’ın ilanına kadar uzanır!..Çünkü Tanzimat aydınlarımız ilmi batılılaşmanın değil, kültürel batılılaşmanın sahte kahramanları oldular!Rahmetli Üstad Necip Fazıl, bu tanzimat aydınlarını “SAHTE KAHRAMANLAR” adlı eserinde çok güzel tahlil etmiştir.
Demokratik hak ve özgürlükler bağlamında birtakım kültürel hakların elde edilmesi adına atılan sloganların, hangi emellere hizmet ettiği sokaklarımızdan bellidir!Eli kalem tutması gereken çocuklarımızın devletin güvenlik güçlerine taş atması eğitimsizliğin, cehaletin ve kandırılmışlığın görüntüsünü vermektedir!Bunlar bizim insanımız, kanımız, canımız; ama dinimizde adam öldürmekten daha günah olan fitne, kardeşi kardeşe kırdırmaya yetiyor.PKK’yı kürt vatandaşlarımızın hamisi kılan güruh, silahların gölgesinde baskı politikasıyla gücünü korumaya çalışıyor.Bu gücün tehdidi karşısındaki direncimiz, ancak ve ancak milli birlik ve milli kültür şuurunu yeniden kazanmak ve korumakla mümkündür.
Ve hayalleri vardı ceddimizin!Her şafağa fetihle uyanıp hakkı tebliğ edebilmek uğrunda şehit olabilmeyi hayal eden cesur yürekler, sahte dillerin kirli menfeatlerine ulaştıkları sermaye oldu bugün!İnandıkları kutlu dava uğrunda şehit düşerek kanlarıyla çizdikleri mukaddes sınırlarımızda bugün baykuşlar ötüyor!Batılı olabilmek uğrunda feda edilen değerler, sahte müttefiklerin ayakları altında!Rengini şehitlerin kanından alan ALBAYRAK’ın yanına bez parçasını yakıştıran güruh, cesaret aldığı gücün payandası olmuş, kendisine sunulan zehiri basiretsiz bir edayla şerbet niyetine içip bu kutsal vatan topraklarını bölme sevdasıyla yaşıyor!
Daha güzel bir güne uyanabilmek adına, herkes üzerine düşeni yapmak zorunda sevgili dostlar!Hepimiz önce sahip olduğumuz sorumlulukların bilinciyle işimizi vicdani bir şuurla icra etmek zorundayız!Çünkü bahşedilen bütün nimetlerin hesabını Cenab-ı Hak tek tek soracaktır.Eğer sahip olduklarımızı bir zaafiyete uğratıyorsak, başkalarını da zaafiyetlerimiz ölçüsünde eleştirebiliriz;daha fazlası cüretkarlık olur ki, bu da kişiyi bitirir!
Bütün umudumuz gençlikte!Umudumuz olan gençlerin düşünce genleri bizlere emanet!Hiçkimse arpa ektiği tarladan buğday kaldıramaz! “Değişim” ve “gelişim” de milli doku uyuşmazlığı varsa; sosyo-kültürel genlerimizin bozulması kaçınılmazdır!
“Öldün mü ey gençlik?
Eğer öldünse haber ver!
Onlara hicviye yazan kalemim sana da mersiye yazsın.
Yahut ölmediğini ispat et ki,
sana olan büyük îmânım
sarsılmasın ve sana olan
destanım boşa gitmesin.”
Arif Nihat Asya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.