- 1768 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
RACON
RACON
Yöntemler vardır,yazılı olmayan, gösterişe kapalı,affedilmez. Her alemin, ayrı bir raconu,her ortamın ayrı .bir racon kesen Ağası, Beyi vardır.
Elindeki tespihi, tek tek çekersen, saygı duyulursun da, ikişer çekip,bir de elinde çevirirsen, hele geriye de ,attırarak çevirirsen, küfürdür karşındakine.
Yahut, rakı bardağını,yere atar kırarsan ve içi de, doluysa,bütün meyhaneye küfürdür bu. Kaza ile kolun çarpar ve yere düşürürsen kadehi , hemen ayağa kalkıp, özür dilemelisin, bütün mekandan. Senin özürüne, eller kalp üzerinde , baş hafif eğilerek ,anlayış serenatları yapılır. Sonra da masalardan ,meyve tabakları, şişe rakılar, bazen bir kadeh şarap da ,gelebilir. Ama , sen yine de, kadehi yere düşürmemelisin.
Bir de, sakın büyüğüne, ondan önce, oturur oturmaz, ‘’Hadi şerefe’’ deyip de ,kadehinin altıyla, onun kadehinin ,üstüne vurarak, ortam bozmayasın .
Bazen görürsünüz,rakı bardağını, hürmet gösterisi olarak, üste tokuşturmayıp, masa altına eğilen, eskileri . Elbiseleri ve kadehleri ile Sarıyer’de, denize girenleri, böylece kadeh üstüne kadeh çıkartmayarak, karşı içene ,saygının en büyüğünü göstermeye çalışan, tabi işi biraz da ,espri ve inada sokan ,iki yaşlı adamı gazeteler bile yazmıştı, Bence, o kadar da ,değil hani.
Eskiden, bir Sulukule, bir eski Galata Köprüsü Altı’nın, racon dolu alemleri de, vardı.Kağıt üzerine atılan, pamuk gibi ,kömürde pişmiş pirzolaya ,çatal bıçak ,vuramazdınız. Sulukule’de, genç kızlar oynar , üzerinize eğilir, ama sen ,ciddiyetini bozmayacaksın.
Karanlık ,ucuz, salaş meyhanelerde, elindeki ud ile, taksime başlayan çalgıcıyı,çatal oynatarak,yemek yiyerek,masadakilerle konuşarak, ve gülerek rahatsız edemezsin arkadaş.Oranın raconunda da, bunlar olmaz.
Birkaç arkadaş, geneleve gidersiniz de, senin girdiğin kadına arkadaşın, arkadaşının girdiğine de ,sen giremezsin. Kadınlar bile, bunu böyle kabul etmişlerdir. Uyarırlar.
Kıbrıs Harekatı bitmiş,kısa bir izinle,evlerimize gidiyoruz. Ben o tarihte, genç bir Üsteğmenim. Adana Hava Alanında,resmi elbiseli olarak ,çıkışa doğru yürüyorum. O zamanlar, gururla giydiğimiz resmi elbisemiz, bu günkü gibi, kem gözlerle bakılan, aptalca yorumlar yapılan değil, gücümüzün senbolü, övünç kaynağımız bir üniforma.
Anama ,babama, kardeşlerime ,uzun zamandır hasret kalmışım. Anamın ,bir tencere dolusu yaptığı aşureyi, yedi günlük iznimde, bitirmeden dönmem geriye ,diye düşünüyorum.
Çıkış kapısında, elindeki kartona ismimi yazmış olan,elli beş yaşlarında iki bey, beni görünce, bulmuş olmanın sevinci ile yanıma gelerek,kendilerini tanıtıyorlar. İkisi de , banka müdürü ve babamın arkadaşları. Beni Karataş’da balık yedirmeden eve göndermeyeceklermiş. Yöresel bir racon işte.
Biraz şaşkınım,nereden çıktı durup dururken,ayağımın tozuyla balığa gitmek. Ama naçar, onlarla gitmeye mecburum. Yoksa ,acayip kırılırlar.
