Adrese Elden Teslim Mektuplar
İnsanın kendinden bahsetmesini çok sevimli bulmadığımı, kendini anlatmanın yolunun sözden değil de yaşamaktan ve uygulamaktan geçtiğini bir kere daha hatırlatarak mektubuma başlıyorum sevgili dostum!
Her insanın uyduğu, uymaya çalıştığı genel ve kendine özgü (nev-i şahsına münhasır ) prensipleri vardır muhakkak. Bunların bazıları tecrübe etmiş büyüklerin ya da alanında uzman kişilerin tavsiyeleri, bazıları ise kendi tecrübeleri ve yaşanmışlıklar ile şekillenip oluşur. Ben de bir insan olduğum için, başkalarına göre doğrudur - yanlıştır diye tanımlanabilecek ama kendime göre doğru kabul ettiğim bazı prensipleri olan bir kişiyim. Ve birçoğundan şu ana kadar hiç pişmanlık duymadım!
Özellikle günümüzde çok daha belirgin bir hâl alan “ sapla samanın karışması / karıştırılması “ yanlış algılamalara, farklı yakıştırılmalara ve sınıflandırılmalara neden olduğu, “ delinin birinin kuyuya attığı ve çıkarılmakta zorluk çekilen taş “ misali, dedikodu, faraziye, kötü zan, hatta iftira boyutuyla birçoğumuzun duyduğu ve karıştırılarak karşılaştığı rahatsızlıklardan ben de payıma düşeni zaman zaman alsam da çok rahatsız olduğumu ve bunları çok kafama taktığımı söyleyemeyeceğim. Hamdolsun kendisi ile barışık bir mizacım var. Yüzüme söylenmeyen / söylenemeyen, teyidim ile doğrulanmayan hiçbir konu ve meseleyi çok ciddiye alınacaklar kapsamında pek değerlendirmedim ve değerlendirmeyeceğim. Ama gün olur bir yerde karşılaşılıp konuşma fırsatı olduğunda da unutmayacaklarım arasında olurlar ve olmaya devam edeceklerdir elbette!
Aile olmak, hısım akraba olmak, dost ve arkadaş olmak, aynı apartmanda ve mahallede komşu olmak, ticaret yapmak, aynı mesleği yapmak, sanat yapmak çok ayrı ayrı şeylerdir. Yani biriyle aynı mesleği yapmış olmamız aynı zamanda iyi bir arkadaş ya da dost olacağımız anlamına gelmediği gibi, çok iyi arkadaş olduğumuz biriyle de aynı mesleği ve sanatı icra edemeyebilir, aynı tadı alamayabiliriz. Sanatını ve yaptığı işi beğendiğimiz birinin hısım ya da arkadaş olma kıstaslarımıza uyma gibi bir zorunluluğu da yok. Bütün bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi ve düşünülmesi sanırım en makulü. Ben öyle yapmaya gayret ediyorum.
Edebiyat dünyasında ve bu sitede ilk önce dikkat ve tâkip etmem gerekenlerin düşünce tarzıma, değerlerime, siyasi ya da dinî düşüncelerime, kırmızı çizgilerime uyan insanlardan çok ortaya koyduğu ürünler ile işini ciddiye alan, emek sarf eden, edebiyata ve şiire katkı sağlamayı amaçlayan, gelişime açık kişiler olduğuna inanırım. Ama eğer, dost / arkadaş, sevgili, gelin ya da komşu arasam ve bu benim tercihlerim doğrultusunda şekillenecek olsa edebî yöne de pek dikkat etmem. O işin kıstaslarının da farklı özellikler ile bana yakın olmasını arzu ederim elbette.
Hepsi bir arada olur mu? O işte çok zor! Olursa eğer; güncel tâbiriyle “tadından yenmez “, tasavvufî tâbiriyle “ Nurun alâ nur “ olur ki, her kula nasip olmaz. İnşallah o şanslılardan oluruz!
İnsana, ilk önce insan olduğu; yaratıcının doğuştan verdiği ve tanıdığı hakları özgür iradesiyle kullanabilme yetkisine sâhip olduğuna inandığım pencereden bakmak isterim. Ben kimim ki, inancımın ve varlığımın gereği olan eşitlik ilkesini kendim ya da bir başkasının lehine bozma yetkisini kendimde bulacağım?
