IŞIKLI REKLAM PANOLARIYLA KESİYORUM BİLEKLERİMİ
sen hiçbir şey bilmiyorsun...
kuytu yerlerde toplanmış fahişelerin arasından yavaşca süzülerek geceye giriyorum. aldığım alkolün etkisiyle olacak umutsuz bir umut var içimde geceye dair. tinerci çocuklara selam veriyorum. uykusunu alamamış sokak köpekleriyle, çiçek satan çingenelerle, kirli sakalları mesleklerinin vazgeçilmez bir parçası olan pezevenklerle, allah rızasını şişelerine sermaye yapan şarapçılarla "merhaba"laşıyorum. şiddetle inkar ettiğim bütün yaşanmamışlıkları yaşıyor, sıkı sıkıya sarıldığım inançlarımı kendi ellerimle zedeliyorum. ve nedense bu bana garip bir haz veriyor.
sen hiçbir şey bilmiyorsun...
eski imparatorluklar gibi yavaş yavaş eriyip, birden bire parçalanacağımı hissediyorum. sonra gizlice bir çöp bidonuna terkederek tüm gerçekleri; arabaların egsoz borularından çıkan arabesk feryatlar boğarken geceyi, pazarlık yapmadan anlaştığım iğrenç bir orospunun ağır sperm kokan odasında buluyorum kendimi. ikişer duble küstah rakı içiyoruz mezesiz. aynalarda yüzsüz siluetler beliriyor. birden annem geliyor aklıma. yoğunumsu bir bulantıyla irkiliyor midem, beynim, hücrelerim. kendimi zor atıyorum oda camından dışarı. cadde boyunca sıralanmış ışıklı reklam panolarının önünden koşarak akıyorum geceye. karnım öylesine aç ama yemek yersem kandaki alkol oranının azalacağı düşüncesi, birşeyler yemekten vazgeçiriyor beni. hafif paranoya tramvası içinde salaş meyhanelerden birine girerek kendime bir içki ısmarlıyorum. öyle geçmiş ki vakit, aslında ben zamansızım anlıyorum. gözlerim kan çanağı, karaciğerim kendinden geçmiş vuruyorum arsız ayaklarımı tekrar tekrar caddelere. ışıklı reklam panolarının ışıkları gözlerimi alıyor. gözlerim bedenimin çok uzağında.
sen hiçbir şey bilmiyorsun...
bitmiş hayatların, hiç yaşamamışların, ezilmişlerin, tutunamayanların, esirgeyen ve bağışlayan tanrının her nedense bir türlü anımsamayıp izbe köşelerde unuttuğu, kaybedenlerin mekanı bir arka sokağına giriyorum şehrin. zamanın anlamını yitirdiği zehir zemberek bir gece yarısı. hiç kimse neyi, neden ve nasıl yaşadığını bilmiyor. ben de bilmiyorum. sen, sen hiçbir şey bilmiyorsun. gece ağır aksak sabaha doğru akarken, adımlarımda müthiş bir uğultu, yine de umutsuz bir umut var içimde sabaha dair. ruhumun en ücra genlerine dek sırılsıklam oluyorum beynimi kemiren yırtık anılardan. sorgusuz sualsiz yağmaya başlayan bu yağmur da neyin nesi! ışıklı reklam panolarından kan damlıyor yağmur kılığında. sinema afişlerinin önünden geçiyorum siyah beyaz. arka perspektifte yine aynı figüranlar, yine aynı yitik ve yenik yüzler, yanılmış, yanıltılmış gözler... kendi mezarını arayan aciz yaşamlar...
sen hiçbir şey bilmiyorsun... hiç kimse hiçbir şey bilmiyor...
işte bu bilinmezlik içinde bilinmeyene doğru yürüyorum. yürüyorum, acabalarla başlayıp belkilerle devam eden, keşkelerle sona ereceğini bildiğim bir yaşam öyküsünün son sahnesine... ve ilk kez korkuyorum... bunca zaman sonra seni karşımda görmek değil korkum, bunca zaman sonra karşında göreceğin, bütün hücreleri darmadağın bir figüranın eskimiş yüzü korkutuyor beni... sonra eskimiş yüzümü yakıyorum ıssız gecenin gürültülü aynalarında. vazgeçtim seni aramaktan, dudaklarımın arasında milyonlarca küfür, ben kimbilir nerede nasıl kaybettiğim kendimi arıyorum... fitili çekilmiş bir bombayım her an patlamaya hazır. kendime gizlediğim düşlerim komada... ışıklı reklam panolarının ışıkları daha solgun şimdi. ne kadar çırpınırsa çırpınsın gece sabaha varamayacak, içime doğuyor, biliyorum...
ve şizofreni...
köşebaşı çalgıcıları bana suzinak bir taksim geçer misiniz... sokak çingeneleri ne olur raksedin... ben güneşi siyaha boyadım bu sabah, hüzzam makamında yorgunum... bana mahur bir yalnızlık getirin... aradığım istikametteki bütün hatlar ayrılığa gebe... ne zaman bulvarlarına çıksam bu kentin ışıklar hep kırmızı yanıyor... bilinsin ki hüzün tadında bitkinim... neredeyim... neredeyim... ne olur birileri bana nerede olduğumu söylesin...
sabaha çıkıyorum ışıklı reklam panolarının önünden. insanlar kendilerini arıyorlar kaldırımların dibinde. sonra ben seni arıyorum ama kendim nerede!.. oysa sen başka şehirde ve çıplaksın... çıplak siluetini ışıklı reklam panolarına asıyorum.. bir umudum var içimde, sabah olmayacak gece...
ışıklı reklam panolarıyla kesiyorum bileklerimi...