Tanışma, hatır sorma derken, yeşil bir Murat 124 de buluyorum kendimi.Günlerden ,Cumartesi ve o zamanlar, mesai olduğu için, resmi daireler, yeni dağılmış ,yollar çok kalabalık. Karataş yoluna çıktığımızda,araba ,otobüs bulamayan pek çok insan, yol kenarında dizilmiş bekleşmekte .
Müdürün biri, ‘’Benim Bankamın, hademesi’’ diyerek, yol kenarında bekleyen bir adamı gösteriyor. Öbürü, ’’Yolda kalmış, zavallıyı alalım mı? ‘’ diye, bana bakıyor. Ben tabi ki ,alalım diye onaylıyorum.
Adam, arabaya biner binmez önce, bankadaki temizlik malzemelerinin çalındığını ,anlatmakla söze başlıyor. Üçümüz de ,susmuş onu dinliyoruz. Sonra konu ,iki memurun, yasak aşk dedikodularıyla devam ediyor. Allahtan ,Karataş çok uzak değil.Arkasından askerliğe geliyor konular.’’Ben Komutan olsam,bütün Kıbrısı alırdım be. Ne korkak ,Komutanlar var yahu. Bana , bir makinalı verecekler, bak ne yapıyorum göreceksin. ‘’
Oğlum, hapı yuttuk diyorum, neyse beş on dakika daha dayan. ‘’Bu araba ,perçin bile tutmuyor,üstelik motoru yüz bin bile yapmaz.’’ Haklısın oğlum ‘’ diyor müdürler. Sonra, bana da, bana onaylatmak için ,yüzüme bakıyor. Otuz beş yaşlarında var. Ben ise ,daha çok gencim, henüz yirmi beşindeyim.
Karataş’a geliyoruz, müdür soruyor nerede ineceğini. O da , karşı soruyu patlatıyor. Siz nerede inecek siniz? ‘’ Biz, arkadaşımızın oğlunu, balık yemek ve biraz da içmek için, davet ettik. Yani ,misafir ağırlayacağız.’’ Benim için ,villa içinde, ağır misafirlere hizmet veren, randevü ile müşteri kabul eden , lüks bir yerden ayırtmışlar.
‘’Ne yani, garibanız diye, bize yer yok mu müdürüm? Hep ,siz yiyip içeceksiniz, bize gelince, yok misafirmiş,yok rezerveymiş,bırak bunları Müdürüm? Beni, araya sıkıştırıverin olsun bitsin.Balık filan söylemeyin bana, sizden otlanırım Müdürüm. Beni indirmeyin ,ne olur Müdürüm.’’
Adamın konuşmasından üçümüz birden donup kalmıştık.Birbirimize bakarak ‘’Tamam’’ demek zorunda kaldık.
Oysa tanımadığın, hiç kimse ile içki masasına oturma derler. Ben ,üç yabancı ile oturacaktım. Hadi iki müdür ,babamın arkadaşlarıydı, idare ederdi de, bu sonradan gelenle, ne yapacaktık? Adam, elli kuruşluk damga pulu gibi, yapışmıştı bir kere.
Bizi villanın salonuna almışlar ve restaurantın raconları başlamıştı, girer girmez. Önce, hizmet verecek garson ve komiler, aşçılar , yamaklar, şefler gelerek, hal hatır sordular. Aşçı , şefin tavsiye ettiği balıkları nasıl kızartacağını anlattı. Yardımcısı, salatayı nasıl istediğimizi,mezelerden neler alabileceğimizi izah etti. Şef ise, şişe numarası epey düşük bir rakıyı ,ters çevirerek,bize gösterip, nasıl içeceğimizi sordu. Hepimiz, rakı havuzunda dedik.
Bu varyete, Kazım Efendiyi kızdırmıştı. ’’Ya bırakın şu traşı, kafanıza göre getirin be kardeşim.’’ Diyerek ,bu seramoniyi bozuverdi. Bize en mütena yeri, salonu ayırmışlardı. Diğer odalarda da, birer gurup müşteri vardı. Pikap ,salonda çalıyor, diğer odalara giriş çıkış ,salondan yapılıyordu. Bizimki hariç ,diğer masalarda ,hanımlar da vardı. Müthiş bir deniz manzarası, mükellef bir sofra ve bir geveze , densiz, racon tanımaz bir adam.