Evet! Kadınlar konusundaki düşüncelerime çok katılmadığını biliyorum.
İlk insan ve ilk peygamber Âdem’ i ( a.s) canından bezdirerek cennetten çıkmamıza ve sürgün yeri dünyaya inmemize neden olan Havva validemizle başlayıp, Lût’u ( a.s ) ocak dumanı ile düşmanlarına ihbar eden, Yusuf’u ( a.s ) iftira ile zindan köşelerinde eskiten adını anmak istemediğim o mâlume şahısla devam edip yakın tarihimize; gerek Osmanlı gerek diğer siyasi arenada hep olumsuzluklarla damga vuran bu cinse çok sıcak olduğumu söyleyemeyeceğim elbette ama, “ cennetin ayakları altında olduğu “ tespitinin imandan bir cüz olduğuna bütün hücrelerimle inandığım annem, uğurlarında yakabileceğim her şeyi yakmaktan çekinmeyeceğim kız kardeşlerim ve yeğenlerimin de aynı cinsten olduğunu hiç unutmadım!
Yaratıcının bu farklı tasarım özellikleri ile donattığı ve şekillendirdiği kadın cinsinin dünyadaki en büyük imtihan olduğunu unutup, Kâinatın Efendisi’nin ( s.a.v ) Veda Haccında onlar hakkında bize yüklediği yükün ağırlığından ayaklarım bükülse de hiç şikâyet etmedim.
Dengeyi sağlamak, sağlayabilmek bütün meselem!
2004 Yılındaki “ Ölü Aşklar Derneği “ nin düzenlediği tekne gezisini hatırlıyor musun? Hani, hafif çakırkeyif olmuş o genç şaire kızın “ Hocam! Sizi yanaklarınızdan öpeceğim “ deyip boynuma sarılmasında nasıl şok yaşamıştık!
Sonra, bir şehirde seninle ısrarla buluşmak isteyip benimle alakalı bilgileri alanla daha sonra yaşadığımız sorunları unuttun mu?
Ya diğerlerini?
Daha çok konuşturma istersen!
……………………
Katılmasan da bu konuda hâlâ haklı olduğumu düşünüyorum.
Eğer bir gün, sanat ve edebiyat adına alkışlanmaları ve takdir edilmeleri gerekirse ellerim patlayana kadar alkışlayacağımı, hedefe giden yolda elimden gelenin en iyisini yapacağımı da bilirsin. Varsın kendi cinslerinin altını oymayı, çamur atmayı, önlerini kesmeyi, kıskanmayı en çok yine kendi cinslerine yapanlar bizi taraf olmakla, tavır almakla itham etsinler!
Çok da umurumdaydı…
Kaldı ki, icâzetle hareket etmemi sağlayacak icâzeti yazacak bir hoca tanımadığım gibi, hatırla, şakşakçılıkla, inanmadığımı söylemek ve yapmakla işimin olmadığını da yine en iyi sen bilirsin.
Ve yine çok iyi bilirsin ki, gerek muhtelif iltifatlarla şişirilip tepemizde dolaşanların havası kaçtığında, gerekse yüzünü uçuk entelektüelliğe ve aykırılığa yöneltip sırtını bize layık gören çatı kenarlarında oturanlar arkalarından itilip yere düştüklerinde onları ilk tutup kaldıran yine biz oluruz.
Ve keşke, onları kaldırırken gözlerinin derinliklerine mânalı mânalı bakmayı aklımızdan fırlatıp atabilsek.
Bunu beceremediğimizdendir ki çok sık çıkmıyor içimizden Mevlâna ve Yunus!
Hele Karadeniz’den….
Diğer konuları bir sonraki mektubumda cevaplamak üzere,
Eyvallah!
YORUMLAR
“Adrese Elden Teslim Mektuplar”
Başlığı görünce ben de merak ettim, okudum. Evet, başlarda sadece meraktan okudum. Huyu(m) kurusun, insanoğlunun hem menfi hem müspet sonuçlar doğuran ilginç hasletlerinden değil midir “merak” .