Biz konuşamıyorduk adeta, ikinci kadehte,Kazım gurme kesilmiş, balığı şahane pişirerek,tabağı sos ve yeşilliklerle süsleyen, masa üzerinde Picasso tabloları yaratan aşçıya, aklı sıra fırça atmaya kalkmıştı. Zor susturdu müdürler.
Sonra sıra yine ,askerliğe gelmişti. Askerliğinde Yüzbaşıyı döverek hastanelik eden Kazım’a, yedek subaylar da, selam veriyormuş. Hele Ordu malı Teğmenleri, hiç sevmezmiş ve onlar da,bunu bildiklerinden yanına yaklaşamazlarmış. Vah zavallı Ordum benim. Analar ne babayiğitler doğuruyor muşta ,haberimiz olmuyor işte.
Üçümüz de ,ne yapacağımızı şaşırmış, kendi başımıza ,balığımızı yiyip, içiyoruz. O devamlı, hiç ara vermeden konuşuyor. Derken ,yan odadan çıkan güzel bir kadın , kızgın bir yüzle, o zamanların en güzel şarkılarından’ ’Batsın bu dünya’’yı çalan, pikap’a yaklaşarak,plağı alıp ,ortasından kırıveriyor.
Bizler ,donup kalıyoruz.Sonra, bizim masaya doğru eğilerek, ‘’ Çok özür dilerim,keyfinizi kaçırdığım için ,affedin.İki saattir ,bu parçayı çalmasını söylüyorum, o garson ise ,dediğin plak yok diye, yalan söylüyor. Birden kendimi kaybettim. Lütfen beni affedin.’’ diyor. Raconda af dileyeni affetmek ve şevkat göstermek de var. İki müdür de , ayağa kalkarak, ‘’Üzülmeyiniz Hanımefendi, olur böyle şeyler ‘’ derken, benim yudumladığım rakımı, kadının suratında patlayan ,ağır bir yumruk, boğazımda bırakıyor.
Kadın,bizim masadan, geri geri giderek pikap dolabına çarpıp,sırt üstü yere düşüyor.Hemen koşuyor ve kaldırıyoruz. Burnundan, oluk gibi kan gelmekte. Gürültüye, bir kadın daha koşarak geliyor. İlk kadını , tuvalete götürüyorlar. Biz ,masamıza dönüyoruz. Kazım; kabadayı kabadayı , müdürüne sitem ediyor.’’ Ne konuşturuyorsun , bu orospuyu masaya eğilmiş, göğüslerini aça aça. Dört erkeğin sofrasına ,kadın eğilemez Müdür! Anladın mı eğilemez.’’
Kadının geldiği odadan , bir adam çıkıyor ki; aman Allahım. Herifin boyu , en az 190 Cm ve 130 Kğ dan ,kesin az değil. Masamıza, sert adımlarla yaklaşıp,’’ Benim avrada, hanginiz vurdu lan?’’ diye bağırıyor. Ben, yerimden kalkacak oluyorum,’’Sen , bulaşma kenara kaçıl ,Kumandanım ‘’diyor. Allahım ne zor bir durum. Elini beline atarak ,14 lü bir Browning çıkartıyor , Kazım’a bakarak. ‘’Bismillahirrahmanirrahim. Allahım,sen beni affet. Ulan o..spu çocuğu, daha hapisten çıkalı ,iki hafta olmadı. Benim ,ne günahım var ,söyle ulan?’’
Kapak takımını ,geriye çekip , namluya mermiyi sürerek,Kazım’ın kafasına doğru çeviriyor ,tabancayı. Tam, sağ baş parmak, horozu geri çekerken, kendi müdüründen gelen çok sert bir yumrukla, Kazım sandalyeden yere uçuyor. Öbür müdür ,yerdeki Kazım’a, iki tekme atıyor ki; ikisi de suratında patlıyor. Ben ise, hala Mersinli ,gerçek kabadayı, Cemil Baba’ya silahı indirmesi için ,yalvarmaktayım.