Başlıkta adres açık olarak yazılmadığı için kime yazıldığını bilmiyoruz, ama biliyoruz ki “o” kendini biliyor. Allah Allah acaba kim ola ki. Bana ne diyeceğimde, merak işte. Merakımız henüz çatlama aşamasında olmasa da çentiği yedi bir kere, iflah olmaz gayri.
Başlıkta “elden teslim” diye bir ibare bulunsa da mektup zarfa konulmadığı için bu kısım “elden ele teslim” şekline dönüşmüş. (16.04.2012 22:55:53 itibari ile Bknz: 411 okuma 12 yorum)
Düşünüyorum da; PTT’nin suyumu çıktı ki. Mesela caddenin hemen sonundaki iş hanın pasajındaki PTT şubesi dururken mektup niçin Edebiyat Defterinden postaya verilmiştir. Posta maliyetini beleşe getirmek için demeyeceğim tabii ki. Acaba meraktan çatlayalım diye mi? Sanmam.
Satırları aşağılara doğru indikçe “kızım sana diyorum gelinim sen anla” deyimi aklıma geliyor. Şairin dediği gibi “menekşe gözler hülyalı, bakışları çok manalı” diyeceğim çizgiyi aşar mıyım endişesi ile tam çizginin üzerinde top çeviriyorum. Bilmiyorum çizgi dâhil mi yoksa hariç mi sayılıyor. Tam “aman canım sende kimeyse kime” deyip geçecektim ki son kelime tabiri caizse paçama yapışıyor, "hoop nereye".
Hani “Karadeniz” den artık eskisi gibi “hamsi” çıkmıyor denilse gam yemeyeceğim de Yunus ile Mevlana da nerden çıktım ola.. Sanırsın eskiden her fındık ocağının dibine bir “Mesnevi” gömmüşlerde sulamayı unutmuşlar.
Muhakkak yazarımızın kendine göre haklı gerekçeleri vardır, sanırım o kısımlarda “beyaz mürekkep” tercih hakkını kullanmış. Naçizane bana göre bazı yerlerde kastını aşan ifadeler (ki bilhassa kadınlar hakkında) kafa yarıyor. Yüreğimiz buruk, mavi nüfus kâğıdımıza bakarak teselli buluyorum “ammâ u lâkin” (İbrâhîmî Feyzullah Yalçın’ın kulakları çınlasın 18) Yunus, Mevlana derslerinden ikmale bırakmıyor mu, içim cız ediyor. Kısaca kütüğünde Trabzon yazan biri olarak biraz gocunuyorum
E hocam Mevlana’yı Yunus’u kim kaybetmiş ki biz bulalım. Hani İmparatores Pontus Rum(i) desen anlarım da (alıştık artık dokunmuyor) Mevlana Celâlettin Rumi “şartmidur”
Türkiye yapılan gayri resmi istatistikilerde son yüz yılda, metrekareye düşen “Evliya Çelebi” ortalamasında açık ara önde giden bir coğrafyanın mensubu olarak gururla diyorum ki varsın Mevlana’mız eksik olsun be hocam. "Bize her yer Trabzon nasolsa ! "
Saygılar
Ağyar tarafından 4/27/2012 10:24:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
İftira veya hakaret benzeri sözler karşısında en iyisi Allah'a havale etmek. Çünkü hiçbir şeyin gizli kalmayacağına ve gerçeklerin er geç ortaya çıkacağına inanırım. Bu durumda asıl bu eylemleri yapanlar tehlike içindedir. Karşılığını daha kötü bir rezaletle öderler hep. Bunu bilseler keşke.
Dikkatler kadınlarla ilgili yazdıklarınıza çekilmiş daha çok yorumlara bir göz gezdirince.
Verdiğiniz örnekleri inkar edersek zaten Kuran inkar edilmiş olur. Elbette olmuş, yaşanmış örneklerdir. Fakat sonuçta kadın-erkek değil, insanın kişiliği, görgüsü, bilgisi, tecrübesi vs gibi etkenler ön planda olur. Cahil kadın da olur, cahil erkek de olur. Cehaleti okul okumuşlukla sınırlamıyorum, anlamışsınızdır bunu.
Zamanımız gerçeklerine baktığımızda da kadın veya kızların yetiştirilmesinde gerçekten bir boşluk görüyorum. Bu boşluğu birahanelerde arkadaş bularak dolduranlar çok. Böyle söyleyince de bazılarından "İçkiye karşı mısın? Hangi zamandayız? Ben içerim, edebimi de korurum, kim karışır?" vs bildik cevaplar geliyor. Ben başkasının inançlarına bir şey demiyorum. Kendi düşüncemi ortaya koyuyorum. İçki akla zarar verdiğine göre, boş kafa taş kafa, edebi mi düşünecek?
Eşim Lisede idareci. Her gün birkaç kız öğrencinin velisi ile hep benzer sorunları yaşıyorlar. Devamsızlık had safhada, okulu buluşma yeri olarak kullanmaya çalışıyorlar. Kimse kafasını kuma gömmesin lütfen! Zamanımızda erkek evlatlarımızı da korumak zorlaştı.
Sanal ortamlar kolay irtibat kurmayı sağlıyor. Çekinceyi azaltıyor uzaklık. Çoğu zaman aşırılığa giden sohbetler olabiliyor. Buna da çok dikkat etmeli.
Gerek sanal gerek gerçek hayatta kadınların rakibinin yine kadınlar olduğu da gerçek. Kadınlar kıskandıkları kişiye zarar verebiliyor. Örneğin bir kadın diyelim bir konuda başarı elde etti. Erkekler bunu takdir edebilirken, kadınlar nerede kusur bulabilirim derdine düşebiliyor.
Esasında çalışmayı, araştırmayı seven biri kadın ya da erkek, hiçbir şeye kulak asmaz. Bunlara vakit bile bulmamalı. Kendine has bir dünya, düzen kurup işine devam etmeli.
Zevkle okudum, samimi bir iç dökümdü. Teşekkürler emeğe, selamlarımla
Sayın Of’lu, yazınızı edebi bir çalışma olarak değerlendiriyorum, sizi şahsen tanımıyorum, buradan gördüğüm kadarıyla hakkınızda birkaç şey ancak söyleyebilirim. Onlar da ancak şiir hakkındaki düşünceleriniz ve duruşunuzdur. Söylediklerinizin bir kısmına hak versem de birçoğuna katılmıyorum. Bana göre insanların dini, ırkı, düşünceleri, siyasi görüşü farklı olabilir bunların hiçbirisi arkadaş olmayı etkilememelidir. Kadınlar hakkında söylediğinize de asla katılmam mümkün değildir. Tamam, bu saydıklarınız vardı, onlar gibi kadınlar da vardır, ancak yaşayan, ölmüş milyarlarca kadını aynı safta görmeniz yanlıştır. Belki siz kötülerle karşılaştınız, düşüncelerinizi anlarım ama kabul edemem. Bu yazıdan büyük bir tartışma konusu çıkar da cesaret edip size laf söyleyecek pek kimse olacağını sanmıyorum.
İçeriğinin bir kısmını saymazsak yazınız güzeldi ilgiyle okudum.
Oflu
Eğer her görüşüme katılıp benim gibi düşünseydiniz adınız Afet İnce Kırat değil Oflu olurdu sanıyorum Afet Hanım. Ve burada iki Oflu biraz çok olurdu; iki Afet İnce Kırat’ın fazla olacağı gibi.
İnsanın fikirlerini ve düşüncelerini açıklamasının bir tartışma ve kavga nedeni olacağı, benim kavgacı ve saldırgan biri olmamı ima ederek âdeta bazı şeylere dâvetiye çıkarmanızı doğrusu pek anlayamadım. Benimle birçok konuda görüş alışverişinde bulunmuş, belki de en çok görüşenlerden biri olarak ( yüz yüze değil elbette) bu şekilde bir görüş beyan etmenizi çok yadırgadım. Keşke ne kadar, nasıl, hangi doğrultuda düşüneceğimi de dipnot olarak düşseydiniz de düşünce iklimimi ona göre şekillendirseydim.
Gerek yazdığınız şiirler gerek hicivlerde babanız dâhil olmak üzere ( Allah rahmet etsin) Türkiye’de bir tek erkek bırakmamış, berdel ve töre olaylarını yedi bölge sekiz iklime mal etmiş, en ateşli feminist ve amazonları mumla aratmış biri olarak sizinle hangi kavgayı yaptım?