Yerde debelenerek, kapıya sürünerek giden Kazım’a, racon icabı cezasını kestiğimiz ve Cemil Baba da ,bu cezayı kabullendiği için, olay kapanıyor. Adam ,dua ederek, silahı tekrar beline sokuyor.
Müdür ‘’Oğlum, Beyefendinin masasını, bitiştirin ‘’ diye sertçe bağırıyor ,dışarı kaçmış olan ,şef garsona. Cemil Baba, önce ‘’Olmaz,siz gelin masamıza bitişin’’ diyor ama, hanımların da israrıyla,onlar bizim masaya bitişiyorlar. Yumruk yiyen hanım,yanıma oturuyor. Diğer hanım da, müdürlerin ortasına. Bu da ,dostluk raconu.
‘’Öğretmen olacaktım, şarkıcı oldum.Eskişehir’de bir pilot sevdim, senin gibi kara yağız. Çok sevdim be ,Kumandan.’’ Bir neş’e, bir muhabbet ve Cemil Babayı, Okşan Hanımı ,tanıma şansıyla dönen güneş.
Önü ,berbat geçen sofranın sonu, Okşan Hanımın, söylediği şarkılarla ne güzel bitmişti.
Ayrılırken,akşam olmuş, güneş batıyordu.Beni ,koca göbeğiyle kucaklayan, Cemil Baba’yı, bir yıl sonra ,vurdular. Okşan Hanım’ı ,hiç göremedim.Ama o içten, gözlerindeki rimelleri akıtarak,kolumu sıkıp,söylediği, ‘’Batsın Bu Dünya , Bitsin Bu Rüya ve Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş ‘’şarkılarında , hep o gelir aklıma.
Annem,’’ Nerelerde kaldın Oğlum,etli pilav , aşure yaptım, nerelerdesin?’’dedikçe , ben hala Karataş’da, Villa Restaurant’daki , o güzel insanlardaydım.
Eh ,ne yaparsınız, racon işte.Kolay öğrenilmiyor.
Yaşamak, görmek, unutmamak gerek.
E.Yaşar Ovalı 10.04.2012
YORUMLAR
kukurikuu
Saygılarımla.
Değerli Arkadaşım.
Her zaman dışında kaldığım bir alemin raconunu o kadar güzel anlatmışsınız ki hiç olmazsa bir kez o alemi yşamak, nasıl bir atmosferdir tatmak geldi içimden. Yanlış anlaşılmasın. İçki içme olayından bahsetmiyorum. Rahmetli babam sağlam bir rakıcıydı. Neredeyse her akşam en az bir otuzbeşliği vardı. Ama Racon diye anlattığınız şeylerin hiç birini onda görmemiştim. Sanırım o yüzden olsa gerek hep uzak kaldım o alemden. Ama yine de babamın öğüdür. ''İçeceksen ağzınla iç, ya da hiç bulaşma''
Çok çok güzel bir yazıydı. O mekanın içindeymişçesine haz alarak okudum...Kazımları uzak tutmak lazım tabii ki o mekanlardan.
Selam ve saygılarımla.
kukurikuu
Aslında, insanlık aleminde, her konunun adı konmamış raconları
mutlaka var. Bankong da, bir süre yaşadım ve onların örf anane türü raconlarına hayran kaldım. Letonya da ,yine benzeri raconlar vardı. Biz Türklerin de, güzel adet ve raconları mevcut.
Keşke küçük bir fedakarlıkla, bizler raconlara uyarak ortamı daha yaşanır yapabilsek.
Değerli yorumunuz için, teşekkürler Hocam.
sami biberoğulları
Mesela Çinde bir misafirliğe gittiğinizde yiyip içtikten sonra geğirmek racondanmış...Ne kadar çok geğirirseniz ev sahibi o denli mutlu olurmuş. Çünkü sundukları yemekleri beğendiğinizin ifadesiymiş geğirmek.
Evet...Her ülkenin, her toplumun uyulması gereken raconları var....Ama ben yine de bizim raconlarımıza kurban olayım diyorum...Meyhanemizdeki raconda bile azalet ve zarafet var.