Ya da sizin düşüncenize göre mâdem o kadar kavgacıydım düşüncemi açıklamaktan başka size ne yanlışım oldu?
Lütfen bu sitedeki hanım üye arkadaşlara sorun ki, hangi kavgama şâhit oldular?
Hangisi fikrini açıkladı, karşıt görüş bildirdi de onlarla kavgaya dönüşen bir münakaşanın içine girdim?
İnsaf!
Bu neticeye ulaşmak, bu şekilde bir fotoğraf çekmek için ancak bir hanım olmak gerekiyordu ve siz bunu gâyet iyi başardınız!
Hani bir söz vardır ya; “ sizin gibi dostu olana düşman lazım değil “ diye….
Bir an aklımdan geçmedi değil…
Ama ben Afet Kırat’ı tanıyorum.
Ve size kızmıyorum.
Çünkü, siz de bir kadınsınız!
Selâmlarımla
Afet İnce Kırat
Çok şey söylenebilir bu sözler üzerine. Ama..."Adresine" yazılmış bir mektup hakkında trübün yorumu yapmak boş. Sadece okuyup şahit olduğumu bilin istedim. Yalnız -arife tarif gerekmese de- tekrarlamak istediğim birşey var: Bana yansıyan profilinizin adam gibi adam duruşu...Söz ve eylemlerinizi takip ettiğim kadarıyla herkese hakkınca muamele eden bir zat...Kabiliyet benim methetmeye bile utanacağım kadar çok...Fakat...Burası sanal bir çorba. İnsan tanımanın gerçek hayatta bile imkansızlaştığı bu çağda, sanal kişiliklerin bize sahiplerince satıldığı kadarını biliriz. Bize karanlık olan Allah'a ayan...Yine fakat; altıncı his dedikleri şeye de pek kuvetle inanırım ben.
Özcümle, birgün ola ki "Oflu Hocayı nasıl bilirdiniz?" diye sorarlarsa, ben; "İyi bilirdim." diyeceğim.
Posta güvercininiz dertsiz tasasız sahibine ulaşsın inşallah...
Hürmetler hocam.
:)
Öncelikle çok güzel bir mektuptu edebi anlamda, beğenerek, ilgiyle okudum sayın Oflu Hocam, tebrik ederim.
Ama tabi bazı konularda aynı tarafta olamadık.
Hata ve yanlışlar kadın ve erkek olarak ayrılır mı? Bana kalırsa ayrılmaz. Yanlış, yanlıştır. Kadını erkeği yoktur.
Hitler de bir erkekti:)
Ben onun faşistliğini erkekliğine değil, ruhundaki kötü tarafa yenik düşmesine veriyorum. Galiba ben bu mektubun yazıldığı kişiyle hemfikirim bu konuda, sizinle değil. Erkek ya da kadın insan aklını bir kenara bırakıp yuları keyfiyetlerinin eline verirse her türlü hata yapar, yaptırır.
Çok saygılarımla...
Sinem Ilgın Omay tarafından 4/12/2012 4:36:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
"""bu sitede ilk önce dikkat ve tâkip etmem gerekenlerin düşünce tarzıma, değerlerime, siyasi ya da dinî düşüncelerime, kırmızı çizgilerime uyan insanlardan çok ortaya koyduğu ürünler ile işini ciddiye alan, emek sarf eden, edebiyata ve şiire katkı sağlamayı amaçlayan, gelişime açık kişiler olduğuna inanırım. Ama eğer, dost / arkadaş, sevgili, gelin ya da komşu arasam ve bu benim tercihlerim doğrultusunda şekillenecek olsa edebî yöne de pek dikkat etmem. O işin kıstaslarının da farklı özellikler ile bana yakın olmasını arzu ederim elbette.
Hepsi bir arada olur mu? O işte çok zor! Olursa eğer; güncel tâbiriyle “tadından yenmez “, tasavvufî tâbiriyle “ Nurun alâ nur “ olur ki, her kula nasip olmaz. İnşallah o şanslılardan oluruz!""""""""
Bir mektup okudum ta yürekten çok akıllıca ve dürüstçe yazılmış.. Selamlar olsun yazan kaleme.