Selamlar...İyi geceler...
kukurikuu
Kemal Bey'den sağlıkla ilgili haber alabildiğim için mutluyum.
Allahtan acil şifalar diliyorum.
Saygılarımla
Bu siteninde Raconu varmıydı bilmiyorum? Peki sizin yazılarınıza racon kesmek? :))
amma rakı sofrasının raconu çok güzeldi ve içmekte adap gerektiriyormuş helal olsun. Demek ki ondan rakı içenin etrafına fazla zararı dokunmuyormuş?
Paylaşan Gönlünüze sağlık Eyüp Bey. Selamlarımla.
kukurikuu
Çok muzursunuz. Bu sitenin raconu olmaz olur mu hiç? Bak müstehcen
yazı ve resim olmayacak, ama rastladığım birkaç siyasi propagandayı
görmezden geleceksin.
Neyse sansür raconuna alıştık artık. Evet rakı içmek, racon içinde olursa
etrafa zarar vermek asla olmaz.
Sevgi ve saygılarımla.
inci*
Şaka şaka ama gerçekten her eylemin bir çerçevesi olmalı diye düşünüyorum değerli Yazarım, eğer sınır yoksa, ucu bucagı olmayan bir olaylar ve gelişmeler yumagı oluşur ve içinden çıkılması çok güçleşir..
Siz kaçlısınız (1970 mi 72 mi)?
kukurikuu
Ben 1972 li Dağ Komando Subayı idim. İki yaralanma geçirdim.
kendi isteğimle Malül Gazi olarak, Bnb. rütbesiyle ayrıldım. Emlakçılık yapıyor motosiklete biniyorum.
Hala hayatı kabullenemeden gidiyorum.Muhalif olduğum yüzlerce konu, insanların anlayışsızlığına binlerce sitemim var.
Oldukça sakin ,ama kendimden korkacak kadar cesurum,Bu yüzden pire için ev yakmaktan usandım
Kemal Hocama , üzülüyorum. Allah yardımcısı olsun.
Saygılar.
inci*
Ne kadar açık vermesenizde yüreğinizdeki sitemi anladığımı düşünüyorum... Allah sağlık ve huzurunuzu daim etsin diliyorum..972 li çok değerli bir subay tanıdım ve sizinle yazışırken hep aklıma o geliyor.. Kendisi piyade idi ve en son 1997 de görüşmüştük kendisiyle.. Allah selamet versin umarım iyidir her nerdeyse.
Kemal bey için söylediğiniz? ben pek haberdar değilim ama sanırım sağlıkla ilgili sıkıntısı var. Rabbim o güzel yüreğinin hatrına acil şifalar versin..... Benim için; siz, kemal bey ve bir kaç kişi çok değerlisiniz ve sizlerin yazılarınız okumaktan oldukça keyf alıyorum...... Hürmetlerimle değerli Komutanım.
kukurikuu
''Her kesin bir abisi var ya ....'' Eğer bu cümledeki sözünüzü kast ediyorsanız
böylesine deli bir ağabeyden sıkılmayasınız sonra. Üstelik bana sorduğunuz soruların cevabını bile,siz bana vermeye korkarken. Bana , ağabeylik derken siz kardeş olmaya hazır mısınız? Çok zeki olduğunu, çok içli ve duygusal olduğunuzu biliyor gibiyim. Çünkü , yazılar ve şiirler insanın gerçek dünyasından çıkıyor. Hadi hodri meydan, cevap bekliyorum.
Sevgilerimle Naz Hanım :(En sevdiğim isimdir Naz.Kızım olsaydı ismini mutlaka Naz koyardım.)
çok güzel bir yazı raconu bileceksin racon saygıdır edeptir ve racon kazımı ölmekten kurtarmış yolda bulduğunuz adamla içilmez herkesle içilmez
,tebrikler saygılar
kukurikuu
kukurikuu
İltifat etmişsiniz. Çok teşekkür ederim.
''racon ha dedim'' bu alıntı ,içinizden geçen, kim bilir, hangi koca bir
olaya serzeniş.
Saygılarımla Yazarım.